HOŞGÖRÜ FAKİRLİĞİMİZ!...
Reklam
Zeynep Haşemi Bayraktaroğlu

Zeynep Haşemi Bayraktaroğlu

Özgür Kalem

HOŞGÖRÜ FAKİRLİĞİMİZ!...

20 Eylül 2016 - 15:19


Hep şöyle yanlış bir düşünce vardır toplumumuzda, “Din adamı, sadece dini konularda yorum yapmalı.”, sanki din adamı başka konularda fikir yürütemez; dünyaya, topluma ve kendine dair fikri olamaz, fikir beyan edemez. Varsa yoksa sadece dini konular…

İyi de din adamı da gökten zembille inmedi ya, o da yaşadığı toplumun bir ferdi. Onun da yaşamakta olduğu bir hayatı ve hayatının gerçekleri var. Hoşlandığı, hoşlanmadığı şeyler var. Yeri gelir evlidir, annedir, babadır. Sorumlulukları vardır, dolayısıyla kızgınlığı, üzüntüsü, mutluluğu olur zaman zaman… Din adamı kızamaz (!), “Aa, hocam siz din adamısınız yakışmaz size…” Üzülemez (!), “Aa, din adamısınız sizin bize nasihat vermeniz gerekir.”

Kıyafetle alakalı eleştiriler de cabası... Yarım şalvar tarzı pantolon, klasik gömlek, saçlar tam kısa, yani çizilmiş bir çerçeve içine oturtulmuş din adamı portresi… Tabi bu erkekler için. Bir de işin hanımlar boyutu var. (K.K.öğreticileri ve vaizeler)


Düşünün bunların çoğu gencecik… Büyük bir heyecan ve güzel düşüncelerle göreve başlamış, onca sınav ve stres sonucunda göreve girmiş, istekleri ve hoşlandığı birtakım uğraşları olabilir oysa… (Bunlar da İslam’a dine aykırı olmayan, aslında normal uğraşlardır.)

Tam da konumuzu destekleyecek bir olayı anlatmak isterim…

Genç bir imamızın motosiklet kullanması ve motosikletiyle camiye gidip gelmesi, ahali arasında laf olunca genç imam, psikolojik baskıya ve eleştirilere dayanamayarak istifa edip görevinden ayrılmış. Kim bilir o genç ne hayallerle göreve başlamıştır ve bunun gibi nice hadise…

Camii cemaatinin kabalığını hesaba bile katmıyorum. Yani müezzin ve imamın en ufak bir hatasında bile geri saflarda bedevi misali bağırıp “Hoca, uyuyor musun?” diyebilen ve hatta imamı dövebilecek kadar ileri gidebilen bir cemaat… Bundan dolayı bu alanlarda çalışan kişilerin çoğu ya başka kurumlara geçiyor, ya da geçmek için uğraş veriyor.

Kardeşim, din adamı da melek değil ya! Evet, maalesef toplumumuzda din adamının da insan olduğu; kızgınlığı, mutluluğu, istekleri ( hobileri, yapmaktan hoşlandığı şeyler) olduğu nefis taşıdığı zaman zaman göz ardı edilebiliyor.
Kendilerince bir kalıp biçmişler ve din adamını (ya da hanımı) o kalıba sokmaya ya da öyle görmek istiyorlar.

Ama elbette ki din adamı yada ,şöyle demek daha uygun kendini bu güzel vaziveye adamış gençler de bu önemli vazifenin öneminin farkında olmalılar.
Aslında her konuda fikir yürütme, en çok din adamlarının hakkıdır. Çünkü hayata çift yönlü* bakıyor. Ara sıra şunu düşünüyorum: “Din adamı hak ettiği saygıyı görüyor mu?” Bana göre yeterince değil. Yeri geldiğinde ölü yıkayıcı, yeri geldiğinde elif-ba öğreticisi, yeri geldiğinde de sadece namaz kıldıran biri olarak görülüyor. Yani kariyer yapıp yükselenlerde de durum değişmiyor. Onlar da nice eleştirilere maruz kalabiliyor.

Bir de akademik kariyer yapmış bir şekilde, bütün zorluklara rağmen bir yere gelmiş olan din adamının profiline göz atalım:

Siyasete mi atılacak? Hayır, din adamına siyaset gitmez. Bürokrat mı olacak? İrtica hortlar. Kendi alanında bile ( İslam hukuku vs.) açıklama yapamaz, yaptığındaysa hem kendi meslektaşları hem de din konusunda bilgisi olmayanlar tarafından yoğun eleştiriye maruz kalabilir. Bu anlattığımız durum da akademik kariyer yapıp ( güya yükselmiş) din adamının portresidir.

Oysaki toplum çevre, cemaat, kendileri için istedikleri hoşgörüyü, empatiyi din adamına da gösterseydi işte o zaman denge sağlanmış olacaktı.

Unutmamak gerekir ki hoşgörü, bumerang gibidir, sahibine geri döner. Yani hoşgörü gösteren hoşgörü görür.



 

Bu yazı 2653 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum