“FERAHLIK taşımalı bir anne eli gibi dokunuşların.
Annelerimiz ki, merhametin açılmış kanatlarıdır.
Onlar üzerinde uçarız, gideriz gideceğimiz yerlere.
Anne eli şefkatinden mahrumiyet zincirleme başka yoklukların varlığını işaret eder.
Zordur.
Telafi edilmesi güçlükten öte bir şeydir.
Rahmâniyet ve rahîmiyet sırlarını ilk oradan bilir tanırız.
Bizler de böyle olmalıyız.
Hepimiz bu rahmetin bir temsilcisi olarak yaşayabildiğimiz zaman dünya bir şefkat hâlesi hâline gelecektir.
Başka türlüsü hercümerç demektir.
İnkırazdır.
Yıkılışların önü sonu belirsizdir.
Bir anne eli dokunuşu ile dokunalım dünyaya.
Hayatımızda olanlara da aynı şekilde bir anne eli dokunuşu ile temas edelim.”
Sözler sürüp gitti.
Tam burasında “Sadece dışarıya dönük olarak bakmayın” diye bir pekiştirme yaptı.
“Kendinizi hâdisenin dışında tutmayın.
Kendinize de merhamet etmeyi öğrenin.
Buna göre davranın.
Kendine anne eli ile dokunuşu, merhamet yaklaşımını bencillik sanmayın.
Özseverlik arayacaksanız kendinizde farklı alanlarda arayın.
Tefekkürünüzü geliştirin.
Algılarını yükseltin.
İnsanın kendine merhamet etmesi, kendisine anne eli dokunuşunda bulunması Hakkın rızasını gözetmesidir.
Hakkını bilmesidir.
Haddini fark etmesidir.
Hududunu gözetmesidir.
Belirlenen çerçevelerin dışına ne gönlünü ne de bedenini çıkarmamasıdır.
Kişinin kendine anne eli dokunuşunda bulunması hayatın öte yakasına geldiği gibi gidebilmesidir.
Kirlenmemesidir.
Böyle bakın meseleye.
Kendinize, yakınlarınıza, çevrenize, herkese ve her şeye bu duyguyla yaklaşın.
Eliniz hep anne eli dokunuşunda olsun.
Hayat böyle güzelleşir.”
Ne kadar haklıydı.
İhtiyacımız bir anne eli dokunuşu…