YILLARDIR yürüdü. Nereye varmak istediğini bilmiyordu ama kendinde kalmak istemediğinden emindi. Kimseye yol sormadı, tarif almadı. Sadece yürüdü. Kaç yıldır böyle olduğunu merak edenlere net bir şey söyleyemiyordu. Yürüyorum diyordu kısaca. Kendisinin göçebe bir ruha sahip olduğuna inanmıştı. Mekânlar onu içine alamıyordu. Sığamıyordu bir yere. Çevrelenmiş duvarların hapsinde olmak istemediğini söylüyordu. Seyahatinde uğrak yerlerinde fazla kaldığı da söylenemezdi. Zira eşya ve mekân ile gereğinden fazla bir ilişki kurduğunda bağımlılık geliştireceğinden korkuyordu. Zaman akıp geçmiş yaşı ilerlemişti. Yürümesi zayıflamıştı ama gezginliğinden vazgeçmek niyetinde değildi. Değişen durumlar da vardı elbette. Artık yol üstü menzillerinde eskisine göre biraz daha fazla kalıyordu. Eskisine göre daha serbest davranıyordu. Giderek kelimeleri katık etmeye başlamıştı diline. Eskisi gibi suskun bir âdem değildi. Sohbeti baldan tatlı hâle gelmişti. Bu lezzeti tadanların ısrarı sonucunda coşku duyuyor ve onları kırmıyordu. Kendisi de memnundu. Kemâlat ehli bir görüntü veriyordu artık. Telaşesi gitmişti. Şek ve şüpheden arınmış, korkularını dindirmişti. Sualleri geçiştirmiyor dilinin döndüğünce anlatıyordu. Kendisi de bunlardan besleniyordu. Bunu fark ettiği günden beri dilini gönlüne tercüman etmişti. … Neden mi yürüyordu? Yürümeyi bir çıkış olarak yorumluyordu. Kendinden çıkış… Bu çıkış sağlanamadığı sürece vuslat-ı yâr etmek mümkün değildi ona göre. Âdem babamız cennetten boşuna çıkmadı diyerek bu düşüncesini destekliyordu. Bizlerinde hurucu olmalı, terk etmemiz gereken kabuklara sığışıp kalmamızın akıl ve ruh doğumlarımıza mani olacağını savunuyordu. … Ona göre toprakta kalan tohum çürürdü. Bunun olmaması için bir devinim, hareket, ceht ve azim ehli olmak gerektiğini başka türlü kabuğun çatlatılamayacağına işaret ediyordu. Vücutta kalmayın diyordu meraklı bakışlarla izleyenlere. Tende kalmayın. Canın tende hapsi hicrandır. Tabutuyla dolaşmak manasına gelir. Çık beden tabutundan ve gürleş. Tüm Nebi’ler bulunduğu şehirlerden çıkmadılar mı? Sen neden nefs şehrinde kalma ısrarındasın şeklinde can yakıcı sorular da soruyordu. Soru sormanın yasaklandığı iklimlerde tohumlar toprakta çürür fidan vermez. Sahici sorularınız olsun. Ve hakikatli cevaplarınız. Bunun için yürüyün. Düşün sorularınızın peşine. Genç ve cevval bir zihnin sorusuna şu karşılığı verdi. Başlangıcınız yüce kitabımızın sorduğu sorulara doğru cevaplar bulmak olsun. Suyu düşünün mesela, sizi neyin aldattığına kafa yorun. Cevaplanmamış sorular yumağını içinizde taşıyarak öteye yürümeyin. Cevaplanmış sorular ve sükûn bulmuş bir kalp ile gerçekleşsin göçünüz. Uzun süren sohbet faslını şu cümlelerle tamamladı. Kendinden çıkanlar ancak kendini bulur. Kendinde kalanlar kaybolur, heder olup giderler. Kendinize olan esaretinizi bitirin. İşte o zaman özünüze olan seferiniz başlamış demektir. Başlamak bitirmenin en keskin işaretidir.