HEMEN itiraz etmeyin derim. Çünkü ilk bakışta paradoks gibi görünse bile biraz düşündüğümüzde hepimize bir yerlerden sirayet ettiğini rahatlıkla görebileceğimiz bir husus olduğu açığa çıkacaktır.
Kişinin sadece kendi çıkarlarını düşünerek buna göre bir hareket tarzı geliştirmesine “Ahlâkî Egoizm’ denilmektedir.
Sadece ben iyi olayım.
Bir tek ben mutlu olmalıyım.
En yüksek kazanç elbette benim olmalı.
En başarılı kişi benden başkası olamaz.
Zevkleri ilk ben tatmalıyım.
Yeni bir ürünü ilk gören, bilen ve kullanan ben olmalıyım.
En çok benim kitabım satmalı, en fazla benim şiirim okunmalı, en çok benim bestem dinlenilmeli…
Bu düşünceler veya sözler bize hiç yabancı gelmeyecektir.
Hatta bunu kimi zaman ebeveynler kendi çocukları üzerinden gerçekleştirmek isterler.
Onların evlatları biriciktir, üzülemezler, yorulamazlar, ağlayamazlar, acı çekemezler.
Başka annelerin evlatlarının bunlara maruz kalması ise beş dakika üzülüp geçilebilecek bir durumdur.
Mesele elbette bu sınırda kalmaz. Kendi milleti, aşireti, boyu vs gibi uzayıp gider.
Ahlâkî egoizmin sınırı bitmez kendimizi erdemli olarak görüyor olmamıza karşın inanışımız üzerinden de kurgularız. Ne yazık ki!
Benim şeyhim herkesin önündedir. Diğerleri arkadan gelir.
Benim hocam, hocaların hocasıdır, diğerleri ağır aksaktır, ne bilir hakikati, marifeti…
Efendim onlara ne kadar verirse onlar da o kadar alıp sunarlar.
Kurtulan bizim anlayıştır, yanlışta olanlar diğerleri. Bizim gemi Nuh’un gemisi gibidir, binen kurtulur. Dışarıda kalanlara tufan var.
Ahlâkî egoizmin pençesine düşen kişi dur durak bilmez maalesef sınırlarını genişletir.
Sürekli kendi menfaatini ve zevkini düşünen bir anlayışı mutlak doğru olarak kabul eder.
Hiç yabancı olmadığımız bir hâl.
Yanılıyor muyum?
25.12.2019