DOSTLARININ DİLİNDEN HALUK NURBAKİ
Reklam
Uğur Canbolat​

Uğur Canbolat​

ÇIKRIK

DOSTLARININ DİLİNDEN HALUK NURBAKİ

02 Haziran 2020 - 10:24

İlim ve gönül dünyamızın mümtaz şahsiyeti Haluk Nurbaki Hocamızın bugün 23. Vuslat sene-i devriyesi. Onu bir kez daha şükran ve minnet ile anıyoruz.
Haluk Nurbaki Hazretleri gönle azami özeni gösterirdi. Zira Onun için; her şey gönülde başlar, gönülde biterdi. Gönül aküsü iman ve aşk ister. Gönül aküsü Fahr-i Kâinat sevdasıyla can bulur. Gönle kutlu misafir için iyi bakılmalı, temiz tutulmalı. Mü’min gönül gücü ile her müşkülünü çözer. Evrendeki oluşlar, çöküşler önce yücelerin gönlünde meydana gelirmiş. Gönül savaşı yapabilenleri yenme imkânı yoktur.
Haluk Nurbaki Hocamıza göre gönle düşürülebilen her soru cevabını bulur. Gönle düşürülemeyen her şeyin nefse ait olduğu bilinmelidir. Her insanın gönlünde Kur’an kayıtlıdır. Okunan mushaf ile gönül Kur’an’ının âyetlerini üst üste düşürebilenler evrenlerin sırrına ulaşırlar ve gerçekten Cenab-ı Hak ile konuşmuş olurlar. Hira’da Kur’an önce Efendimiz’in gönlüne inzal oldu. Sonra ilk âyetlerin açıklanma sırası geldi.. Müsaade edilenleri, sırası gelenleri tek tek Allah Resülu açıklıyordu ama kendisi her gece yarısından sabaha dek İlahi emir gereği gönlüne inzal olan bu Kur’an’ı okuyordu ve anlatıyordu.
İşte Haluk Nurbaki bunları anlatıyordu. Onun için Fahr-i Kainat Efendimizden bir iz, bir nişan, bir tat, bir koku taşımıyorsa bir an, o fena damgası yemeye mahkum idi.
Dr. Haluk Nurbaki gönlü ve hizmetleriyle, aşkıyla kendini bâkileştiren bir sırla aramızda yaşadı ve fiziken 23 sene evvel geçti gitti. Şimdi baki kalan nuru ile sevgi enerjisini yaymaya devam ediyor.
Dostlarından daha evvel aldığım görüşleri kısa özetler halinde dikkatinize arz ediyorum.
PROF. DR. SEFA SAYGILI: Ateizmin sırıtan suratını gösterdi
Haluk Nurbaki… Ateizmin karanlığına İslam ışıklarını saçan ilim ve gönül adamı. Tanrıtanımazlara kurtarıcı elini uzatan şefkat kahramanı. Onu 20 yıldır yazı ve faaliyetleriyle yakından takip ediyordum. Özellikle zafer mecmuasındaki sımsıcak yazıları ateizmin küflü fikirlerine şimşek aydınlığı gönderiyordu. Nurbaki dinsizlik ve tanrıtanımazlık fitnesinin ilim maskesi altında kendini gösterdiğini fark etmişti. Bu yüzden bu fikrin tutunduğu dalların çürüklüğünü gözler önüne serdi. O, ilmin “Allah var” çığlığına dikkatimizi çekti. Dinsizlerin ilim maskelerini sıyırdı ve ateizmin sırıtan suratını gösterdi. Haluk Nurbaki’nin çok geniş kültürü vardı. Bu kültürün üzerinde araştırmacı kişiliği, ilmi tecessüsü, sohbet yeteneği eklenmişti. Onu kimi zaman “kalbe atılan imza” dan, bazen cevizin mûcizevi bazen de anne sütünden veya tereyağının hikmetlerinden bahsettiğini gördük. İslâm kadınları üzerine yaptığı konferansları ayrı bir derya idi.
