ÖNEMSİZ değildir bu mesele.
Aksine çok önemlidir. Bir nevi diğer varlıklarla da aramızdaki hukuktur.
Ciddiye alınmalı, saygı gösterilmeli ve korunmalıdır.
Aklımızın ve kalbimizin habitatını korumayı başaramadığımız zaman, yanlış davranışlar sergilemekte ısrar ettiğimizde ağır bedeller ödüyoruz.
…
HAKKIN tabiatta kurduğu nizamı tahrip etmek insanlık tarihi boyunca ağır bedeller ödetmiştir.
Buna bazıları habitat diyor ki, desinler, uygundur.
Aynı şekilde aklımızın ve kalbimizin habitatı yok mudur?
Onları fıtratı dışına sürüklemek bu sistemi bozmak değil midir?
Kelimelere değil daha çok mânâya odaklanmak gerekir.
…
HER varlığın yaşam alanı ve şartları aynı değildir.
Örneğin, geyikler ormanda yaşar.
Kuşlar gökte, kaktüs çölde yaşar.
Balıklar suda.
Kurbağa hem su hem karada hayat sürer.
Misaller çoktur.
…
YAŞAM alanı mekân, yer demektir öncelikle.
Beslenmek, büyümek, uyum sağlamak gibi anlamları içerir.
Bizler inançlı bireyler olarak hayata tevhit penceresinden bakabilmeliyiz.
Görevimiz ayrıştırmak değil, birlemektir.
Bütünlemektir.
Tevhit etmektir.
Konuya ferdi bir mesele olarak bakanlar elbette olabilir ama maalesef bununla sınırlı değildir.
Konuyu sadece mesafe, kişisel alan çerçevesine hapsetmemeliyiz.
Hayata anlam katmakla kendisini yükümlü gören bizler böyle bakmamalıyız.
Açıyı geniş tutmalıyız.
…
YAŞAM alanı meselesi hayvanlar âlemi ile sınırlı değildir.
İnsanlar arasında da bu mesele mühimdir. Uyulmadığı zaman telafisi zor durumlar yaşanır.
Kişisel alanın tahribi küresel ısınma, iklim değişiklikleri ve besin zincirinin değişmesi ve bozulmasıyla mı sınırlıdır konu? Hayır.
…
MANEVİ kişisel alanlarımız nasıl bozulur? Kültür kimliklerimiz nasıl tahrip olur?
Dil zevkimiz kayıplara nasıl uğrar?
Maneviyat alanlarımıza kimler nasıl tasallut eder veya biz nasıl ederiz?
Bunlar değersiz midir? Konuşmayı hak etmezler mi? Düşünmeyecek miyiz üzerinde?
Pimi çekmiş bu soruları patlamadan cevaplamamız lazım gelir.
…
RUHİ hayatımızın besin zinciri bozulmadı mı? Gönlümüzü hangi irfanî kaynaklarla besliyoruz?
Onlara sağlıklı biçimde ulaşabiliyor muyuz?
Ruhumuzun, kalbimizin, duygularımızın, tefekkürümüzün, sevdalarımızın, ideallerimizin neşvü nema bulacağı bir hayat alanı yok mudur?
Kalbimizin can çekişmesi, ölü aşklarla mefluç olması biraz da bu duyarsızlığımızdan değil mi?
Aklımızın, yüreğimizin, ruhumuzun yaşam alanlarını önemseyip buna sahip çıkma borcundayız.
Yaşadığımız coğrafyayı, şehri ve onun bize sağladıklarını, konfor alanı olarak gördüğümüz muhkem duvarlara sahip evleri önemseyelim tamam ama ya kalbimizin ve aklımızın habitatı?
Bu daha mı değersiz?