KENDİNDEN EMİN MİSİN?
Reklam
Süleyman GÜNER

Süleyman GÜNER

[email protected]
  • Instagram
  • LinkedIn

KENDİNDEN EMİN MİSİN?

29 Ağustos 2024 - 13:33

KENDİNDEN EMİN MİSİN?
 
 
Binlerce defa havaya atsanız
bir taşa uçmayı öğretebilir misiniz? Asla.
Öğretmek isteyen her tavrınızla köre gösteremezsiniz,
sağıra duyuramazsınız, dilsize söyletemezsiniz.
Yorarsınız, yorulursunuz.
 
 
Kendini bil, kendin ol, kendinden emin ol, özüne güven! Kendin olmak da kendinden emin olmak da kendine güvenmek de çok önemlidir. Önce kendinden emin olmalısın. Çünkü önce kendini ikna etmek zorundasın. Kendini ikna edebilenler başkalarını ikna etmeye asla ihtiyaç duymazlar.
 
Neden kendinden emin olmalısın?  Biri senden nefret ettiğinden sevilmeye layık olmadığından asla şüphe etmezsin. Sevmek yahut nefret etmek o kişinin tercihidir, onunla ilgili bir şeydir.  Biri aşağıladığında değerinden, yok saydığında varlığından, suçladığında masumiyetinden, eleştirdiğinde haklılığından şüphe etmezsin ve asla vaz geçmezsin. Kendini kimseye anlatmaya da dil dökmeye de ispat etmeye de ne mecbur hissedersin ne de çalışırsın.
 
Mesela kendinden eminsen, iyi ve güzel yanların kadar eksik ve zayıf taraflarının farkındaysan başkasının sevilmesi de başarılı olması da parlaması da seni rahatsız etmez. Kendisiyle yarışanlar, kendini geçmişiyle kıyaslayanlar başkasıyla yarışmazlar da kıyaslamazlar da. Kendinden emin olanlar kendinden menkul insanlardır ve onlar kıymetli insanlardır da. Onlar kimden olursa olsun iyi ve güzel olan davranışı örnek alırlar ve daha da geliştirirler; kötü ve çirkin olan davranıştansa uzak kalırlar. Ancak onlar iyi ve güzel olana ram olurken geride kalanları asla küçümsemezler. Varsa imkanları geride kalanlardan elini uzatanların elinden tutarlar, elini vermeyenlerin tercihlerine de saygı duyarlar.
 
               Kendinden emin olamayan ham kişiler seni bir bütün olarak bulur fakat paramparça ederler. Doğru kişi paramparça bulsa da tüm parçalarını toplar büsbütün insan yapar. Kendinden emin olmayan kişilerden, yaptığın fedakârlığa rağmen bulamadığın her şeyi kendinden emin olan doğru kişi istemeden sana verir. Hâlbuki ne hissettiklerin ne istediklerin ne beklediklerin ne de yaptıkların yanlıştı. Sadece yanlış kişiyle yanlış zamanda rastlaşmışsın. Binlerce defa havaya atsanız bir taşa uçmayı öğretebilir misiniz? Asla. Öğretmek isteyen her tavrınızla köre gösteremezsiniz, sağıra duyuramazsınız, dilsize söyletemezsiniz. Yorarsınız, yorulursunuz. Yorulduğunuz zaman anlamak istemeyene bir şey öğretmeyeceğinizi belki o zaman anlarsınız. Mesela hiçbir şeyin tartışmaya hiç değmediğini, sükût etmen gerektiğini ve bazen bağlantıyı kesip kendi ışığınla parlaman gerektiğini işte o zaman anlarsın. Çünkü bu dünyada insanların rolleri farklı farklıdır. Yahut insanlar kendine farklı roller seçiyor ve hayatının sonuna değin rolünü oynuyorlar, hiç yaşamıyorlar.
 