YAVUZ BAHADIROĞLU: Öldükten sonra da yaşayanlardan…
İnsan çok girift bir mahlûk: Kimi insanlar hayattayken ölür, kimi insanlar ise öldükten sonra bile hayatını sürdürür. Dostum (dostları lütfedip izin verirlerse tabii) Dr. Haluk Nurbaki, öldükten sonra da yaşayabilen nadir insanlardandır! Dünyaya metelik vermeyen tipler var ya: Onlardandı. Açıkçası tam bir "yürek adam"dı. Tanımadığı insanların iyiliği için bile koşturur, onları ilaçlardan daha tesirli telkinleri sayesinde hem bedenen, hem de ruhen tedavi ederdi. Moral FM'de "Peygamber Aşkı" üzerine konuşmalar yapardı. Bir konuşmasından o kadar etkilendim ki, stüdyoya girdim. Kitaptan okuduğunu zannetmiştim. Baktım, tavanla duvarın kesiştiği çizgiye bakarak irticalen konuşuyor. Çok şaşırdım: "Acaba Resûlullah'ı görüyor mu?" diye düşündüğümü hatırlıyorum.
"Deli" katılığında durur, ama "veli" şefkatiyle bakardı. Toleransını ve öfkesini Mesnevi sohbetleri yapacak kadar Mevlevî terbiyesi almış bir Osmanlı hanımefendisi olan annesi Nevriye Hanım'dan aldığını öğrendiğimde, nedense hiç şaşırmamıştım…
Çünkü, öyle bir anneye böyle bir evlat çok yakışmıştı…
M. SAİD ÇEKMEGİL: Dört sene Kriter Dergisinde yazmıştı
Nurbâki gönüldaşımızı, hiçbir dünyevi emel taşımadığına şahit olmadığımız her mü'mine kucağını açmış bulunuyordu.1976'da yayına başlayan Fikir dergisi Kriter çıkmaya başlayınca, Nurbâki kardeşimizden de yazı istenilmesini tavsiye etmiştim. Bu arzumuz kendisine ulaştırılınca,  "Çekmegil'in olduğu yerde ben de varım” diye kaleme sarılmış ve 4 sene müddetle Kriter dergisinde yazmıştı. Bu civanmertçe cevabı bizi çok duygulandırmıştı. Allah'ın rızasıyla mağfur olsun inşallah.
 ÜMİT ŞİMŞEK: O ilim ve hikmeti beraber alan ve yayan bir ışık insandı
Dr. Halûk Nurbâki, sahasının önde gelen isimlerinden biri olarak bilindi. Onkoloji denince hemen akla geliveren seçkin bir hekimimizdi. Fakat o hekimliği sadece bir meslek olarak seçmemişti. O, kendisine dünyanın bütün refah ve servetini kazandırabilecek olan bilgi ve becerisini bütünüyle insanların istifadesine sundu. Sadece kanserli hastaları tedavi etmekle kalmadı, hekimliğini gönül âlemlerine de taşıdı ve bu alanda anlatmakla bitirilemeyecek hizmetler gerçekleştirdi. Dr. Nurbâki, ilim ve hikmeti beraber alan ve yayan bir ışık insandı. İmanı ilimle pekişmiş, sapasağlam temellere oturmuş, dünyanın her türlü fırtınalarına karşı en küçük bir sarsıntıyı hissetmeyecek yapıdaydı. Bir inanç sahibi olmanın ve bu inancını ifade etmenin ayıp, çağdışı, laikliğe aykırı telâkki edildiği zamanlarda ve ortamlarda, o ilmini de, imanını da hiç fütursuz dile getiriyordu. O imanını dile getirirken de karşısında kimse duramıyor, televizyon programlarında onu güç duruma düşürmek için özenle seçilmiş sunucular onun dersini sessizce dinlemekten başka bir çare bulamıyorlardı.
