Amerika Birleşik Devletlerinde, ünlü petrol milyarderi, bankacı ve dünyanın en zengin ailelerinden biri olan Yahudi Rockefeller ailesinin, en büyük ferdi David Rockefeller 20 Mart 2017 tarihinde vefat etmiştir. David Rockefeller’in 2014 yılında “ Yüz Yılın İtirafları “ adını taşıyan bir kitabı yayımlanmıştır. Bu kitap maalesef çok kısa zamanda piyasadan toplatılmıştır.
Bu kitapta dünyayı yönetme isteği içinde olan elit bir tabakanın yüz yıl içerisinde, bazı devletler ve ülkeler içinde ve dışında, o ülkeleri kendi şemsiyeleri altına alabilmek için çevirdikleri dolaplar, entrikalar, soygunlar, sömürgeleştirme faaliyetleri itiraf ediliyordu. Bu elit tabakanın daha fazla açığa çıkmaması ve masum halklara yaptıklarının bilinmemesi için kitap piyasadan kaldırılmıştır. Acaba Covid-19 senaryosu bunun bir benzeri olabilirmi, aklıma gelmiyor değil.
Rockefeller ailesi, 19. yüz yılın sonu ve yirminci yüz yılın başlarında Jhon Davison Rockefeller ve kardeşi William Avery Rockefeller zamanında Standart Oil vasıtasıyla petrol ticaretinde çok büyük başarılar elde etmiş, Manhattan Bankasına uzun zaman sahiplik yapmış ve bu zaman zarfında büyük servet, nüfuz ve şöhret sahibi olmuştur. Jhon Davison Rockefeller insanlık tarihinin ilk dolar milyarderi unvanını kazanmıştır.
Rockefeller Ailesinin elinde, aile üyelerine ve ailenin fertlerine ait bilgilerin ve dünya siyaseti, dünya ekonomisi hakkında yapılması gereken işlerin listelerinin yer aldığı dünyaca meşhur bir arşivleri bulunmaktadır. Bu büyük arşiv yer altına inşa edilmiş üç katlı büyük bir binada saklanmaktadır. Söz konusu arşivde bulunan yetmiş milyon sayfalık belge, 42 bilimsel eğitim kurumuna aittir. Bu belgelerden araştırmacılara sadece, ailenin ölmüş üyelerine ait olan belgeler verilmektedir.
Sağ olan aile üyeleri hakkındaki belgeler ise hiç kimseye verilmemektedir. 140 yıllık bir geçmişe sahip olan bu belgelerde, ABD’nin çeşitli ülkelerde ortaya çıkan sosyal olaylardaki rolünü öğrenebilmek için, çok önemli bilgiler bulunmaktadır. Ayrıca bu belgeler, dünya tarım işleri, güzel sanatlar, eğitim, uluslararası ilişkiler, ekonomik gelişme, tıp, tarih, politika, halklar, din, sosyal bilimler, kadın hakları tarihi gibi konuları kapsayan bilgi kaynakları olarak bilinmektedir.
Yüz yılın itirafları kitabı ile ABD’nin ve Batı Avrupa’nın büyük devletlerinin yirminci yüz yılda dünya halklarının başlarına ne oyunlar ve felaketler getirdiği açık olarak ortaya çıkmıştır. Bu itiraflar, inanılmaz boyuttadır. Sadece Türk dünyası ile ilgili değil, bütün dünya ile ilgili meseleler üzerinde neler yaptıkları ve düşündükleri açıklanmıştır.
‘’Bu kitap da, Türkiye bizim için Türklere bırakılmayacak kadar önemlidir ifadesi yer almaktadır. Bunun nedenleri de şöyle açıklanmaktadır.
1) Büyük İsrail Devleti’nin sularının büyük kısmının kaynakları Türkiye toprakları üzerindedir.
2) Türkiye Avrupa ve Asya arasında bir köprüdür.
3) Türkiye Müslüman aleminde öncül ve demokratik tek ülkedir.
İslâmiyet’i yıkmak istiyorsak işe Türkiye’den başlamak gerekir.
Türkler birleşip bir araya gelirlerse, karşılarında hiç kimse duramaz. Bu yüzden, böyle bir ihtimale karşı ajanlarımız her an iş başında beklemektedir. Her Türk Devletinde anahtar mevkilerde adamlarımız bulunmaktadır. Bunlar böyle bir ihtimali mutlaka anlayacak kabiliyettedirler. Bunu anladıkları zaman, Türkiye’deki huzur ve güven ortamını bozacak olaylar yaratırlar ve alınacak önlemlerle bu tür bir birleşmeyi mutlaka önleriz.