Kendinden emin erkekler ve kadınlar birbirinin tamamlayıcısıdırlar. Var olmak, kendileri olmak ve kendilerinden emin olmak için birbirlerine artı ve eksi kutup gibi, siyah ve beyaz gibi, doğu ve batı gibi ihtiyaç duyarlar. Kadınlar erkeklerin var ettiği bir dünyada yaşarken kadınlar var edilen dünyayı güzelleştirerek yaşanabilir hale getirirler. Kadınla erkeği birbirinden ayrı ve birbirine rakip düşünmek et ile tırnağı birbirinden ayrı ve birbirine rakip gibi düşünmek gibidir. Oysa çoğu insan birbirinin rakibi olduğu oyununu ısrarla oynuyor veya oynatıyor. Yoruluyorlar ve yoruyorlar. Erkekler kadınlardan ayrı değildir. Ve bu insana verilen bir nimet ve büyük bir lütuftur da. Ayetlerle sabittir ki bunda nice ilahi hikmetler de vardır. Mesela erkek ailenin korumasını ve geçimini sağlarken kadın çoğalması sağlıyor. Erkek ailenin beyniyken kadın kalbi oluyor. Erkek barınmak için bina inşa ederken kadın evi yuvaya çeviriyor. Erkek kadının dış dünyasını imar ederken kadın erkeğin iç dünyasını imar ediyor. Erkek mutfağa malzeme taşırken kadın o malzemeyi yenilebilir hale getiriyor. Erkek kadını ölesiye severken kadın erkeğine ölesiye can veriyor. Kadın ve erkek rollerini yarıştırmıyorlar, birbirlerine rakip de olmuyorlar; birbirlerini tamamlıyorlar, birbirlerine yoldaş oluyorlar, can oluyorlar, nefes oluyorlar. Yuva neresidir diye her sorana ‘anlamak ve anlaşılmak için savaşmadığın asude ülkedir’ derim daima. O ülkede erkek de kadında eşiyle çocuk gibi, kadınlığında ve reisliğinde adam gibi olmalıdır; bulduğuna şükretmeli, bulamadığına sabretmelidir; eve girerken tebessüm, çıkarken de sükût etmelidir.
 
               Kendinden emin olamayanların gereğinden fazla fedakârlık yaparak birilerini ikna ve memnun etmenin altında kendinden şüphe etme ve kendi suçluluk duygusundan kaçış düşüncesi olduğu düşünülmektedir. Kendilerini bildiklerinde, kendi olduklarında, kendilerini öncelik aldıklarında, kendilerini ikna ve memnun ettiklerinde ne şüpheleri ne korkuları ne de suçlulukları kalır. Kendinden emin olamayan, korkularından ve suçluluk duygusundan kurtulamayan insanlar ikna ve memnun etmekle başkalarına iyilik yapma niyetinden ziyade, en kolay olan bu yolu seçerek kendilerini kurtardıklarını düşünmektedirler. Bunun sahici, kolay ve kalıcı bir çözüm olmadığını, iç sıkıntılarının hiç azalmadığını fark ettiklerinde daha iyi anlayacaklar.
 
Soğumuş demiri, çürümüş eşyayı düzeltmeye kalkışma” der Gazali. Laf anlatamadığın, anlatsan da tesiri olmayacak kadar kendi yargılarına körü körüne bağlı ve kendinden emin olmayan insanları kendi hallerine bırakınız. Çünkü onlar değerli olan vakti ziyan ederler. Anlayana, anlattığından etkilenene, kalbine iyi gelene gönül ver, gözden düşene değil, onların çaresi yok çünkü. 
 
Şu hayatta dertleriniz, üst üste gelen kalbi daraltan olaylar geldiğinde bıktırır, yıpratır, yorar. Çabaladıkça daha da batar mecalsiz kalırsınız. Bu durumda yardım eden biri olmalıdır hayatınızda. Yardım talep etmelisiniz o an. Suya düşen tüp dolu çakmağınızı ancak bir başka sağlam ve sağlıklı çakmakla ateşleyebilir, nemi kurutabilir ve kendi kendine çakmağı yeniden ateşlenebilir duruma öyle getirebilirsiniz. Yardım isteyemediğinizde yahut istemediğinizde tüp dolu suyun içinde tıpkı sizin gibi boğulan çakmağınız gibi içinizdeki potansiyeliniz hiçbir işe yaramaz. Ta ki ruhen inançlı, zihnen düzgün, kalben dingin biri size yardım edene kadar. Yardım istemeyi de yardım etmeyi de hayatın bir vaktinde bilmelisiniz. Bu konuda büyüklük taslamaya ne gerek var. Kirlerin en necisi kibirdir çünkü ve İblis’in en temel vasfı da budur. Bazen kendini de başkalarını da korumak için bir adım atmak gerekir; bazen sağa yahut sola bazen geri yahut ileri götüren güçlü bir adım. 
 
Biz kendimiz olmadan, kendimizden emin olmadan, özümüz gibi yaşamadan sahip olduğumuz hiçbir şey gerçek anlamını da değerini de bulmaz. Ruhsal sıkıntıların temelinde kendi olamayan hastalıklı insanlarla anlamlı ve derin ilişkiler kurma isteği ve çabası yatar. Onlarla doğru bir ilişki yerine ancak kurulabilen toksit ilişki, onları iyi niyetinin kurbanı eder. İyi niyet ve nezaket, doğru insanlara karşı yapılırsa şifa verir, yoksa güçlü bir zehirdir.
 