 ABDURRAHMAN DİLİPAK: Zaman tünelinden sıçramış bir Alperendi
O derviş gönüllü bir Anadolu insanıydı. Bir tabibdi ama, sadece insanların bedeni sancılarını değil, gönül sancılarına da şifa arıyordu. Hacı Bektaşi Veli geleneğinin ilk aydınlık dönemindeki Muhammedi saflığı yeniden yakalamak isteyen, zaman tünelinden geçerek, bugüne sıçramış bir alperendi sanki. Akıl ve sezgileri ile yoğrulmuş, beyin ve yürekle zenginleştirilmiş eserleri ve yazıları ile sadaka-i cariyesi, fiziki zevalin ötesine geçerek onun ömrünü bereketli kılıyor.  ,
 METİN KARABAŞOĞLU: Bilgisini imanî potada harmanladı
“Bilim adamı” olmanın “inanmıyor” olmakla eş anlamlı olduğu; bu yüzden inanan bilim adamlarının çoğunun ise, inancını gizlemeyi tercih ettiği bir vasatta o, kendi alanında şöhret bulmuş bir bilim erbabı olarak edindiği ilmî malûmatı, “Allah’ı bilme” vesilesi kılan küçük ama anlamlı kitaplar yazıyordu. İnsanın kendi kişisel arayışının en yoğun dönemini yaşadığı ve kendi okul çevremde müthiş bir iman-küfür savaşının yaşandığı bir hengâmda istifade ettiğim bu çalışmalarından dolayı Halûk Nurbâki’yi hep sevdim. Bilgisini imanî bir potada harmanlama cehdi taşıdığı için imansızların kirli bühtanlarına maruz kaldı. Ama yılmadı.
 CEMALNUR SARGUT: Nurbaki hoca, benim gönlümce, idrakimce aşktır
Nurbaki Hoca her kuşun dilini bilen Hz. Süleyman gibi herkese tesir kabiliyeti olan bir veli idi. Onun mutasavvıfların lisanını kendi tarzıyla aksettirişi kâmil oluşunun en güzel delilidir. Hemen hemen bütün kitaplarını okumaya çalıştım. Bana tesir eden maddi bilgilerinden Allah'a ulaşma yolunu bulan hakiki bir âlim oluşudur. Kuran tefsirleri gönlüme nurlar saçtı. Tefekkürümü arttırdı. Peygamber aşkı özellikle, Hz. Fatma'ya duyduğu büyük sevgi ve anlatışı doğru mutasavvıfları seçişi beni çok etkiledi. Mevlana'ların, İbn-i Arabi'lerin, Kenan Rifai'lerin yaptığı gibi günümüzün bilimini manevi hayata taşımış ve Kur’an âyetlerinin iç manalarını tefekkürümüzde çok faydalı olmuştur. Bilim ve Allah ilminin birbirine hiçbir zaman ters düşmediğini onun çalışmalarından anlıyoruz. Nurbaki hoca, benim küçük gönlümce, idrakimce aşktır. Aşkı, Peygamberin manasına olan aşkı ile zirveleşmiştir. Zaten insan-ı kamil’in tarifi de budur. Nurbaki de benim acizane başka bir tesbitim, Kur’an’ın ışığı ve Peygamberin aşkı ile Ehl-i Beyt’e , insan-ı kamil’e, evliyaya, kadına verdiği değerlerdir.
“Gönüllerde Sema” adlı kitabı Ehl-i Beyt aşkını ve manasını âdeta bizlere gösterir. Hz. Hatice, Hz. Ali, Hz. Fatma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Hz. Muhsin’i ayne’l yakin mertebesine getirir âdeta. “Nurdan Anneler” onun İslam anlayışının taassup ve yozlaşma sonucu kadını küçük gördüğü imajı verilmeye çalışılmasına karşı çıkışıdır. Bu kükreyiş Acem bayrağındaki aslanın şeklî kükreyişi değil, hakiki aslanın mana hâkimiyeti içinde kadındaki değeri ortaya çıkarışıdır.
