Dikkat ederseniz “ne olacak bu Trabzonspor’un hali” demedim. “Ne olacak bu Trabzonsporluların hali” dedim.
Biz Trabzonsporlular için hafta sonu demek, adeta Trabzonspor demek. Öyle ki, hafta sonu yaşadığımız iyi ya da kötü sonuçlarıyla yüzleştiğimiz maçlar, önümüzdeki haftayı da doğrudan etkiliyor.
Yenersek mutlu, keyifli ve huzurluyuz. Yenilirsek… bu kısmını hiç yazmayayım daha iyi..
Bu sezon öyle bir atmosfer oluştu ki; sezondan hiç beklentimiz yokken, rakiplerin de kötü gidişi ve puan ikramıyla adeta birden kendimizi yarışa konsantre bulduk. Hatta aramızda “O sene bu sene” tartışmaları yapanlar oldu.
Ancak, Trabzonspor yine bize hayal kurdurmadı. Yeni hüsranlar, yeni üzüntüler yaşatmaya devam etti, ediyor…
Sezon başında Ünal Karaman Teknik direktör olarak ilan edildiğinde hem sevinmiş, hem de üzülmüştüm.
Kendi adıma, taraftar adına sevindim. Zira, Ünal karaman bizim gibi düşünen, bizim üzüldüğümüze üzülen, sevindiğimize sevinen, içten, samimi, sade, natürel bir adam…
Trabzonspor adına ise iki sebepten üzülmüştüm.
Birincisi, Ünal hoca samimiyetinde bir adamın Trabzon’daki çakallarla mücadele etmesi mümkün değildi. Çünkü çakal sinsidir.
İkincisi, Ünal hoca teknik adam olarak çok parlak bir kariyere sahip değildi. Hele hele son sene Karabükspor’ da çalıştı (ki, bunu da anlamadım. Neden gerek duydu buna) burada mağlubiyeti çok fazla kanıksadı, kabullendi. Ünal hocanın mağlubiyeti kabullenmiş bir psikoloji ile Trabzonspor’un hocası olmasını tehlikeli bulmuştum.
Küçük bir şehir. O şehrin en büyük markası. Geçimini Trabzonspor’a bağlamış bir sürü yancı!
Öyle ki, Trabzon’da, Trabzonspor’da her şey yolunda gitse işsiz kalacak bir sürü adam var. Bunlar, Trabzonspor’un hep kaos içinde olması için fiilen çalışan, fitne yayan, iftira atan, pusuda bekleyen asalak sürüsü. Ancak işler kötü giderse bunlar okunuyor ve adam yerine konuyorlar.
Trabzonspor’un ayağında öyle prangalar, etrafında öyle pis bir sırtlan sürüsü, bağajında o kadar gereksiz yükler var ki; bunlardan kurtulmadıkça başarılı olması mümkün değil. İşin kötüsü tüm bu sarmaldan kurtulması da kısa vadede mümkün görünmüyor. Bütün bunlardan tek bir şekilde kurtulabilir: Kulübün küresel sermayeye satılması…
Peki bu mümkün mü? Yolun sonuna gelinirse, başka çıkış yolunun kalmadığı anlaşılırsa mümkün… Zira mevcut borç yükünü uzun süre taşımak mümkün değil… Gelir/gider durumu da bunun net fotoğrafını sunuyor zaten…
Bir de Trabzon’da şöyle bir psikoliji var. Biz ve onlar!...
Yani Trabzonspor Trabzonlularındır diye düşünüyorlar. Ve Trabzonspor’un diğer taraftarlarını ötekileştiriyorlar...
Bunun en somut örneği İstanbul Arnavutköy’de yaşandı. Şöyle ki; Arnavutköy’de Trabzonlular Derneği var. Burada maç yayını da yapıyorlar. Ve bir gün maç izlemeye giden Trabzonlu olmayan Trabzonsporluları (üye kartları olmadığı gerekçesiyle) Derneğe maç izlemeye almıyorlar. Sonra dernekte bulunan Trabzonlu bazı arkadaşlar buna tepki koyuyorlar ve onlarda karlarını yakıyorlar ve orayı terk ediyorlar.
Sonra, Arnavutköy’deki Muşlu, Sivaslı, Balıkesirli, Urfalı ve birkaç tane Trabzunlu arkadaşlar bir araya gelip Arnavutköy Trabzonsporlular Derneğini kuruyorlar.
Şimdi Arnavutköy’de Hem Trabzonlular Derneği var, Hem de Trabzonsporlular Derneği var.
Bu örnek sanırım tüm fotoğrafı net olarak anlatıyor.
Sonuç olarak biz Trabzonsporlulara kısa vadede futbolda huzur görünmüyor.
Yukarıda anlattığım örnekte de görüldüğü gibi Trabzonsporluların bir camia olabilmesi mümkün görünmüyor. Camia olamayınca da hak ettiğin şampiyonluğu bile alamıyorsun, vermiyorlar sana!...
Camia olarak bir fotoğraf görmek istiyorsak, ezeli rakibimiz Fenerbahçeliler bu konuda örnektir. Biz Trabzonsporlular anamızın ak sütü gibi helal (tüm dünyada 5 mahkemede tescil edilmiş) şampiyonluğumuzun kupasını halen alamadık. Onların eski başkanının $ike ile çaldığı kupayı korumak için, beşikten mezara tüm Fenerbahçeliler seferber oldu!...
YORUMLAR