Provokatörlerimizin çalışmaları ile 1970’li yıllardan itibaren Türkiye’de sağ ve sol ideolojiler arasında adeta bir iç savaş yaşattık. Ülkeye koyduğumuz ambargo ile halk canından bezmiş, yağa, tuza, gaza muhtaç olmuştu. Birkaç kişi zenginleşmiş, halk ise sefalete düşmüştü. Provokatörler için halkı ayaklandırmak zor olmadı. Ülke o dereceye geldi ki, sokaklarda her gün elli-altmış kişi öldürülüyordu.
Bütün ülke terör korkusundan adeta sinmiş saklanmıştı. Binlerce Türk genci, bizim uydurduğumuz ideolojiler uğruna can verdi. Zamanı gelince bilgimiz dâhilinde indirilen bir darbe ile terör bitti, ortalık sakinleşti. Çünkü provokatörler işi bitirmişler, geriye dönmüşlerdi. Burada oynadığımız oyun, milleti birbirine düşürüp çaresiz bırakmak ve onlara bir kurtarıcı göndermekti. Bu durumda o kurtarıcı, ölümleri sonlandıran insan olarak kabul görecekti. Bizim demokrasi uğrundaki mücadelemizin esası buydu.
Askeri hükümet çok sert tedbirlerle bir müddet ülkeyi yönetti. Ellinin üzerinde genç, haklı-haksız sağdan ve soldan ayrımı yapılmadan idam edildi. Bu sert cezalar tesirini çabuk gösterdi ve ülke bir anda sütliman oldu. Askeri hükümet bir müddet sonra ülkeyi sivil yönetime devretti. Bizim istediğimiz bir kişi iktidarın sahibi oldu. Askeri darbeyi yapan şahıs cumhurbaşkanı oldu. Yeni hükümet tam bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı.
Bizim büyük şirketlerimiz bu büyük pazara, aç kurtlar gibi girdiler. Ülke, ABD ve Avrupa malları ile doldu. Bu durumdan hem bizim şirketlerimiz faydalandı, hem de ülke boğazına kadar borç batağına girdi. Türkiye, kapitalizmi o kadar güzel uyguladı ki, yeni birçok vurgun ve soygun metotları bulundu. Hayali ihracat arttı, bankaların içi boşaltıldı, rüşvet devletin her kademesine girdi. Başta siyasiler olmak üzere, medya sahiplerine, üst düzey bürokratlara, bankacılara, yazar-çizer takımına bu dönemde milyarlarca dolar rüşvet dağıttık.
Kardeşlik, dostluk, iyi niyet, dürüstlük, ahlâklı ticaret unutuldu. Binlerce sahtekâr, yalancı, hem devlet kadrolarını, hem bankaları, hem de özel şirketleri doldurdu. Ülkede durum çok kötüye gittiği için, sokaklar protestocularla doluyordu. Tepkileri azaltabilmek için tam o günlerde bir Kürt meselesi çıkardık. Önce, bir örgüt kurdurduk. Sonra küçük bir kasabaya baskın yaptırdık. Ülkenin gündemi bir anda değişti. Kürt PKK terörü, şehit edilen asker ve polisler, halka her sıkıntıyı unutturdu.
Türkiye otuz yıldır bu mesele ile uğraşıyor. Sonuç almasını her defasında engelledik. PKK’nın liderini idam edilmemek kaydı ile biz teslim ettik. Otuz yıldır süren PKK terörü, Türkiye’nin ekonomisine büyük darbe vurdu. Binlerce insan bu terör dalgası içerisinde ölüp gitti. Türkiye, hem siyasi, hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük kayıplara uğradı. Nihayet ülkenin düzgün hale getirilebilmesi için bize başvurmak zorunda kaldılar. Biz de, onlara, Osmanlı İmparatorluğuna yaptığımız teklifleri yaptık. Kabul ettiler. Bu işler için harcadığımız dolarların birkaç katını kazandık ve Türkiye’yi içinden çıkamayacağı bir borç sarmalına yuvarladık.
