HERKES bir şeylere elverişlidir evladım, herkes.
Yeteneği, isteği, emeli, hülyası, gayreti ile birleştiğinde neye ne kadar elverişli olduğu ortaya çıkar.
Bir toprak gibi düşün insanı. Böyle yaparsan meseleyi daha kolay anlarsın.
Toprak neye müsaitse o ürünü daha fazla besleyip büyütür üzerinde.
Bölgelere göre düşün. Kiminde fındık olur kiminde turunç. Kiminde ise sadece tahıl.
İnsanda böyledir işte evladım, insanda.
Aklı neye uygun?
Zihni neye müsait?
Gönlü neye muvafık?
Hayalleri neye teşne?
Yetenekleri neyle orantılı?
Beğenileri neleri yakıştırıyor kendine?
Nelere oranlıyor kendini, neleri düşünceleri ile orantılıyor?
Nasıl bir dikkate, ne gibi bir hassasiyete sahip?
İşte tüm bunlar o kişinin elverişliliğini ortaya koyar.
Her zaman bu soruyu sor kendine. Kaybetmezsin. Aksine kazanırsın. İnan bana.
Bu sohbet böyle devam etti gitti. Üzerinde epeyce kafa yordum. Ben neye müsait idim, hangi konulara ne kadar elverişli, ne gibi mevzulara uygun değildim. Bu soru zihnimin kıvrımlarında uzunca bir süre dolaştı durdu.
Zaman zaman yine düşünürüm. Bırakmaz peşimi. Tutar yakamdan sarsar, unutursam hatırlatır. O sebeple şu soruları sıklıkla sorarım kendime.
Kalbin neye elverişli? Sevgiye mi, saygıya mı, ilgiye mi, paylaşmaya mı? Yoksa ötekileştirmeye mi, ötelemeye, etiketlemeye mi?
Neye elverişlisin? Saldırmaya mı, konuşmaya mı, kaybetmeye mi, kazanmaya mı?
Öldürmeye mi, oldurmaya mı?
Sarmaya mı elverişlisin, sakatlamaya mı?
Gönlün aşkın çiçeklerini yeşertmeye, büyütmeye, mis gibi kokularını salmaya uygun mu?
Huzurun, sükûnun, mutluluğun, dinginliğin zemini var mı yüreğinde?
Aklın neye elverişli? Hep başarmaya mı, her zaman herkesi alt etmeye mi, hep kendini düşünmeye mi? Yoksa kendini geliştirmeye, değiştirmeye, olgunlaştırmaya mı?
Zihnin neye elverişli? Dinamik bir kavrayışa, bitmeyen bir meraka, sönmeyen bir öğrenme gayretine mi? Yoksa statikliğe, durağanlığa, ezberciliğe, sorgulamamaya mı?
Fikrin neye elverişli? Başka fikirlerden korkmamaya, onları da okumaya, dinlemeye, değerlendirmeye tâbi tutmaya mı yoksa benim düşüncem en doğrusu, en iyisi, en güzeli, en değişmezi demeye mi?
Dikkatin ne yönde?
İlgin hangi istikametleri işaretliyor?
Kendine karşı dikkatli misin? Eleştirel bir dikkate, bir ufka, tartışabilmeye müsait misin? Yoksa kabullerim değişmez diyen sarsılmaz önyargıların mı var?
Sadece kendi fikrine odaklanan, sırf oraya kapanan bir fikriyatta mısın, yoksa her düşünce saygındır, dinlemeyi hak eder, değerlendirmeye almayı gerektirir anlayışında mısın?
Hangilerine elverişlisin?
Nefsin telkinlerine mi elverişlisin, kalbin nefesine mi?
Şerrin kışkırtmasına mı müsaitsin, hayrın birleştiriciliğine?
Şeytanın ayartmasına mı uygunsun, meleğin çağrısına mı? Neye elverişlisin? Kötülüğün sömürgesi olmaya mı yatkınsın, iyiliğin zemini olmaya mı?
Bize hangisi münasiptir, hangisi yaraşır, yakışır? Bizi yeşertecek veya kurutacak olan hangisi?
Bu sorular sizce üzerinde durulmayı hak etmiyor mu? Hayatımız açısından bir belirleyiciliğe sahip değil mi?
Ben evladına nasihat eden dedenin hayatı ta derinden kavradığına, anlam arayışında mesafe aldığına, yüksek bir bilinç düzeyinde olduğuna o kadar eminim ki.
Ya siz?
13.06.2018
YORUMLAR