Süleyman GÜNER

Süleyman GÜNER

[email protected]
  • Instagram
  • LinkedIn

İHTİYAR!

01 Şubat 2025 - 18:56


İHTİYAR!
 
 
 
 
 
Dünya bir misafirhane.
Onu kendine ait ve kalıcı gören divane.
Şu dünyada misafirsin, misafir gibi yaşa.
 
 
 
 
Bugün ‘neredesin’ diye seslendiğim ihtiyarlığım, ‘bakmayı hiç düşünmeyeceğin bir yerdeyim’ diye ses veriyor. ‘Benimle geçinmeye gönlü olan geçiniyor, orta yolu bulmak isteyense buluyor; ben böyleyim diye bir şey yok aslında, sana karşı böyleyim diye bir şey var’ diye de ekliyor ve şöyle devam ediyor: ‘Benim görevim seni bana yaklaştırmak, senin görevinse bana yaklaşmak. Başlayan her şey bitiyor. Kabul et bunu. Beni bulmak için benim gibi düşün; sağlıklı, mantıklı ve duygusuz düşün.  Bakmayı hiç düşünmeyeceğin o yeri düşün. Dünya hayatını bir oyun, bir eğlence, bir gösteri sanatı mı sanıyorsun. Son sahneyi, son fotoğrafı, son espriyi bir daha düşünün.  Dikenine katlanacağın gülü sev, acısına katlanacağın yâri sev bu demde.’
 
Yaşlılığa hazırlanıyor muyuz? Zayıflığınızın zirvesindeyken büyükleriniz sizi idare ediyorlardı. Sizler büyüdünüz, gücüz ve kuvvetiniz yerinde.  Onlar da büyüyerek, takatten düşerek zayıfladılar ve ihtiyar hallerindeler. Şimdi siz onları idare edeceksiniz. Çünkü onlar yaşlanarak sizin güçsüz halinize döndürüldüler.
 
Doyasıya yaşadığımız çocukluğumuz ve gençliğimiz, yetişkinliğimiz gibi ihtiyarlığı da doyasıya yaşayabilmeliyiz. Peki, yaşıyor muyuz? Çocukluğumuzdan itibaren aslında ihtiyarlığa ve nihayetinde ölüme hazırlanmıyor muyuz? Her an bir adım daha, adım adım malum nihayete yürümüyor muyuz?
 
Peki, yaşlılığı biliyor muyuz? Çoğumuz hayır. Bilmediğini sözleriyle, hal ve tavırlarıyla, giyim ve kuşamıyla, boya ve cilasıyla ortaya koyuyor çoğu ihtiyar. Kabul edemiyor. O eski günlerini, güzelliğini, enerjisini ve daha neler aramıyor ki. Lakin nafile, berhava, anlamsız! Mezarlıklar neler anlatmıyor ki! Her şey orta da biz neredeyiz. Gerçeğin neresindeyiz mesela?
 
Yaşıyor muyuz? Geriye, geçen üç yüz altmış beş gününe iyi bak. Kaç gününü hatırlıyorsun? Ve hatırladığın günlerin ortak özellikleri ne? Hayret ettiğimiz, beklentilerin fevkında şeylerle karşılaştığımız, olağan üstü şeyler yaşadığımız ve yepyeni şeyler öğrendiğimiz anları hatırlıyoruz, hiç unutmuyoruz. Bu kısacık ömürde yaşadım demek için capcanlı bir merakla ‘keşif ve inkişaf’ yapmak gerekiyor. Her yeni güne bir keşif ile başlamak ve yepyeni bir inkişaf ile bitirmek gerekiyor. İşte o zaman her anı yaşanmış say, her günü muhteşem say ve her ömrü değerden say. Yoksa hiç yaşamamışsın demektir. Bitmek tükenmek bilmeyen bir merakla ‘keşif ve inkişaf’ yapmak insanı capcanlı ve dipdiri tutar, yaşlanmayı geciktirir ve yaşlılığa en iyi ilaç meraktır, keşiftir, inkişaftır belki de...
 