 MEHMET PAKSU: “Yaşarmayan gözden Allah’a sığınırım” duası onun hayatında bir semboldü
Nurbaki, bâki olan nur iklimine gitti gideli, daha çok sevildi, daha çok tanındı. Binlerce dua aldı, alıyor ve alacak. Çünkü o hep insanların imanına hizmet etti, kalplerine hitap etti, donmuş ve dona kalmış gözleri ıslattı ve yaşarttı. “Yaşarmayan gözden Allah’a sığınırım” duası onun hayatında bir sembol halindeydi. Konferanslarında yürekten ağlardı, gönülleri fetheder, ağlatır ve berraklaştırırdı. Nurbaki bir ehl-i beyt muhibbiydi. Bir evlad-ı Resul âşıkıydı. Hep Hüseynî bir hüznü ve hazzı yaşardı. İstanbul’da ehl-i beyte ait nerede bir türbe, bir merkat ve bir alamet varsa, dikkatleri oralara çeker, nazarları oralara yönlendirirdi. Hocanın tek çizgisi, tek çizelgesi, onu cazip kılan, cezbesine kapılanları peşinden koşturan; herkese, her sese ve her nefese berrak mesajını ulaştıran sır kullandığı peygamberî tarz ve üslubuydu. O Habib Neccar gibiydi halkı imana davet ediyordu. “Yanmayan, yakmaz” tabirinde yer aldığı gibi, Nurbaki yanıyor, hem de ne yanıyordu, gönülleri tutuşturmak için, kalpleri kıbleye çevirmek için insanüstü bir gayret gösteriyordu. Kur’ân’la kâinatı buluşturdu, her iki kitaba dikkatleri çekti: Hem kâinat kitabına, hem de Kur’ân kâinatına yöneltti, yönlendirdi insanı, özellikle mü’minleri. Nurbaki ilimle imanı, tıpla tıbb-ı nebeviyi birlikte müzakere ederdi.
 DR. SERVET BAYSAL: Kadınlarımızın silkinip kendilerine daha bakmalarına neden oldu
Allah ondan razı ve mekânı cennet olsun ki o annelerimizi geniş kitlelere anlattı. Anlatırken yaşadığı manevi enerjiyi hepimize aktardı. Yıllarca, detayına inmek istemediğim nedenlerden dolayı İslam’a örf olarak giydirilen kadının ikinci sınıf varlık olması fikrinin Asr-ı Saadette ki kadın anlayışına ne kadar ters düştüğünü gözler önüne serdi. Kadınlarımızın da bana göre silkinip kendilerine bir kez daha bakmalarına neden oldu. Asr-ı Saadette yaşayan örnek hanımefendilerin ne denli güçlü, cesur, zarif, hassas, düşünceli, erkeğine ne denli önem veren, daima saygılı, çalışkan, vefakâr ve fedakâr olmak gibi özelliklere sahip olduklarını anlatarak ve inanan hanımefendilerin bu güzellikleri kendilerine örnek edinmelerine vesile olmuştur.
 BAHAEDDİN SAĞLAM: Kur'an'ın etrafında tavaf ederdi
Nurbaki Hocam, din, bilim, vatan, insanlık ve özellikle Ehl-i Beyt sevgisini birleştirebilen yegâne bir şahsiyettir. Onun en önemli çalışmaları, Kur'an'ın etrafında tavaf etmesiydi. Bu konudaki bütün kitaplarını okudum. Ve çok da istifade ettim. O, bu  iki yönüyle hiç unutulmayacaktır. Dinde iki bine yakın değerlerimiz kayıptır, yani yanlış anlaşılıyor. Bunlar içinde en önemlileri olan kadın hakları ve fakirlerin hakları üzerinde çok ciddi duruyordu, onu bu yönüyle hala tebrik ediyorum. Fakat toplumumuzda bilimsel fakirlik ve cehalet, bırakmadı onun anlaşılmasını…
 PROF. DR. SEZAİ SARAÇ: Olayları bilimsel olarak yorumlayan Tanrı vergisi bir dehaya sahipti 
Ülkemizin son yüzyıllarda yetiştirdiği ender rastlanacak geniş bilgi spektrumuna sahip özgün bir insan Dr. Nurbaki’yi uzun yıllar Afyon’da pederimle olan arkadaşlığı ve dostluğu nedeni ile çocukluğumdan bu yana tanıma bahtiyarlığına erişen ve bu nedenle kendisini şanslı sayan birisiyim. Uzun yıllar onkolog doktor olarak hastalara verdiği hizmetle insanüstü bir performansı sergilemiştir.
