KENDİNE ÇAĞRILISIN
Reklam
Uğur Canbolat​

Uğur Canbolat​

ÇIKRIK

KENDİNE ÇAĞRILISIN

14 Aralık 2023 - 09:25

ÖTESİ berisi yok, çağrılıyız. Üstelik bu çağrılar çeşitli yönlerden durmaksızın devam ediyor.
Dikkatimizi doğru tutamaz, zamanı okuyamazsak bir o çağrıya, bir bu çağrıya kulak veririz.
Bu sürekli kıble değişimi anlamına gelir.
Yani istikamet sorunu yaşarız.
Ve asla menzile vasıl olma imkânı da bulamayız.
Nasıl ulaşılabilsin ki?!
Bir miktar şu yöne, azıcık öte tarafa, bazen de bu yönden gelen çağrılara uyup onun arkasından gittiğimiz sürece istikametsiz kalırız.
Sürekli zikzak çizen başı dönmüş bir sergerdana benzer halimiz.

EVET, çağrılıyız.
Bu çağrılar cazibedar ayrıca.
Çeldirici. Dikkat çekici. Direnmesi ise hiç kolay değil.

BAZI çağrılar hayra, güzelliğe, iyiliğe, doğru yönlere, hakikate…
Kimi çağrılar şerre, çirkinliğe, kötülüğe, yanlış adreslere, yalana, dolana, riyaya, hasede, fesada…
İtiraf etmek gerekir ki, nefsimiz yanlış çağrıya çok duyarlı ve çabuk kabul edici.
Gönlümüz hayrın çağrısına açık olsa bile nefs ne yapıp edip bu çağrının sesini kısmakta, içimizdeki yankılanmasına mâni olmaya çalışmaktadır.
Yine üzülerek itiraf etmeliyiz ki; başarılı da…

NE yapmak gerekiyor peki?
Bu işin içinden nasıl çıkılabilir? Hakikatin kurtarıcı çağrısını daha net ve berrak nasıl duyabiliriz?
Duymuş olduğumuz bu çağrıyı içselleştirmek için yapmamız gerekenler nelerdir?
Bu çağrının yankısını tüm hücrelerimizde çoğaltmanın imkânına nasıl kavuşabiliriz?
Soruları çoğaltmamız mümkün ama gereği yok.
Seçenekleri azaltarak işe başlamak galiba en sonuç aldırıcısı.

YILLAR önceydi.
Yine dedemle bir hasbihal halindeydik.
Çağrı deyince sadece minareden yükselen köyümüzün hocasının okuduğu ezanı bellediğim seneler…
Dedem ve arkadaşları da genellikle ezanı duyup kalkmazdan evvel “Hadi çağrılıyoruz” derlerdi. Dolayısıyla bu söze bir aşinalığım vardı.
Bu defa her gün söyledikleri cümleyi ben kurdum. Bunun üzerine dedem “Çağrılar bir değil evlat pek çok” dedi.
“Ve sen bu çağrıları büyüdükçe daha fazla işitir olacaksın.”
Bir şey anlamamıştım tabi. İtiraz edecek de değildim. Zihin heybeme atıverdim. Devam etti.
“Dışarıdan gelen çağrılar vardır, içeriden gelen çağrılar vardır.
İçeriden gelen çağrılar daha mühimdir. İyisi de öyle, kötüsü de. Sen sen ol, kötüsünden kaç, iyisine koş.
İyiye yürümek yeterli olmaz. Koşmak gerektir. İyiye koşmak kötüden kaçmak demektir zira. İyiye yavaş ilerlersen kötü çağrının hızı sana yetişir ve yolundan ayrı koyar.
Bir de asla unutma. Kötü çağrı sana asla kötü kıyafetle gelmez. Kötülük gibi gelmez. İyilik libaslarına bürünür.”
“Nasıl anlaşılır?” dedim iyiyle kötünün çağrısı.
“Sabırla anlaşılır” dedi. “Sabır göster. Kötü sonuç alamadığında başka bir çağrıya geçer ona davet, başaramazsa yine bir başka davete geçer. İyi ise ısrarcıdır. Yineler çağrısını. Buradan anlayabilirsin.
Ama en önemlisi çağrılısın. Söylediğim her şeyi unutsan bile şunu unutma” dedi sözlerin üstüne basa basa.
“Kendine çağrılısın. Ne yap, et bu çağrıyı duy ve ona icabet et.”
İcabet edebildim mi, bunu iddia edemem ama dedemin söylediklerini unutmadığımı söyleyebilirim rahatlıkla.
Olsun. Bu da bir ümidin işareti sayılır nasıl olsa.
 
 

Bu yazı 460 defa okunmuştur .