“BUGÜN alınma günündeyim” dedim. Aydınlatır gibi gülümsedi.
Bakışları hem can bahşeder hem de can alır gibiydi. Yanlış bir söz söylemişlerin telaşına kapıldım. Elim ayağım birbirine karıştı.
Suçluluk telaşı desem ne gibi bir kabahat işlemiş olabilirim ki sorusuna verebildiğim bir cevabım yoktu. Buna rağmen içimdeki heyecanı bastırmak için epeyce mücadele verdim. Açıklama getirmek için devam ettim.
“Alınma dedimse, kırılma, gücenme, küsme günü değil, her iyi şeyi üzerime alınma günümdeyim” dedim.
Öyle bir şefkatle tebessüm etti ki az önceki duygularım tamamen gitmişti.
Gamzelerinin içine düştüğümü ve sevinçle yuvarlandığımı hissettim.
Şımartıyordum kendimi.
Fırsat elime geçti mademki, değerlendirmek hakkımdı.
Bir an bile gözlerini ayırmadı üzerimden.
İçimden geçenleri okumuştu sanki. Dahası onaylamış gibiydi.
“Bu kılış senin için dövülmüş” diyerek söze girdi.
Anlayamadım, şaşaladım. Devam etti.
“Bu dünya senin için yaşanır bir hale getirildi.
Bu güneş senin ısınman ve aydınlığın için yaratıldı.
Rüzgâr serinlemen için, yağmur rahmete kanman için, kuşlar en güzel nağmeleri duyman içindir.”
Bunları duyunca kendimi çok değerli hissetmeye başlamıştım. Sürdürdü konuşmasını.
“Kalbe senin için sevgi yeteneği konulmuştur. Sevmemek olmaz. İçindeki şu zehirli yalnızlık bile kavuşmanın coşkusunu arttırmak içindir.”
Oysa biz sevmek için bahaneler aramak yerine tersini yapıyoruz. Çevremizde olan herkese bir kulp bulup takarak uzaklaştırıyoruz onları.
Kendimizi yalnızlık derelerinde tek başına yuvarlanırken bulmamız işte bu sebepten…
Kaygının tutsağı olmamız da bundan.
Telaşe mızrağını hep böğrümüzde hissetmemiz hep bu nedenle…
Zihnimden bunları geçirirken sözlerinin devamını şöyle getirdi:
“Engin ol, dindin ol, sakin ol.
Ses tonuna gelip bülbüller konsun. Şakısın. Aşkın şarkısını söylesin.”
Ne güzel cümlelerdi bunlar. Nasıl da ferahlatıcıydı.
“Unutma” dedi. “Dünya senin için dayanıp döşendi. Bezendi. Süslendi.
Bu kılış senin için dövülmüş yani bu dünya özel bir misafirhane olarak senin için tasarlanmış.”
İltifat gibi görünen her cümlesi sorumluluk yüklüydü.
Aklıma, zihnime, gönlüme mesajlar gönderiyordu.
“Hangimiz misafir değiliz ki!” dedim.
Hepimiz çok özel misafirleriz.
Evet, bu kılıç bizim için dövülmüş.