Dr. Nurbâki’nin çok iyi bir doktor ve onkolog olması yanında uluslararası güncel bilimsel çalışmaları izleyen bir fizik bilim adamı  gibi engin bilgi dağarcığına sahip, olayları bilimsel olarak yorumlayan üstün zeka ve tanrı vergisi bir dehaya sahip olduğudur. Hastanede görevi sırasında büyük umutsuzluk içindeki amansız hastalara yaptığı hizmet ve üstün tedavi sırasında, hastalara sabırla, büyük tevazu ile yaklaşımı ve verdiği moral insanın bağışıklık sistemini güçlendiren beyinsel kimyasal aktiviteleri hızlandıran mekanizmalara insan özgüvenin yaptığı olumlu katkıyı çok iyi sezmiş ve biliyor olmasındandı. Ancak Dr. Nurbâki’nin tevazuu yalnız hastalarına değil, arkadaşlarına ya da çevresine, çocuklara, tüm canlılaraydı. 
İBRAHİM ERDİNÇ ŞUMNU: Bizler için, Asr-ı Saadete götüren bir “delil”di
Halûk Nurbâki Hocamız, âdeta Resûlüllah Efendimizin (s.a.v.) saâdetli asrında yaşamaktaydı; Onunla ve yıldız misâl binlerce sahabi ile bir arada… Bilhassa, mü’minlerin anneleri hanım sahabilerin örnek hayatlarından bize naklettiği duygulu sahneler, bir anda hepimizi o mes’ut zaman dilimine ve mukaddes mekânlara götürüverirdi… Nurbâki, O nûrlu asırların adamıydı… Asırlar arası bir elçi gibi… Sohbetine koşan bizler için, asr-ı saadete götüren bir “delil”, en yüksek sevgi ufuklarına çağıran bir “rehber” ve gönülleri, o sevgi içinde yoğurup yücelten gerçek bir “mürşid” idi O!… Doktor önlüğü içinde, sâde ve sıradanmış gibi görünen bir kıyâfet ve tavır altında ve gerçek büyüklüğün libâsı olan tevazu perdesi gerisinde, bir ilim sultânı ve gönüller fâtihi!..
MEHMET YAZAR: Daima hatırlanacak ve gönüllerde yaşayacaktır
Samimi hâli, espirileri, akıl ve gönüllere hitap eden anlatımı, müsbet ilimlerle Kur’an âyetlerini bağdaştıran izahları, içten dostluğu ile Halûk Bey, daima hatırlanacak ve gönüllerde yaşayacaktır.
 Kendisinden çok şey öğrendim. Hâla kitaplarını zevkle okurum.
NUR BAŞAK: Bu zamanın, bu zemine çakışmazdan önceki Besmele’si gibiydi
 Hazret, bulunduğu zamana ilmin dili olmuş, dil ilminin de sırlı anahtarlarını dağıtmıştı… Hepsinden öte, bu zamanın, bu zemine çakışmazdan önceki Besmele’si gibiydi… Ve kendinden sonraki okunacak âyete yol verircesine, 19’u bize bırakıp, kendini alıp gitti…
 Mübareğin deyimi ile, maddî telefon “alo” diye, mânâ telefonu da “Ali” demeden açılmazdı. Kendisi ise, severek dinleyenlerini ilim kapısına anında bağlayan elektrikti!..  Nur’du!.. Şifreleri öyle hassas deşifre ederdi ki, her deşifre, yeni bir şifreye bürünürdü!.. Zaman terazisi öyle hassastı ki, asla prematüre bir bilgi sunmamıştır.
