Toplumu pasifize etmek isteyenlerin kullandığı ilk metod, Öğrenilmiş Çaresizliktir. Toplum, beceriksiz olduğuna inandırılmış ise, o toplum kesinlikle gelişemez. İlerleyemez. Sömürge olmaktan kendini kurtaramaz. Milli birlik şuurunu kaybeder.
Bu durumu ilk defa, öğrencilik yılarında fark ettim. İktisat hocamız ''Sakarya akar, Türk bakar'' diyodu. Ne demek istediğini sordum. ''Türk milleti avanaktır. Sakaryanın suyunu elektriğe dönüştüremiyor'' diye cevapladı. Sonradan onun Mason olduğunu öğrenince, kötüleme nedenini daha iyi anladım. Amaç, genç beyinlere ''öğrenilmiş çaresizliği aşılamak'' idi.
Yapılan propaganda sadece benim okulumda değildi. Diğer okullarda da benzer politika devam ediyordu. Başı, Boğaziçi Üniversitesi çekiyordu. Bu Üniversite, Türkiyenin en iyi ve zeki talebelerini alıyor, Türk kültürüne yabancılaştırıyor, yabancı hayranlığı yaratıyor, mezunlarını yurt dışında ve yurt içindeki şirketlerinde kullanıyor. Robert Kolej gibi Lise eğitimi veren yabancı okullarda okuyanlar da, milletin özünden kopartılıyor.
Türkiye garip bir elit tabaka yarattı. Bu tabaka, sömürgecilerin uzantısı olarak ticaret, sanayi ve bankacılık sektörlerinde görev alıyor. Gelir bölüşümünden yüksek pay alıyor. İçinde yaşadığı toplumu aşağılıyor. Siyaset ayağındakiler daha da ileri gidiyor. Türk Milletini ''koyunlar'' diye tanımlıyor. Her platformda, toplumu kötülüyor, başarısızılık propagandası yapıyor.
İhracat ve ithalat konsunda yabancılar ile çalışma fırsatı buldum. Türk milletini aşağılayıcı yönde, beni de etkilemeye çalıştıklarını gözlemekte gecikmedim. Meselenin gerisinde, toplumu aşağılık kompleksine mahkum etmek yatıyordu.
Her toplumun sosyo-ekonomik sorunları vardır. Bizim de var. Sorun bizim olunca, iş birlikçiler hemen devreye giriyor. Milleti aşağılıyor. Bilhassa devşirmeler bu işlemde başı çekiyor. Bütçe açığı ve cari açık gibi ekonomik problemlerin gerisindeki nedenleri tartışmak yerine, toplumu kötülemek ile işe başlanıyor.
Belirgin örneğini, 1961 yılında yaşadık. Türk Mühendisleri yüzde yüz yerli, DEVRİM adındaki arabayı ürettiler. Gösteri sırasında arabaya eser oranda benzin konuldu. Araba çalıştı. 10 metre gitti ve durdu. ''Türk yapamaz sendromu'' öyle işlendi ki, arabanın seri üretimine neden geçilmedi, sorusu, dahi sorulamadı.
Çürüme her toplumda vardır. Çürümeye ilişkin örneği ele alıp, toplumun tükenmişliğine ilişkin propaganda durmak bilmiyor. Konu ekonomi olunca, yalan ve yanlışları abartılı söylemler ile tartışmaya açmak moda oldu. Türk ekonomisi batıyor, borç batağındayız, bizden adam olmaz, gibi söylemler köy kahvelerine kadar iniyor.
Türk Milletini karalamanın gerisinde, ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK politikasını uygulamak olduğunu kimse anlayamıyor. Milletimizin ''başarısızlık ve karalama söylemi üretenlere'' dikkat etmesi gerekiyor.
Tarihe şekil vermiş bu milleti, ufak sorunları büyüterek başarısız göstermek isteyenlerin ajandasında ''öğrenilmiş çaresizlik sendromu'' yaratmak vardır. Herkesin bu bilince ulaşması gerekiyor.
Şinasi Kara
YORUMLAR