Osmanlı İmparatorluğunu Türkler kurdu. Ancak, Osmanlıda Türkler ''Etrakı bi idrak'' sayılıyordu. Etrakı bi idrakın Türkçesi aptal-geri zekalı (idrakten yoksun) demektir. Ancak, Osmanlının asker kaynağını da Türkler oluşturuyordu. Batı, Osmanlı denilince, Türkleri aklına getiriyordu.
Osmanlıda Türkler, saraya alınmıyor. Askerlikte, çavuşluktan yüksek makam verilmiyordu. Osmanlı, devşirme cenneti idi. Devşirmeler devleti ele geçirmiş, sanayi ve ticaret gayrimüslim azınlıkların elindeydi. Yetenekli bir Türk, azınlık esnafın yanında iş öğrendiği zaman, onun önünü kesmek için kullanılan yöntem belliydi.
''Haberi olmadan ceketinin cebine biraz para koymak ve polise hırsızlık yaptı diye şikayet etmek'' yetiyordu. Polis bu numarayı biliyor ''Oğlum, geç git köyüne'' diyordu.
Osmanlı döneminde 18 yaşında askere giden Türk ''kurşun, tifo, dizanteri, kolera ve açlıktan ölmez ise 30 yaşında memleketine dönüyordu. Yorgo, Kirkor ya da Morrisin iş yerinde hamallık bulursa şanslıydı. 40 yaşına gelmeden ömrünü tamamlayanlar çoğunluktaydı. Her taraf yetim kaynıyordu.
Dedem Osmanlı askeriydi. 1917 Gazze savaşı sırasında esir düşmüş. Mısırda esir kampında 3 yıl kaldıktan sonra, Ulubeye dönmüş. Ulubeyde yetimhane kurmuş ve yetimlere bakıyormuş. 1958 leri hatırlıyorum. Yetimler büyümüş, dedemi ziyarete gelirler. Baba diye elini öperlerdi. ''Dedemin bu kadar nasıl çocuğu olur'' diye şaşırırdım. Sonradan öğrendim ki, onlar dedemin yetimhanesinde büyümüş insanlardı.
Cumhuriyet, Türklere Tüklüğünü hatırlattı. Ekonomik alanda ise fazla bir şey değişmedi. Azınlıklar, modaya uydular. Türk ismi aldılar. Ekonomideki egemenliklerini sürdürdüler.
Ekonomide egemenlik bankacılıktan geçer. Durumu fark eden Ulu Önder Atatürk ''milli bir banka kurmaya'' karar verdi. 1924 yılında, Merkez Bankası görevi yapan Osmanlı Bankasından eleman tedarik etmeye çalıştı. Osmanlı bankası yetkilileri ''TÜRKTEN BANKACI OLMAZ'' diyerek kabul etmediler. Ama karşılarında Atatürk vardı. 1924 yılında İŞ BANKASINI kurdu.
Ulu Önder Atatürk , sanayi üretiminin önemini anlamıştı. Sanayi ürünleri ile tarımsal ürünler ticareti yapıldığı zaman, katma değerler sanayicilere geçiyordu. Ülkenin her tarafına sanayi üretim tesisleri açmaya başladı. Türkten bankacı, sanayici oluyor. Türkler dünyanın saygın milleti olarak anılıyordu. Ulu Önder ''Her fabrika bir kaledir'' diyordu.
Devlet idaresinde, azınlıkların isim değiştirmek suretiyle meydana getirdikleri örgütlenmeyi Ulu Önder hemen fark etti. Örgütlenmeye liderlik yapan Maliye bakanı Cavit Bey, 1926 yılında, mahkemelerce suçlu bulundu ve idam edildi. 1936 yılında Mason Locasını kapattı. Devlet düzeni tekrar, Türklerin egemenliğine geçti.
Ulu Önderin 1938 deki vefatından sonra, Türkler liderlerini kaybetmekle kalmadı, ekonomik güçlerini de kaybetmeye başladılar.
-Dünyaya uçak satan, Türk şirketi kapandı. Uçaklar Kayseride toprağa gömüldü.
-Dünyaya füze ve silah satan Şakir Zümre fabrikası, soba üretir duruma getirildi.
-Tamamı yerli imkanlar ile üretilen DEVRİM adlı aracın üretimi rafa kaldırıldı.
-Özelleştirme adı altında, ne kadar milli üretim tesisi varsa yabancılara ve onların uzantılarına satıldı.
Osmanlı dönemine geri dönüldü. Devşirmeler, Osmanlıdaki cennetlerini tekrar yarattılar. Petrol şirketleri onların, telefon şirketleri onların. Çikolataya kadar üretime nüfuz ettiler. Ordu'da Ferrero adlı şirket, sadece çikolata üretmiyor, fındığın kaderini de tayin ediyor.
Osmanlı ''Etrakı bi idrak Türk'' diyordu. Değişen fazla bir şey yok. Devşirmeler devlete egemen oldular. Ekonomiyi de devraldılar. Türkler, onların yanında iş bulursa şanslı sayılıyor.
Şinasi Kara
YORUMLAR