AYŞE KAZAK BOZKUŞ: İnfaktan kaçma bahanelerimizin kapılarını kapatırdı
Sevgili Hocamız sohbetlerinde mutlaka infaktan bahseder ve bizlerin infaktan kaçma bahanelerimizin bütün kapılarını kapatırdı… "Arkadaşlarınızla ne zaman bir araya gelseniz, aranızda para toplayıp, topladıklarınızla hemen mutlaka bir ihtiyaç sahibinin ihtiyacını karşılayın, tembel tembel oturmayın, fakir arayın" derdi sürekli. Yetim ve öksüzlerin üzerinde de çok duruyordu… Bir defasında da beni arayıp yetiştirme yurduna gidip çocukları ziyaret etmek ve eğer mümkünse bütün çocuklarla bir arada olup onlarla oturmak, konuşmak istediğini söylemişti.
LÜTFİ KARACA: Kendisini her zaman ilim adamı olmasının ötesinde veli olarak algıladım
1960’lı yıllardan beri eserlerini takip ederim. Çok öz olarak verilen İslâm tasavvufu ve bilimsel verilerle mezcedilen eserlerinden her zaman yararlandım. Konferanslarını, radyo konuşmalarını takip ettim. Ben her zaman hocayı samimi ve ihlâslı buldum. Kur’an’la ilgili tespitleri yanında Saadet Asrına ait anlattıkları ve anlatış biçimi de mükemmeldi. Dış dünyayı hiçe sayan, zerre kadar ehemmiyet vermeyen ama içinde büyük heyecan ve ihlâs taşıyan bir Melâmi dervişi görüntüsü veriyordu. Ben kendisini her zaman ilim adamı olmasının ötesinde veli olarak algıladım.
ARİF ARSLAN: İçimizdeki boşlukları dolduranlardan biriydi
Halûk Nurbâki hocayı gençlik yıllarımızda tanıdık ve bizim durumumuzda olan idealist gençlerle kitaplarından istifade ettik. Özellikle TRT televizyonunda yaptığı ilginç tahliller ve tespitler moralimizi yükseltiyor, inancımızı kuvvetlendiriyordu. Bize gelen bir kısım sorulara cevap veriyorduk ve muhataplarımız tatmin olamayınca Halûk Nurbâki hocanın TRT ‘deki programını dinlemesini tavsiye ediyorduk. Daha sonra inancımızı anlatma konusunda çeşitli dergiler ve kitaplar yayınlanmaya başladı. Ancak hoca, bu konudaki ilklerden olmuştu. Yaptığı ilginç araştırmalar ve tahlillerle içimizdeki boşlukları ilk olarak dolduranlardan biriydi o. Bu sebeple bizim gibiler Halûk Nurbâki hocaya hiçbir zaman minnettarlığını unutmayacaktır.
 PROF. DR. ABDÜLAZİZ BAYINDIR: İslam’ın kişi, aile ve toplum hayatındaki faydalarını ortaya koydu
Mesleğinde uzman bir tabip ve dini bilgilere karşı büyük ilgi ve alakası olan samimi bir müslümandı. Tıp alanındaki ve diğer alanlardaki bilgileri uzun tecrübelerini gayet güzel kullanarak bir kısım dini emir ve yasakları ustaca yorumladı ve İslam’ın kişi, aile ve toplum hayatındaki faydalarını ortaya koydu. Böylece dini yaşayışın kişiler ve toplumlar için neden vazgeçilmez olduğunu gözler önüne serdi. Buna samimi ve güzel konuşma üslûbu ve kitaplarını yazarken kullandığı akıcı ve berrak ifadeleri eklenince Türk okuyucu ve dinleyicisinin özlediği bir kişilik olarak ortaya çıkmış oldu. Onun ideali Kur’an ilimleri ile ilgili yeterli araştırmalar yapmak ve varılan sonuçları güzel bir biçimde halka sunmaktı.
