Eşi bıçaklı bir koca, boynundan yaralanıp "ölmek istemiyorum" diye bağıran bir kadın "Ne olur gitme (ölme)" diye feryat eden bir çocuk. Geride kalan sayısız haber. "Bir koca cineyeti daha Emine Bulut koca cinayetine kurban gitti" Unutulur bu cinayet de unutulur. Tıpkı diğer kadın cinayetleri gibi bu cinayet de unutulur. Toplumun ve yasaların ürettiği bir mahsuldür bu katiller. Kimse ak kaşık değildir.
Şan ve şerefin kadının apış arası üzerinden inşa edilen bir toplumun ürettiği cani ruhlu insanlardır bunlar. Şeref namus deyip gözünü kırpmadan kadın öldüren bir toplumun fertleriyiz. Acı ve zavallı olan ise erkeğin, şeref ve namusunu kadının apış arasına endekslemesidir. Oysa Ahlak-Erdem sahibi toplumların şeref diye bir derdi olmaz.
Çünkü erdem sahibi bir insan aynı şekilde şeref sahibidir de. Boşanma hak ve helaldır. Bir kadın ya da erkek boşanmak istediğinde toplumca kınanmaktadır. Halbuki bu gayet insani bir durum. İnsanlar eşya değildir. Geçimsizlik, mutsuzluk varsa en uygun yol boşanmaktır. Yok öyle olmuyor tam tersi oluyor.
Tıpkı kürek mahkumularının geminin en dibinde gemiyi yürütmek zorunda bırakıldığı gibi, eşler de kürek çekmeye mahkum bırakılmaktadır. Baştan isabetsizce yapılmış bir evlilik, ya eşlerin denk olmayışı, baskı ile yapılmış evlilik, ekonomik sıkıntı yaşanan evlilikler, hatta severek yapılan evlilikler bile bir süre sonra azaba dönüşebilir. İnsanoğlu demirden değildir. Dolayısıyla değişmemesi de mümkün değildir.
Zaman içinde değişmeyen insan yoktur. Eşlerin de zaman içinde fiziksel, fikirsel açıdan değişmesi gayet normaldir. İşte bu değişim sonucunda istekler farklılaşmaktadır. Hobiler uğraşlar farklılaşmaktadır. Dolayısıyla uyumsuzluk baş göstermeye başlar, akabinde geçimsizliklerin olması gayet normaldir. Geçimsizlik ve mutsuzluk varsa bu problemler aşılmıyorsa, yapacak tek şey var eşlerin medenice yollarını ayırmalarıdır. Allah boşanmayı helal kılmışsa daha ötesi yok. Evliliği katolikleştirmenin anlamı yoktur.
Hırıstiyan Katolik mezhepte ayrılma olmadığı için batıda pek çok kuraldışı ahlak dışı hadiseler yaşanmaktadır. Hatta evliliklerden kaçınılıp nikahsız beraberlikler tercih edilir. İşte İslam toplumunda da toplum cehalet gösterip katolikleşme yolunu seçmektedir. Fertlere baskılar artmaktadır. Hatta boşanmak isteyenler mensubu olduğu aileler tarafından dışlanmaktadırlar. Evet evlilik sünnettir. Fakat azap değildir. Allah kulunun mutluluğunu ister mutsuzluğunu değil. Yazık ki Boşanmalar karşı önyargılardan biri de çevre ne der tabusudur.
Bunu en üst soylu ailelerden tutun da en alt aileler bile çokça dert edinir. Aile ve toplumun baskısı insanları İslam çizgisinin dışına itmektedir. Mutsuz, geçinemeyen eşler boşanma engelinden dolayı mutluluk yollarını kural dışı yollardan yaşamaya başlar. Peki bu durumda suçlu kim? Suçlu boşanmayı haram derecesinde görüp yolları tıkayan tüm toplumdur. Oysa insanoğlu bir kez dünyaya gelir. Atmış yetmiş bir ömür yaşayıp gider.
Bu ömür içinde azapla yaşamaya değer mi, kaldı ki meşru olmayan yollara mecbur edilen eşlerin bir de bir öte tarafta sorumluluğu bulunmaktadır. Toplumca birbirimizin günahını müsebbipleriyiz yazık ki. Bediüzzamanın bu sözü olayı açıkça izah etmektedir. "Helal dairesi keyfe kafidir." İşte esas mesele bu helal dairesine giden yolların tıkanıyor olmasıdır.
YORUMLAR