Son zamanlar şiddetle ilgili çok şeyler duyuyoruz, görüyoruz ya da şahit oluyoruz.
Manşet manşet haberler, son sesine kadar açılmış radyolar, sahifelercen gazeteler, hepsi bir ağızdan
“bugün bir çocuk daha kaçırıldı ve cansız bedenine ulaşıldı”,
“yine bir başka cinayet haberi; boşanmak üzere olan kadın eski kocası tarafından öldürüldü”,
“yine bir genç kızın cansız bedenini bulduk”,
“Dünyadan haberler; sivil halk öldürülüyor ve Dünya buna sessiz kalıyor!”,
“Soykırıma son!” gibi bir çok haber başlıkları.
Hepsinin ortak bir tarafı var ŞİDDET !
Öncelikle “Şiddet” kavramını daha derinden anlamaya çalışalım. Şiddet nedir? Şiddet, bireyin fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik yönden zarar görmesiyle ya da ac çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfi engellenmesini de içeren, fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik türlü tutum ve davranıştır.
Dünya’nın dört bir köşesinde insan evladı ister bireysel olarak ister gruplar şeklinde sürekli şiddet uygulamaktadır. Hatta bazen o kadar ileriye doğru gidip; savunmasız ve herhangi bir tehlike oluşturmayan gruplara ya da bireylere şiddet uyguluyorlar ki bu durumu kendilerinde hak görüyorlar.
Peki neden bir insan şiddet uygular? Bu sorunun pek çok cevabı olabilir.
Biz burada psikolojik açıdan bakacağız. Psikolojide E SENDROMU diye bir tanım var. Şöyle ki, insanların duygusal tepkilerinin, bir başka insana zarar verebilecekleri ölçüde azalmasının nedeni nedir?
Beyin cerrahı Itzhak Fried, bütün dünyadaki şiddet olaylarına baktığınızda, aynı davranış özelliğinin göze çarptığına dikkat çeker.
Normal beyin işlevleri, sanki belirli bir biçimde davranmak üzere düzlem değiştirmiş gibidir. Friede göre, şiddet eylemlerine bulaşan insanları karakterize eden belirli davranışları arayıp belirlemek mümkün olabilir. Bu durum “ E Sendromu” altında toplanmıştır.
Sendromun bir özelliği; kişi, kendi ailesinin üzerine titrerken, bir başkasının ailesine şiddet uygulayabilir. Nörobilim açısından bakıldığında, bu kişilerde, lisan, bellek ve problem çözümü gibi işlevlerde rol alan beyin bölgelerinin değişim göstermemiş oluşudur.
Bu durum, değişimin bütün beyni değil, yalnızca duygular ve empatiyle ilgili alanları kapsadığına işaret eder.
Faillerin seçimleri mantık, bellek, akıl yürütme vb. işlevlerin dayandığı bölgelerden güç alsa da, kendini bir başkasının yerine koymanın duygusal boyutuyla ilgili ağlar devrede değildir. Bu durum ahlaki kopuşa karşılık gelir.
Çünkü insanlar, normal koşullarda karar verme süreçlerini yönlendiren duygusal sistemlerden artık yararlanmamaktadır.
Genelde insan etkileşiminde böylesi büyük ve korkunç değişimleri mümkün kılan şeyler ne olabilir? Soykırım, katliamlar, insanların birbirini kesmeleri dünyanın her köşesinde kendini göstermeyi nasıl devam ediyor? Hep bu tür soruları yanıtlarken, geleneksel olarak tarih, ekonomi ve siyaset kapsamında cevaplarız. Asıl bunlara nöral olgular gözüyle bakmamız gerekiyor.
Yüzlerce, binlerce insanlara bunu yaptıran şey nedir? Bunları yaparken beyin nasıl çalışıyor? İnsanın ilkel beyni gelişmediği sürece hep şiddet uygulayacaktır. Bunun için insan bir ömür boyu değişim ve dönüşüme ihtiyacı olan canlıdır. Beyin geliştikçe duygular hissedilir ve empati duygusu gelişmiş olur.
Bugün toplumda şiddet uygulayan kim olursa olsun gerçek manada psikolojik sağlığı yerinde deyemeyiz. Hasta beyinler topluma ciddi zararlar veriyor. Şiddete bir de bu taraftan baktığımızda pek çok sorunun cevabını belki de bulmuş oluruz.
Meleyke Mursaguliyeva
YORUMLAR