YA MECBUR BIRAKANA NE DEMELİ?
Süleyman GÜNER

Süleyman GÜNER

[email protected]
  • Instagram
  • LinkedIn

YA MECBUR BIRAKANA NE DEMELİ?

19 Ocak 2025 - 21:03

 


YA MECBUR BIRAKANA NE DEMELİ?
 
 

 
Yanlışı gidende arıyoruz!
Ya gideni gitmeye mecbur bırakana ne demeli?
 
 

Kaldırıma taş olamayanlar başıma taç olmaya çalışıyor? Gündüz yanan sokak lambası yolumu mu aydınlatıyor! Yanımızda olamayanların nerede olduğunun ne önemi var. Bozuk sütün midemizi, sütü bozukların kimyamızı bozmasına izin mi vermemiz lazım? Bileti kesilmiş yolcu istediği yerde inebilir. Cumadan sonra cumartesi, pazardan sonra pazartesi ve gidenin ardından daha hayırlısı gelir. Kalbim kırıldı lakin gözüm de açıldı artık. Gitmek isteyeni halatla, kırk düğümle bağlasan yine durmaz gider; kalmak isteyene zülfünden bir tel yeter. Yanımda olan iki kişiden biri kaldı, biri gitti. Sessizken duyabilenler hala yanımda, yanımdayken öfkesini kontrol edebilenler şimdi gitti. Oysa gidenlere iki kez gitmiştim ve sonra gelmesini epey beklemiştim. Lakin hiç gelmediler. Demek ki birbirini anlamayan yan yana, iki kafa arasındaki mesafe ne kadar uzunmuş. Aramızda iki sohbet aralı bir mesafe olmamış meğer hiç!
 
Olduğun gibiysen olamayanların gönlünde yerin olmaz; orada yer aramayın, aranmayın da. Bir kişinin gönlünde faydasızsanız bir başkasının gönlünde hazinesin çünkü. İnsanı ilgiyle dinlemek ve değer vermek, o kişiye yapılan en büyük ikramdır. Bu durumda insan anlaşıldığını, değer verildiğini ve saygı gösterildiğini hisseder. Bu en büyük manevi bir lütuftur. Anlaşılmak ve değer görmek insanın en temel ihtiyacıdır çünkü. Bunu kaldırım taşı gibiler, gündüz yanan sokak lambası gibiler anlamaz, bileti kesilmişler de anlayamaz…
 
Ve onlarda o lütuf, o nezaket, o zarafet yoktur hiç. Nazik insanları işe alanlar asla pişman olmazmış derler. Onlardaki samimiyet, hassasiyet, ciddiyet, teslimiyet ve onlardaki marifeti arama arzusu başarıyı garanti edermiş. Çünkü nezaket ve zarafet, düşünen aklın ve berrak bir zekanın en yüksek şekliymiş meğer.
 
Mesele birine yanındayken ve yaşarken omuz vermekmiş, yüreğine dokunmakmış, elinden tutup kaldırmak ve koluna girip birlikte yürümekmiş… İnsanın hayattayken yardıma ihtiyacı varmış, gideni ve öleni uğurlamak sünnet ve farz-ı kifaye cinsinden şeylermiş meğer.
 
 
Yanlışı gidende arıyoruz! Ya gideni gitmeye mecbur bırakana ne demeli?
 
İnsanların iyi niyetini öldürüyorsunuz. Sonra da kendiniz gibilere kalınca feveran ediyorsunuz. Öyle mi? Özünde iyi olman ilgilendirmiyor artık beni çünkü ne yaşattığına bakıyorum.
 
Öğrendiğime göre kalite, içten dışa doğru akarmış! Ve a kalite insanlar, a kalite insanları ararmış çünkü huzuru onlarda bulurmuş; b kalite insanlarsa c kalite insanlarla huzur buluyormuş. Ne ilginç! Şimdi çok daha mutluyum, her halime Allah’a hamd ve her lütfuna şükrediyorum. Zora ve dara düşersem O’na sığınıyorum, çıkmaza girersem yine O’na tevekkül ediyorum. O ne derse o, kimse hayır diyemez, diyorum.
 
Fabrika kurmak iki-üç yıl alıyor, kaliteli elaman yetiştirmekse on-yirmi yıl alıyor. Çocuk doğurmak dokuz ayda, yetiştirmek bir ömür istiyor. Evlenmek de boşanmak da bir imzaya bakıyor lakin güvenmek için bir ömür lazım. Bunun için samimiyet ve cesaret ‘ben de varım’ diyebilmek lazım. Var mı bu cesaret sende! Yoksa c kalite olmaya devam ediyorsun. Ne kadar kaliteli olsan da durduğunuz yer ve birlikte olduklarınız kadar değer ve hürmet görüyorsun. Yere düşmekle cevher sakıt olmuyor kıymetten lakin düştüğün yeri de değiştirmen lazım.
  
İnsan, dünyayı okuduğu gibi kendini de okumalıdır ve hatta yargılamalıdır da. Yoksa dünyaya da kendine de böyle bigâne kalıyor insan işte.
 
 
19.01.2025
 
 
 
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları sadece YAZAR’a aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
 

Bu yazı 131 defa okunmuştur .