SİZİ bilmem ama ben dengelenerek itidal kazanıldığında kişiyi düştü kuyudan çıkarabileceği fikrindeyim.
Bugüne kadar kendimize yanlış ve yanlı telkinlerde bulunmuş olabiliriz. Altında “Hak etmeme” gibi yoğun yanlış anlayışlar olabilir. “Ben sevilmeyi, iyi şeyler duymayı, güzel işler başarmayı, çevremden değer görmeyi hak etmiyorum” şeklinde saplantılarımız gelişmiş ve hatta kökleşmiş olabilir. Bize ait olan bu yanlış yargı çevremizce de benimsenip kolektif bir hale gelmiş olabilir. Ama bunun doğruluğuna inanmak zorun damıyız? Ya öyle değilse ne olacak?
Kabul edelim ki, suçluluk zorlayıcı bir duygudur. İnciticidir. Toplumdan koparır kişiyi. Bunu yoğun biçimde yaşayanları dikkatle gözlediğimizde alınganlık, aşırı düşünceli, karamsar, umutsuz, gelecek projeksiyonuna sahip olmadıklarını fark ederiz. Hatta kimi zaman yaşadıklarını takıntı haline getirdiklerine de tanık olabiliriz.
Bu kişiler öncelikle kendilerine katı davranırlar. Örseledikleri en fazla kendileridir. İplerini başkalarına bırakmadan çeken yapıdadırlar. Acımasız biçimde kendilerini yargılarlar. Hiçbir savcıya da itibar edip dinlemezler, kesin hükümler verirler.
“Ben böyleyim ne yapayım” diyerek kendilerini yine kendileri ezerler. En fazla kendilerine kızarlar. Bu hayatlarını yaşanmaz hale getirse de bundan geri durmazlar.
Kendini reddetmenin kabul etmemenin önemli sonuçlarıdır bunlar. Oysa kendini ve yeteneklerini doğru tespit ederek kabul etme yoluna gidebilse her şey bambaşka olacaktır.
Esnek olamazlar. Başkalarının olumlu fikirlerini dikkate almazlar, bunlara değer vermezler. Ancak bu yargılar kendi düşüncesini destekleyen olumsuzlar içeriyorsa hiçbir ayıklamaya tabi tutmadan hemen kabul ederler ve içinde bulundukları durumu pekiştirirler.
Temelinde genellikle “Yetersizlik duygusu” bulunur. Bununla yüzleşemediğinden önce kendine olmak üzere herkese ve her olaya öfkelenebilirler.
Aşırı suçluluk duygusu kişiyi bloke eder. Yetilerinin ortaya çıkmasına ve başkalarının görüp takdir etmesine imkân bulamaz.
Zamanla bu kadarla kalmaz elbette. Yerinde aynı şekilde durup kalan ne vardır ki, evrende? Süreç “Kronik suçluluk” ile sonuçlar. Artık tamamen kara gözlükler takılmıştır ve her yer kararmıştır. Müspet hiçbir şey görünmez olur. Bu duygu kişinin kendisini hapsetmesiyle neticelenir.
Oysa böyle olmak zorunda değildir.
Suçluluk duygusu dengede yaşanabildiği zaman kişi için kurtarıcı olabilir. Kuyudan çıkmasına fırsat verebilir. Yaptıkları yanlışları objektif değerlendirebildiğinde kendine haksızlık etmekten vazgeçebilir. Zayıf yanlarını kendisiyle yüzleşerek kabul etmesi halinde bunun için çıkış yolları bulmaya yönelebilir. Güçlü yönlerini pekiştirirken zayıf yanlarını da güçlendirecek donanımlar kazanmasına kendisinden başka bir engel yoktur.
Kanaatim şudur; suçluluk duyuyorsan sen iyi bir insansın. Pişman olmayı bilensin. Bulunduğun yanlışı tespit edebilen ve bunu kabullenebilen bir vicdan aydınlığına sahipsin.
Bu duygu uçlardan uzak ifrat ve tefrit aşırılıklarına girmeden sağduyu ile yaklaşılabildiğinde kişiyi dengeler. Kritik nokta kendi kabahatlerini örtmek için başkalarına yönelmektir. Dışarıya karşı kızgın ve öfkeli davranışlar göstermektir. Suçlayıcı bir tavrı benimsemektir. Bu bir zehirlenme emaresidir ve şiddetle kaçınmak gerekir.
Suçluluk duygusunu dengeleyemeyen ve yüzleşmekten kaçanlar başkalarına yansıtırlar ve çevrelerinde çokça günahkâr bulurlar.
Kişinin kendisini affetmeye layık görmemesi başkalarını affetmemesiyle sonuçlanır. Suçluluk duygusunun dengeleyici özelliğinden gereği gibi yararlanabilse kendilik bilinci açısından önemli bir aşamayı geçmiş olacak.
Suçluluk duygusunu gelin suçlamayalım. Yoksa nasıl tövbe edebilirdik ki!
11.11.2019