MUZAFFER DELİGÖZ: Afrikalı çocukları seyrederken damlayan gözyaşlarımın arasında O’nun “İNFAK” yaklaşımını hatırlıyorum
Ben kendimi O’nun talebesi, dostu, yakını olarak hissediyorum. Anlattıklarında, yazdıklarında “Ben’i Ben yapan” hususları görüyorum, bana yakınlığını hissediyorum.  Bir deri-kemik kalmış Afrikalı çocukları seyrederken damlayan gözyaşlarımın arasında O’nun “İNFAK” yaklaşımını hatırlıyorum. Elden ele gezen, birçok yayın organında devamlı yayınlanan “Azrail'in Güzelliği” hatırasını unutmak ve hislenmemek mümkün mü? Yazılarımda alıntı yapmam gerektiğinde, elim önce O’nun kitaplarının bulunduğu rafa uzanıyor. Ne zaman "Size iki değerli emanet bırakıyorum; biri Kuran-ı Kerim diğeri Ehl-i Beytim” tavsiyesini hatırlasam, aklıma Ehl-i Beyt sevgilisi Haluk Nurbaki geliyor.. Arşivimdeki “Büyük Doğu” Dergilerini karıştırdıkça, O’nun yazılarını okumadan geçemiyor; en tehlikeli günlerde bile dostlarını bırakmadığını, “Büyük Doğu Cemiyeti”ni kuranlardan biri olduğunu, Malatya hadisesi Mahkemelerini çekinmeden takip ettiğini hatırlıyorum. 
SEMİH SERGEN: İnce esprileri, çağdaş yorumuyla dinleyenlerini kendine hayran bırakırdı
Atom’dan kara deliklere, kanser araştırmalarından kalp damar beyin hastalıklarına, zeytinyağının yararlarından, elmadaki riboz şekerine kadar her bilimsel konuyu açıklıyor son gelişmelerle pekiştiriyordu. Tasavvuf sohbetleri tadına doyulmaz bir keyif ve ilgiyle izleniyordu. Kuran’ın sırlarını, Fahr-i Kainat Efendimizin gerçekleştirdiği sevgi ve muhabbet mucizesini, Mevlana, Hacı Bekteş-ı Veli, Şems, Hacı Bayram-ı Veli, Yunus Emre, Emir Sultan, Somuncu Baba, Akşemseddin ve bütün Anadolu Erenlerini, erenlerin Allah ve insan sevgisini, hoşgörü ve dostluk mesajlarını öyle sıcak öyle içten anlatıyordu ki… Şiir ve musikimizi, hat ve minyatürlerimizi, bestekâr, şair ve mimarlarımızı hâsılı bizim olan, bizden olan her şeyi kendine has bir coşku ve sevinçle tadına doyum olmaz bir biçimde anlatır, ince esprileri, çağdaş yorumuyla dinleyenlerini kendine hayran bırakırdı…
SADIK YALSIZUÇANLAR: Haluk Nurbaki’nin yaşamı, İlahi ve Sonsuz Nur’un izinde geçmiştir
Haluk Nurbaki’ye de Rabbim en-Nur ism-i azamıyla azam mertebede tecelli etmiştir.
Etmiştir diyorum zira, Haluk Nurbaki’nin yaşamı, İlahi ve Sonsuz Nur’un izinde geçmiştir. Kendisini birkaç kez dost ve dinleyici meclislerinde dinleme, nurani simasını, tatlı dilini, o buğulu ve büyüleyici sesiyle, canlı, helecanlı yüreğiyle, birikimi ve imanıyla sürekli aktarmaya çalıştığı Allah ve Resul aşkına tanık olma imkânını buldum.
