Harun Reşit ile Şakik-i Belhî Hazretleri sohbet ediyordu. Bir ara Hazret:
- Ey Halife! Farz et ki büyük bir çölde kaybolmuşsun. Susuzluktan ölmek üzeresin. O anda birisi gelip elindeki su dolu kırbayı sana satmak istese kaç para verirsin? diye sordu.
Halife gülerek:
- Ne kadar isterse veririm, dedi.
- Peki, o suya karşılık servetinin yarısını istese verir misin?
- Veririm.
Hazreti Şakik, "Doğru söyledin" dedi ve devam etti:
- Ey Halife! Diyelim ki servetinin yarısı ile o suyu alıp içtin ve bir müddet daha yaşama imkanı buldun. Fakat az sonra içtiğin suyu çıkarman gerekir. Ama buna muvaffak olamasan, bütün uğraşmalarına rağmen idrarını yapamasan ve adeta ölecek hale gelsen, o anda yine birisi karşına çıkıp: "Seni tedavi edebilirim, ancak servetinin öbür yarısını isterim" dese, ne dersin?
Halife hiç düşünmeden:
- Elbette razı olurum, dedi.
Bunun üzerine Şakik-i Belhî:
- Öyleyse Ey Emirü''l Mü''minin! Önce içtiğin, sonra da idrar yolu ile dışarı attığın bir yudum su kıymetinde bile olmayan servetine sakın güvenme! Hiç kimseye karşı mal, mülk ve servetinle övünme, buyurdu.
Evet, insan gelirken beraberinde olmayan, giderken de beraber götüremediği servetine güvenmemeli, yıkılabilir dünyada kazandığı gibi her an kaybedebileceğini de unutmamalı, servetin kendisinideğiştirmesine fırsat vermemeli.
YORUMLAR