Hayat ne aradığımızla ilgili bir şey! Ne arıyoruz bu hayatta, dünya bir devre mülk bize.  Dünya bir misafirhane. Onu kendine ait ve kalıcı gören divane. Şu dünyada misafirsin, misafir gibi yaşa. Sürekli yaklaşan lakin varamayan şey, yarındır; o yarın bizim içinse ihtiyarlıktır. İnsanların çoğu ömürlerinin yarısını çeyiz ve mücevher sandıklarına, diğer yarısını da adam ve kadın sandıklarına harcıyor. Hayat ipince bir çizgidir fakat yürümesini bilene; narin bir çalgıdır fakat çalmasını bilene.
 
Hayatı kaybetmekten daha acısı hayat amacını kaybetmektir. Hayat amacını kaybedenlerse gençliğinde bilgi ağacını dikmeyenlerdir. Onlar ihtiyarlığında oturup yaslanacağı bir gölge de bulamayacaklardır. Bugün yaşıyorsak hala bir umut var demektir. Tam şimdi bilgi fidesini, toprağa düşmeden dikme zamanıdır.
 
Para ile satın alamayacağın şeyler de var. Mesela; ihtiyarlığında geçip giden gençliğini geri alamıyorsun. Gençliğinde yaklaşan ihtiyarlığını geciktiremiyorsun. Küçükler büyüyor, yeniler eskiyor, doğanlar ölüyor; engelleyemiyorsun. Ölüm olmasaydı hayatın, eskimeseydi yeninin, büyümeseydi fidanın değeri nasıl anlayabilirdin? İhtiyarlayınca ölüm bazen ceza bazen bir armağan, çoğu zaman da bir lütuf oluyor.
 
Sahip olduğunuz şeyleri tanımak için sınayın. Kaybedilmesi gerekenler, en önce kaybedilmelidirler. Şu kısacık ömürde geçici olan şeylere sahip olmak ne büyük bir kölelik! Çünkü seni bırakacaklar, terk edecekler. Seni bırakmayacak şeylerin yükünü taşımaksa ne büyük bir özgürlük!  
 
Ömrümüzün her detayında aklı doğru kullanmak ve duyguları kontrol etmek esas olmalıdır. Akıl ve mantık, ömrümüzü ebedi olana harcamayı gerekli ve sağlıklı görür. Dünyalık konusunda da ahiret konusunda da herkese inanmayın, hiç kimseye güvenmeyin Allah ve Resulünden başka.
 
Hayatın boyunca iyi şeyleri de kötü şeyleri de yaşayacaksın. Bu hayatın fıtri kuralıdır. İnsan hem iyi hem de kötü şeyleri yapabilecek özellikte yaratılmıştır. Doğumla başlayan sınırlı ömür içinde bütün zamanını hayatından kötü şeyleri çıkarmaya harcarsan iyi şeyleri yapmaya vaktin kalmaz. İyilik yap. Daha çok iyilik yap. Vaktini hayatına iyi ve güzel şeyler eklemeye harca. Göreceksin ki hayatında iyilik yaptıkça kötü ve çirkin şeyler azalacaktır.
 
Her şeyin en iyisine sahip olan değil, sahip olduğunun tadını çıkaranlar mutlu oluyor. Ve onlar gelecekten de umutludurlar. Nerede bulunmak istediğine gereğinden fazla kafa yorarsan, bulunduğun yerin tadını çıkartmayı unutuyorsun.  
 
Çocukluğumu, gençliğimi, yetişkinliğimi terk eylemişim. İhtiyarlamışım, ihtiyarlığıma henüz alışmışım. Ve “Her canlı ölümü tadacak ve sonunda dönüp huzurumuza geleceksiniz.” (Ankebût; 29/57) 
 
Biliyorum geleceksin ey ölüm. Bekliyorum…
 
 
01.02.2025
 
 
 
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları sadece YAZAR’a aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
 

Bu yazı 87 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum