ÜZÜLMEMİZ gerekir elbette yaşadığımız bu durum için. Çoğumuz büyümeden yaşlanıyoruz.
Ve yine çoğumuz yaşamadan ölüyoruz.
Yazıklanmanın, dövünmenin vaktidir. Belki bir çıkış yolu bulabiliriz bunu fark ettiğimizde.
Büyümemiz lazım gelirken küçülüyoruz. Daralıyoruz. Kısırlaşıyoruz. Sevdanın közüyle harlanması icap eden yüreğimiz çölleşmiş. Sevgiden, merhametten, muhabbetten yana suyu kesilmiş musluk gibi. Açtığınızda tıs sesi bile vermiyor artık.
Annesine meleyen bir kuzunun çırpınışları gibi ruh halimiz ama bunun idrakinde değiliz.
Bizi büyüten, olgunlaştıran duygularımızdan uzak kalmamız öfkenin pençesine düşmemizi netice verdi. Oysa kızgınlık teslim olmak demekti olumsuza. Olduk.
Kendimizi negatif rüzgârların etkisine açık hâle getirdik. İç kaynaklarımızı güçlendiremedik. Duyularımızı ve duygularımızı çarpıtmaktan da geri durmadık. Yanlış yönlendirmelere direnemedik. Kendimizin bahçıvanı olup güzelleştirmemiz gerekirken benliğimizi kökünden sökmeyi yeğledik.
Kuruduk.
Kavrulduk.
Yanmaya hazır duruma geldik.
Geçmişin paketlerine takıldık. Eşeledik durduk. Geleceğin aydınlık günlerini öngörebileceğimiz çabaları gösteremedik.
Kendimizde görmemiz gereken değişiklikleri es geçip başkalarında bunları müşahede etmek istedik. Mücadelemizi bu yönde verdik.
Bir cephe yanılması yaşadık ve yaşıyoruz.
Olmamız gereken yerde olamıyor, mücadele etmemiz gereken saflarda yer alma bahtsızlığını yaşadık.
Gönülden yana saf tutmalıydık, nefisten yana değil.
Yağmurlar bastırana kadar kurtuluş gemimizi inşa edip yol almayı düşünemedik. Hz. Nuh’un dersinden uzak düştük.
Bir soru mühendisi gibi davranmalıydık oysa.
Doğru sualleri tam vaktinde sormalıydık, canımız acısa da.
Onlar kurtarıcı olabilirdi.
Eski sorulara yeni cevaplar aramaktan yorulduğumuz için yeni soruları düşünmeye fırsat bulamadık.
“Senden öğreneceğim çok şey var” diyemedik ama daima “Benden öğreneceğin ne çok şey var” dedik. Fena yanıldık dolayısıyla.
Çerçevemizi büyütemedik. Miras aldıklarımızla iktifa ettik.
Sevgi ile temasın iyileştirici gücünü bildiğimiz halde öfkeli davranmayı sürdürdük.
Ezberleri bozduğumuzda dünyamızın daha güzel ve yaşanılabilir olacağını hesaba katmadık.
Sevmenin sevkinden kendimizi mahrum bıraktık. Bize dayatılan programlara itiraz etmeyi aklımızdan geçirmedik.
Sonuç ne oldu peki? Hızlı yaşadık belki ama büyüyemedik.
Olgunlaşamadık.
Kemâlat merdivenlerinin önünden geçip gittik, tırmanmayı tercih etmedik.
İdrak sorunlarımız oldu.
Farkına varamadık. Değerlendirme kusurları yaşadık bu sebeple.
Gördüğümüz fotoğrafa takıldık aklımızdaki anlamına yolculuk edemedik. Filitresiz yaşadığımız için benliğimize virüsleri kendimiz aldık korkusuzca.
Hakikatin bendesi olmak yerine safsatanın kahramanı kesildik. Özne ve nesne ilişkisi kurmayı düşünemedik. Veriye dayalı yaşamak yerine algıya dayalı yargı üretmeyi maharet saydık.
Sonunda olan oldu işte, büyümeden yaşlandık.
Ve böyle giderse yaşamadan öleceğiz.
İnanın.