Kendinden emin ve özgüveni tam insanın inancı da düşüncesi de duygusu da hal, tavır ve davranışları da derindendir, zirvededir, ilerdedir.  Dolayısıyla onlar insana insanca bakar, insanca anlar, insanca hüküm verir; kıymet verir, değer verir, güvenir ve güven verir. Tepeden bakmaz, talimat vermez, yargılamaz; diz kırar, yanına oturur, insanca sohbet eder ve fikrini alır. Çünkü insanın derin olduğuna inanır. Şüphe içinde olanın, yüzeyde yüzenin, kıyıda kalanın, aşağıda dolaşanın benliği de bencilliği de yüksek olduğundan insana bakışı da duruşu da çok daha farklı olacaktır.
 
Her durumda kendi aslanlığında cesaret bulacaksın, kendi aslanlığından cesaret alarak yürüyeceksin, etrafındaki çakalların varlığından değil. Düşman yokmuş gibi kendi pozisyonunu da koruyarak ve göz teması kurmadan kendi ruh, yürek ve beden yürüyüşünde olacaksın. Yüreklere korkuyu kalabalıklar değil, dimdik duruşlar verir çünkü. Ve o zaman ne göğsün daralır ne çakmağın suya düşer.
 
Mutluluk, bugün kendinden emin olarak yaptığın yolculuktadır. Ne yolun sonunda ne dünde ne yarındadır. Geldiğin yerin bulutunu yanında taşırsan gittiğin yerin gece mehtabını gündüz güneşini kapatır, göremezsiniz. Henüz olduğun yerde yanındakileri tanıyamayanların gittiği yerde yeni insanlar tanımasına gerek var mı? Geldiği yerde fotoğraflarında renk koyamayanlar gittiği yerde yine siyah beyaz fotoğraf çekerler. İnsanın kıyafeti eşinin şahsiyetidir, temizliğidir, ahlakıdır, edebidir ve hayâsıdır. Her geldiği yerden her gittiği yere onu götürür. Kimi geldiği yerin rengini gittiği yere götürür, kimi gittiği yerin rengini geldiği yere götürür. Bu renk, Allah’ın rengiyse sorun yok. Sadece O’nun rengini al, O’nun rengini ver ve O’ndan bekle.
 
İnsanlar asıl renklerini göstermeye başladıklarında onları tekrar boyamaya çalışmayınız. Hayat karşınıza çıkan insanları ve onların gerçek yüzlerini tanımakla geçiyor. Herkesin çok farklı renkleri, çak daha farklı tonları var. Onların renkleri ve tonları bizim hayal ettiğimizden çok daha farklı oluyor. Ne insanları kendi renklerinizle boyamaya çalışın ne insanların renkleriyle boyanın. Sadece Allah'ın boyasıyla boyanmanız yeter. İnsanları oldukları renkleriyle ve aldıkları tonlarıyla kabul edin. Siz de öyle olun. Hayat o zaman rengârenk oluyor. Kendin oluyorsun, kendin kalıyorsun ve kendinden emin de oluyorsun.
 
Oyunu kurallarına göre oyna ki kendin olmayı da kendine güvenmeyi de kendinden emin olmayı da başar. Sahte yaşamlar sahtekâr yapar çünkü. Yüzünüze gülerler ve içten içe sizden de nefret ederler. Ve size karşı bu nefretlerinin de hiçbir sebebi yoktur. Dik durmanız, kendiniz olmanız, kendinden emin olmanız bile nefret etmeleri için yeterlidir. Sizin gibi iletişimi güçlü ve özgüveni tam insan gördüklerinde içsel bir kriz geçirirler. Konu asla siz değilsiniz, kendileridir; aşamadıkları benlikleridir, şişmiş egolarıdır, kibirleridir. Ve hülasa hayatları boyunca kendilerinden emin olamamalarıdır. Kendinden emin olamamış kıskaç insanın bin bir maskesi vardır, başarınızı kıskandıklarından kötü zamanlarınızda hep yanınızda olurlar.  Ve kendi olamamış insanların gerçek yüzünü, hiçbir çıkarı olmayanlara nasıl davrandığına bakarak anlayabilirsiniz o zaman, mesela bir yabancıya, bir kediye, garsona… 

29.08.2024



Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları sadece YAZAR’a aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
 

 

Bu yazı 412 defa okunmuştur .