O sıralar peş peşe yazılar, makaleler yazıyor, söyleşiler yapıyor, röportajlar ve konferanslar veriyor, kitaplar yayımlıyordu. Belli ki söyleyeceği sözler vardı ve o da konuşmakla emrolunmuştu. Bir sufi, ‘dillerin konuşması, kalplerin helakindendir’ der. Bu sır bize şöyle söyler: Konuşması emrolunan kimseler, kalpte yuvalanan ilahi sırlardan izin verildiği kadarını, emredildiği biçimde aktarmak zorundadırlar. Bir gönülde aşk olursa söyler, dert olursa ağlarmış. Nurbaki ağlayarak söyler, söyleyerek ağlardı. Hem büyük bir derdi, hem muazzam bir aşkı vardı. Hekimliğin kendisine bu denli yakıştığı başka bir insan tanımadım. O, hem bedeni acıların ve dertlerin şifa arayıcısı hem de ruhların gıdasının peşinde bir gayret sahibi idi.
AYDIN MENDERES: Pek çok insanı elinden tutarak iman dünyasına çekti
Vaazlarını dinlemek çok öğretici idi. Nurbaki, bir dokor, dolayısı ile de bir ilim adamı idi. Aynı zamanda inançlı bir müslümandı. Ancak her iki nokta da kendisini fersah fersah aşmıştı. Modern bilimi, dini saf dışı bırakarak bir araç haline getirmek isteyenlerin karşısında Nurbaki duruyordu. Pek çok insanı elinden tutarak iman dünyasına çekti. Nurbaki yaşadığı dünyada iz bırakmış insandır. Muhatapları üzerinde de etkiler bırakırdı. Bugünkü toplumumuzun yakından tanıması gereken inanç ve düşünce adamlarımızdandır.
MUSTAFA YAZGAN: Son derece mütevazı bir ”gönül, ruh, tasavvuf” ehli idi
Dr. Halûk Nurbaki Bey’i ben, şu önemli sahalarda kalem ve kelâm sahibi olarak gördüm:
1) Mükemmel bir bilim adamı idi. Eserleri bu tespitimin çok canlı şahitleridir. Bilgi ile tecrübe kombinezonu içinde pırıl pırıl, taze, canlı eserler vermiştir.
2) Son derece mütevazı bir ”gönül, ruh, tasavvuf” ehli idi ki, sohbetlerinde ışıl ışıl bir ruhaniyetin tütmesi bu mümtaz vasfı sebebiyledir.
3) Yılmak bilmeyen bir azim ve şevk ile gerçek bir İslâm mücahidi özelliğini taşıyordu.
Türkiye’mizin birçok yöresinde hükümet tabibi olarak hizmet vermiştir. Büyük Doğu Cemiyeti’nin kuruluşunda, rahmetli Üstad Necip Fazıl Bey ile beraber olmuştur. Bir müddet sonra cemiyetin umumî katipliğine (genel sekreterliğine) getirilmiştir. Talebelik yıllarında Nur-u Osmaniye Camii’nde  “hadis dersleri” alan merhum, ”Büyük Doğu”lardaki “Nurbaki” imzalı yazıları ile de fikir, kültür, mücadele hayatında yerini almıştır.
DR. RECAİ YAHYAOĞLU: Bir ekoldü
Lise ve üniversite yıllarımda Dr. Haluk Nurbaki ismi bizim kuşak için bir ekoldü. Nasıl bir ekol? Kendisini inançları uğruna mücadele içine sokmuş yoğun yaşayan ve sürekli yılmadan çalışan bir kişilik yapısıyla… Aslında yapısı itibarıyla üstat Necip Fazıl’a benzeyen bir tavrı vardı. Bedeninin yapısı, yazma yeteneğinin olması, konuşma üslubu, ses tonu olarak bu benzetme sadece bana mı aittir ya da bu benzetmeyi başkaları da yapıyorlar mı bilemem. Dr. Nurbaki hocam bana aynı meslekten örnek bir insandı. Doğal tedavi yollarına verdiği ehemmiyet ve bunları insanlara tavsiye etmesi daha henüz mesleki yaşantıma başlamadığım öğrencilik dönemlerimde bile dikkatimden kaçmamıştı. O zamanlarda bir hekimin insan sağlığına yönelik çok daha farklı uygulamaları beden, zihin ve ruh sağlığına yönelerek kombine bir yaklaşımla yapması gerektiğine inanmıştım.
 
 

Bu yazı 4568 defa okunmuştur .