Köy hayatını, bağı ,bahçeyi seviyorum. Dolayısıyla da buralarda görev yapmak hoşuma gidiyor. Zira köyde yaşayan insanlar daha naturel ve samimidir.
Gittiğim her köyde sadece bir görevli olarak bulunmuyorum, onlarla sıkı dostluklar kurup ayrılıyorum . Devamında diyaloglarımız hiç kesilmiyor.
Düğün ve bayramlarda hasta ve taziyelerinde ziyaretlerine giderim. Her gittiğim köye teyzelere ablalara genç hanımlara şunu soruyorum: Ziraatle çiftçilikle köyünüzün arası nasıldır?
Fakat aldığım cevaplar içler acısı; Çünkü köylüler de çiftçilik yapmak istemiyorlar. Mekan ve şartlar uygun olmasına ragmen köylüler var olan tek ineklerini de satmışlar, tavuk yok, keçi , koyun yok!
Soruyorum: nereden alıyorsunuz ihtiyaçlarınızı? şehirden marketten. Donup kalıyorum.
Şimdi düşünelim; bizler çiftçilikten ziraatten gelme bir toplumuz. Yumurtamızdan tutun kurutmalıklarımızı kışlıklarımızı kendimiz hazırlardık. Ne oldu da bu tembelliğe düçar olduk. Sadece tüketim toplumu haline geldik. Bu soruların cevabı bir tane degil pek çoktur.
Bir kere toplum sosyal yardımların artmasıyla tembelleştirildi. Ikincisi pahalılık. Üreticinin zarar etmesi. üçüncüsu ithalat... Hasılı yanlış tarım politikaları...
Şunu da belirtmeliyim, bu sorun bir kaç yıllık değildir. Tarım ve ziraatte dışa bağımlı hale gelmemiz 30/40 yıllik bir durumdur.
Ve gittikçe de artmıştır. Örnek olarak Israil'i verelim. İsrailden "piç tohum" yani bir defalık ekilen tohum ithal etmekteyiz. Bu tohumlar Ikinci bir defa ürün vermez. Neden bu hale geldik? Halbuki İsrail,çölde kurulmuş küçücük bir devlet. Yüz ölçümü orta büyüklukte bir şehrimiz kadardır.
Bakın İsrailin yüz ölçümü 20.770 km² dir. Dikkat bilin bakalım Konya'nın ne kadar? 38.873 km² dir Tekraren soruyorum bir Anadolu şehri İsrail'in bir buçuk katıyken nasıl oldu da israil'den tarım ve ziraat tohumu ve ürunlerini ithal eder hale geldik. Ve baska ülkeler...
Okuyucunun aklına şu da gelebilir yüz ölçümü sorun degil, onlardaki eğitim ve bilim bizden ilerdedir. Egitim ve bilime ciddi yatırım var ve bu konuda gayet iyiler. Evet haklıdır okuyucu. Temel sorunumuz zaten orada. Eğitim -bilimsel çalışmalar olmayınca ziraat ve tarım da sekteye uğrar. Acilen bu alanlarda bilimsel çalışmalar hızlandırılmalı, milli ve yerli tarım , ziraat acilen uygulanmalıdır.
Bir yazar olarak neden mi bu konuya değindim diye düşünebilirsiniz.
Sebebi şu ki; Anadolu'nun bir evladı ve Anadolu aşığı, Türkiye aşığı birisi olarak bu duruma çok üzülüyorum ..
Üretim çok azaldı toplum tüketim toplumu haline geldi. Her alanda üretime ihtiyaç var . Eğitim- bilim-bilgi, kültür, sanayi, tarım, ziraat...
Üretim olmadan bir ülke ayakta duramaz, tutunamaz. Üretimin olmadığı yerde dışa bağımlılık oluşur. Dışa bağımlılık ülkenin uluslararası arenada söz sahibi olamamasıdır.
Milletce her zorluğu aşacağımızdan eminim, yeter ki doğru adımları,doğru zamanda atmayı bilelim....
Vatandaş olarak devletten isteklerimizi sıralıyoruz ama olayın bir de bize vatandaşa bakan yönü var. "Tuz kadar seviyorum " Hikayesini bilirsiniz. Umarım birgün değerli çiftçilerimiz köylülerimiz ziraat ve tarımın en önemli yaşamsal ürünler oldugunu marketten değil kendi elleriyle üretmenin ne kadar kıymetli olduğunu ögrenmek için "tuz" hikayesi durumuna düşmezler.
Toprağı araziyi seven biri olarak hep şöyle demekteyim. Arazim olsa bu tecrübesiz halimle; keçi, koyun, tavuk beslerdim. Bostan ekerdim. Ama yazık ki bana ait bir arazim yok. Dilerim birgün olur ve ben de çiftçilik yapma imkanı bulurum.
YORUMLAR