Reklam

ZÜBEYDE HANIMIN SON GÜNLERİDİR

Anne ile oğul arasındaki ilişki her zaman saygı çerçevesi içinde olmuştur. O denli ki, oğul annesinin zaman zaman etkisi altında kalmıştır.

ZÜBEYDE HANIMIN SON GÜNLERİDİR

Anne ile oğul arasındaki ilişki her zaman saygı çerçevesi içinde olmuştur. O denli ki, oğul annesinin zaman zaman etkisi altında kalmıştır.

ZÜBEYDE HANIMIN SON GÜNLERİDİR
24 Nisan 2020 - 03:34

 Bu temel etken, uzun yıllar cephede kalmış olması, zaman zaman annesine şehit olduğu haberlerinin gelmiş oluşu ya da Anadolu'ya çıktıktan sonra idama mahkûm edilişi sonrası, öldürülmüş olduğu şeklindeki yalan haberlerin kadıncağıza ulaştırılması sonucu, sağlığını ciddi biçimde yitirmiş olması nedeniyle duyulan vicdan azabı da olabilir. Oğul, Gazi Mustafa Kemal de olsa, sonuçta söz konusu olan ana oğul ilişkisidir.
Kendisi annesine çektirdiği ıstırabı anlattığı bir an gözlerinin nemlenmesini de önleyememiştir. Mustafa Kemal anlatıyor:
"Büyük taarruzdan önceydi. Hazırlıklarımızı Ankara'daki yabancılar anlamasınlar diye bir çay ziyafetinin tertiplendiği bilgisi yayılmıştı. Cepheye gideceğim gün, anneme nasıl veda edeceğimi düşünüyordum. Döndüğümde annemi bulabileceğimi sanmıyordum. Çünkü doktorlar pek az ömrü kaldığını söylemişlerdi. Odasına girip izin isteyip elini öptüğümde yatağının içinden, "Nereye?"diye sormuştu.
"Çay ziyafetine," demiştim.
"Bu kıyafet, ziyafet kıyafeti değil," diyince susmuştum.
"Biliyorum. Sen cepheye gidiyorsun," demişti.
Elini öpüp hemen yola çıkmıştım. Akşam beni beklemiş. Dönmediğimi görünce, merkez kumandanı Demir Ali Bey'i çağırtmış:
"Nerede benim oğlum?"
"Efendim çay ziyafetine gitmişti."
"Hayır, ben biliyorum, o cepheye gitti." Bir kağıt kalem ister. "Benden ona bir mektup yaz," demiş. Cephede annemin mektubunu aldım. Mektup şöyle idi:
"Oğlum, ziyafete gideceğini söyledin ama ben biliyorum, cephedesin. Sana dua ettiğimi unutma. Harbi kazanmadan dönme. Annen."
"İşte benim annem," diye mektubu arkadaşlarıma gösterdim. Bu mektup banada arkadaşlarıma da güç kaynağı oldu, savaşı kazanmamıza, çabuklaşmamıza sebep oldu."
Mustafa Kemal bu anısını anlattığı sırada, bir Rumeli türküsü çalıyordu. Olayın tanığı gerisini şöyle anlatır:
"Annem bu türküyü severdi," demişti.; yaşlı gözlerini silerken gördüm ve,"Ben artık ihtiyarladım," demişti; ne diyeceğimi bilemedim.
Yaver Cevat Abbas, ana-oğul karşılaşmasından bir sahneyi anlatırken, bu ziyaretlerin her birinde Atatürk, anasının mübarek elini büyük bir saygıyla öperdi. Sonra anasının karşısında o büyük adam küçülür, Mustafa, hatta Mustafacık olurdu. Konuşmaları, şakaları pek içten kaynayan, taşkın sevgilerin maskeleriydi.
Çankaya'da ana-oğul görüşmelerinin birinde tanık olduğum bir vaziyeti, kıymeti hudutsuz olan Bayan Zübeyde'nin faal zekâsının bir örneği olarak arz edeceğim.
Atatürk, anasının elini öptü. Bayan Zübeyde, oğluna elini uzatırken çoşkun sevgisinin gözlerinde toplanan bütün ifadesiyle Ataturk'übağrına basmak istiyordu. Onu kucakladıktan sonra, aziz Türk milletine eşsiz bir kurtarıcı kahraman veren ana olmak itibariyle gururlanmalıydı. Fakat öyle olmadı, bahtiyarlığını gülen ve şirin yüzünden okurken o büyük Türk anası kolları arasından uzaklaşan ciğerparesinin eline sarıldı.
Atatürk, "Ne yapıyorsun anne?.." dedi. Elini çekmek istedi.
Bayan Zübeyde, sükûnetle ve ciddiyetle, "Ben senin ananım, sen benim elimi öpmekle bana karşı olan vazifeni yapıyorsun, fakat sen vatanı ve milleti kurtaran bir devlet başkanısın. Ben de bu aziz milletin bir ferdiyim ve o'nun tebaasıyım. Elini öpebilirim," karşılığını verdi.
Oğlunun elini öpmekten daha çok Zübeyde Hanım, bu hareketiyle oğlunun bulunduğu konumun saygı duyulması gereken bir yer olduğuna işaret ediyordu.
Ruhları şad olsun.

Bu haber 1628 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum