NENEMİN marifetlerinden biriydi.
Eli lezzetliydi.
Ne yapsa büyük bir iştahla yenirdi.
Bana “Hangisi” diye sorarsanız en ufak bir tereddüt göstermeden “Kömbe” derim.
Bir de başında yanık sesiyle okuduğu ilahiler hâlen gönül hafızamda kayıtlıdır.
Zaman zaman çağırır hayalen dinlerim.
Çok iyi gelir bana.
“Ben seni yarattım has güller gibi / Kaş verdim göz verdim sümbüller gibi” diye başladığında tüylerim diken diken olurdu.
Sebebini bilmiyorum her aklıma düştüğünde tüm hücrelerim yeni baştan tazelenir âdeta.
Kömbe yapmak gerçekten maharet ister.
Külle, közle, saçla doğru bir münasebet kurmayı gerektirir.
Her şeyi yerli yerinde ve zamanında yapmalısınız.
İhmali kaldırmaz.
Zayiat büyük olur.
Samanı yakmakla başladığı işleme odunları takviye ile devam ederdi.
Yufka pişirmek için kullandığı saclardan biri ters çevrilerek oyuk olan kısma hazırladığı mayasız hamur yerleştirilir ve diğer sacı üstüne kapatırdı.
Sonrasında içinin yangınını harlar söylemeye başlardı.
Gözünden süzülen damlalar da sanırım bunun şahitleriydi.
Sonradan anladım ki, nenem kömbeyi pişirirken asıl kendini pişiriyordu.
Kömbe yerine başka şeyler de gömüyordu oracığa.
Onları yakıyor, bitiriyor ve başkalaştırıyordu.
Sesinin çatallaşması, dudağının titremesi, başındaki yazmasıyla gözlerini silmesi gün gibi aklımda.
Ah nenem, sînesinde demlendiğim.
Baharım.
Yazım.
Rahmetler sana olsun.
Düşündüm de sanırım benim cümlelerimin altında biraz da nenem var.
Onun tutuşturduğu alevin yanıklığını taşıyorlar.
O kömbe pişirerek gömdü.
Ben gömemedim.