Kapitalizm egemen olmaya başlayınca, tüketim çılgınlığı tüm dünya üzerinde yaşanmaya başlandı. 16. yy ve sonrasında Kapitalizm görünür hale geldi.
ABD nin keşfi, koloniler halinde abd kıtasına akın ederken Avrupa - ingilizler işgal - sömürü dönemini fiilen kapatıp ruhen kapitalist sistemle devam etti. Bin dokuz yüzlü dönemlere gelindiğinde artık sistemler hızla kapitalist çalışma metodunu benimsedi. "Her şeyin bir fiyatı var, parası olan güçlüdür, büyük balık küçük balığı yutar" mantığınca devri daim hızlanmıştı.
Kapitalist sistemin ne karşısında ne de yanındayım. Bize bakan yönüyle elimizden ne alındı, ne verildi onu irdelemek isterim. Teknoloji patlaması ile
hayatın daha hızlı hale gelmesi topluma ne kazandırdı, ne eksiltti, iyi mi oldu, kötü mü oldu sorusuna bir nebze cevap bulmak istemek amacımız.
Uzun uzadıya girmeyeceğim meseleye... Anadolu kültüründen ne çaldı, ne verdi hızlı tüketim?
Tüketim arttıkça daha mı mutluyuz yoksa daha doyumsuz hale mi geldik?
Yazıyı okuduktan sonra, bu soruların cevabını siz değerli okuyucularıma bırakıyorum.
Yaşamak için mi çalışıyoruz, yoksa çalışmak için mi yaşıyoruz? Kapitalizm tam da bu soruyu sordurmaya neden oldu.
Geçmişte yaşamak için çalışma mantığı vardı ama gel gör ki feodalizmin sona ermesinden sonra kapitalist sistemin yayılmasıyla çalışmak için yaşamaya başladı insanlar. Daha çok para, daha çok mülk, daha çok güç, öyle ya para güç tü bu sistemde.
Kim güçlü olmak istemezki...
Hele de feodalist sistemin avamı yüz yıllarca ezdiğini düşünürsek.
Peki güçlü olmak mutluluk mu?
Güçlü olanlar gerçekten huzurlu ve mutlu mu, işte orası net değil.
Anadolunun hangi şehrinde anket yaptığınızı ve eski - çocukluk hayatınız mı mutluydu yoksa yenisi mi? Diye sorduğunuzda muhtemelen büyük çoğunluk eskisi diyecektir. Çünkü mutluluk; kanaat etmek az ile yetinmeyi bilmektir.
Daha fazla imkan ve hızlı hayat akışı hep bir üst leveli ister.
Size bir örnek sunmak isterim anadolu ya dair. Bakın bakalım kapitaller bizden nelerimizi çaldılar.
Höllük nedir bilir misiniz?
Höllük; eskiden bebek bezi yerine kullanılan bir çeşit topraktır.
"Eledim eledim höllük eledim.
Aynalı beşikte bebek beledim .
Büyüttüm besledim ,
asker eyledim .
Gitti de gelmedi , buna ne çare ."
Bu asker türküsünü bilirsiniz . Şimdilerde hazır bezler var. Bir nesil önce de naylon muşamba üzerine kumaş bezler vardı . Peki ondan önce ne varmış biliyor musunuz ?
Anadolu kışları sert ve uzun geçerdi.
İklim bozulmamış, dereler barajlara dönüşmemişti .
Deniz kıyıları hariç tüm Anadolu böyleydi.
Bu soğuk ve uzun mevsimde anneler bebeklerini Höllük denilen toprağa sarıp sarmalarmış.
Öyle her topraktan Höllük olmazmış,
her toprağa bebek belenmezmiş . Höllük; kil ağırlıklı çok emici bir toprakmış .
Belli ocakları varmış . Yazın Bir iki metre derinden çıkarılır , çuvallarda eve getirilip elenir , güneşe serilip iyice kurutularak eve istif edilirmiş .
Bu toprak her seferinde ateşte iyice kavrulur , ılık hale gelince üç parçadan oluşan höllük bezine serilerek usulüne uygun şekilde bebek kundaklanır imiş .
Çocuk hem sıcak kalır üşümez ,hem de çişi toprak emer, poposu kuru kalırmış.
Ayrıca mantar ve pişik olmazmış. Hem kemik gelişimine, hem cilde iyi gelirmiş. Soruyorum eskiler mi sağlam dı bizler mi?
İşte tam da burada aklımıza hemen bize dayatılan konfor sandığımız ürünler ve hayat şekli geliyor.
İkinci dünya savaşından sonra
Tüketim bağımlısı insanlar - nesiller yetişmeye başladı.
Önce reklam, bireyi ihtiyacı olduğuna inandırma, daha sonrası geliyor zaten.
Bugün şahit olmaktayız, yeni dijital bir ürün piyasaya sürülünce insanlar geceden mağazaların kapısında kuyruk olurlar.
Gerçekten ihtiyaçları var mı? Sanmam! Ama ihtiyacı varmış algısıyla, almalı psikolojisine girmekteler. Acınası bir durum. Bu sadece bir örnek buradan yola çıkarak kıyaslayın .
Yukarda sorduğum soruyu tekrar sorayım yaşamak için mi çalışıyoruz yoksa çalışmak için mi yaşıyoruz.?
Cevaplarınızı bekliyorum.
Sevgi ve Saygılarımla Zeynep Haşemi Bayraktaroğlu
YORUMLAR