Hayatta herşeyi bizzat yaşayarak öğrenemeyiz. Bazı yaşanmışlıklar ve kıssalardan hisse almamız lazım. İnsanlık tarihi çok eski ve dünyamız çok yaşlı...
Bu yaşlı dünyamızda o kadar çok yaşanmışlıklar var ki!...
Ama insan hep aynı insan!..
Kitaplardan, tarihi kıssalardan okuduğumuz ve "bu kadar da değildir" canım deyip dudak bükdüğümüz onca şeyi kendimiz yada bir yakınımız yaşayınca... "vayyy beee" diyoruz.. olmaz dediğimiz şeyler olabiliyormuş hayatta...
Bu bağlamda, bugün okuduğum iki tane güzel kıssayı sizlerle paylaşmak istedim...
***
Sufi’ye sormuşlar:
“Sana yol gösteren kimdi?”
Sufi cevap vermiş:
“Bir köpek” demiş ..
Bir gün, suyun kenarında susuzluktan ölmek üzere bir halde duran bir köpek gördüm.
Ne zaman su içmeye çalışsa kendi yansımasından ürküp geriye sıçrıyor, çünkü karşısında başka bir köpek olduğunu sanıyordu.
Nihayet susuzluğu öyle dayanılmaz bir hal aldı ki, köpek bütün korkusunu bir kenara itip suya atladı. O anda ulaşmak istediği şeyle arasındaki engelin de dağılıp gittiğini gördü ve anladı ki, engel kendisinden başkası değildi."
×××
Hata yapmaktan ve yanlışa düşmekten korkma!
Herkes hata yapıyor. Hayatta iyi bir noktaya gelmiş olup da hiç hata yapmamış kimse yoktur. Kimse hatalarını duyurmak zorunda değil, fakat onlardan korkmak, rahatının bozulacağını düşünmek, kaygılanmak yersiz. Hataların aslında senin en kıymetli şeyin çünkü sonunda başarmanı onlar sağlıyor.
Hep şu sözü hatırla;
Başarısızlık yere düşmek değildir, yere düşüp de kalkmamaktır...
Bugünlerde "Başarısızlık Zirvesi" diye konferanslar düzenleniyor ve büyük iş insanları hangi konuda nasıl başarısız olduklarını anlatıyorlar gençlere...
***
MİNİK KUŞUN ÖĞÜDÜ...
Avcının yakaladığı küçük kuş birden konuşmaya başladı:
— Ben minicik bir kuşum dedi, etim, dişinin kovuğunu bile doldurmaz. Eğer serbest bırakırsan işine yarayacak üç öğüt veririm. Dinle, birinci öğüdüm şu: “Olmayacak bir söz duyarsan, asla inanma!”
Avcı şaşırmıştı. İkinci öğüdü isteyince küçük kuş:
— Beni bırak, ikinci öğüdümü şu damın üstünde vereceğim dedi.
Avcı kuşu bıraktı. Bir lahzada dama konan kuş:
— Dinle dedi, “geçip gitmiş şeyler için asla üzülme”. Olan olmuş, biten bitmiştir çünkü. Bak, benim karnımda on dirhem ağırlığında bir inci vardı. Çok kıymetli bir inciydi bu. Ne yazık ki elinden kaçırdın…
Avcı daha çok şaşırmış, kuşu serbest bıraktığına pişman olmuştu. Ah vah etmeye, saçını başını yolmaya başladı.
Kuş:
— “Ne oldu?” diye sordu. Niçin dövünüp duruyorsun? Ben sana olmayacak söze asla inanma dememiş miydim?
Sen karnımda inci olduğunu duyunca bu öğüdü hemen unuttun. Kendisi üç dirhem gelmeyen kuşun karnında on dirhemlik inci olur mu hiç? Üstelik ikinci öğüdümü de unutmuşa benziyorsun. Hani elden kaçırdığın şeyler için asla üzülmeyecektin!
Avcı utanmış başını yere eğmişti.
— Üçüncü öğüdünü ver bari diye inledi.
Küçük kuş damdan kalkıp yüksekçe bir ağacın dalına kondu ve oradan gökyüzünün boşluğuna doğru süzülürken şöyle bağırdı:
— Be hey sersem avcı, sen verdiğim ilk iki öğüdü tuttun mu ki üçüncüsünü istiyorsun?
Yavuz ŞEN
YORUMLAR