Bugünkü Türkiye; yalancılığın, sahtekârlığın, halkı aldatmanın, bizlere hizmet etmenin içinde yüzüyor; Mustafa Kemal’in bizi reddetmesinin bedelini ödüyor. Böyle bir ülkenin uzun boylu yaşaması pek mümkün değildir. Ya ruhlarda bir ihtilal yaparak yeniden kendileri olacaklar, ya da tarihten silinip gidecekler. Anadolu toprakları da bizim yarattığımız Ermeni ve Kürt devletlerinin olacaktır”.
David Rockefeller, itiraflarının bir bölümünde de, başka bir zengin Yahudi ailesi olan Rothschild Ailesinin bir ferdi ile yapmış olduğu sohbete yer vermiştir.
‘’Rockefeller’in, dünya ülkelerini nasıl ele geçiriyorsunuz? sorusuna Rothschild; Birinci Dünya Savaşı Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları yıkmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğunu parçalayarak Orta Doğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail Devletinin kuruluş yolunu açmak için çıkarıldı”.
“İsrail Devletinin kurucusu sayılan Tehodor Herzl o zamanki Osmanlı sultanı II. Abdülhamid’in yanına giderek bizim ailemizin para desteği ile Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat Sultan bize karşı çıktı. Biz de gerekeni yaptık. Osmanlı İmparatorluğunu çaresiz bırakarak Birinci Dünya Savaşı’na soktuk. Çok zorlansak da, Osmanlı İmparatorluğunu yıktık. İstanbul’u ve Anadolu’nun bazı bölgelerini işgal ettik. Planlarımızı tam sonlandıracağımız zaman Mustafa Kemal adında, Padişahı ve Şeyhülislam’ı dinlemeyen asi bir General ortaya çıktı. Bütün plânlarımız alt üst oldu. Hepsi geriye kaldı”.
“Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır. O’nun varlığı, İsrail Devletinin kurulmasını otuz yıl kadar geciktirdi ve bize milyarlarca dolar kaybettirdi. İzmir suikastı denen bir olaya karıştığı için idama mahkûm ettiği, Osmanlı Maliye Nazırlarından aziz dostumuz Cavit Bey’i kurtarmak için o’nun yanına gittik. Bizi çok soğuk karşıladı. Tekliflerimizin hiç birisini kabul etmedi. Adeta bizi, makamından kovdu. Birkaç gün sonra da Cavit Bey’i idam ettirdi”.
Şimdi kendimize bakarak toplumumuzu, yaşam şartlarımızı, siyasilerimizi ve icraatlarını, bilim ve sanat seviyemizi, ahlaki durumumuzu, güven ve inançlarımızı, hayata bakış ve algılayış tarzımızı düşünelim ve sonra kendimize soralım: yukarıda itiraf edilenlerin bugünkü durumumuzu yaratmada tesiri yok mudur? Başkalarını dinleyerek mi bu duruma geldik? Yüz yıl önce, zengin olmayan, geçim sıkıntısı çeken; fakat dürüst, namuslu, çalmayan, aldatmayan, güven veren bir toplum yapımız varken bugün niçin, hırsızların, üçkâğıtçıların at oynattığı, sahtekâr, alçak, zalim ve gaddar bir toplum haline geldik?
İtiraflar Kitabı, bize yıllardır dost olarak görünenlerin aslında düşman olduğunu göstermiyor mu? Onlara inandık, onlara benzemeye çalıştık, kişiliğimizi kaybettik, kültürümüzü yitirdik, dilimizi unuttuk, kendimizden başkası olmaya çalıştık. Yüz yıllar öncesinde bu durumu yaşamıştık. O zaman Bilge Kağan “Ey Türk! Titre ve kendine dön!” diye haykırmıştı. Galiba bugün de bilge kağan gibi haykıracak bir lider arıyoruz; kendimize dönmek ve kendimizi bulmak için!
Kurtulmanın tek yolu “Önce Vatan ve Millet” duygusunun bütün fertler tarafından kabullenmesi ve aklın kullanılmasıdır. Aklı, devreden çıkarırsak yapılabilecek bir şey yoktur. Hasta mutlaka ölecektir! Ölmemek için akıllı olmak ve önce vatan ve millet, diyebilmek gerekir. Dostlarım tehdit ve tehlike çok büyük, farkındamısınız? Siyasetçilerin farkında olmadıklarını görmekten muzdaribim. Eğer farkında iseler, o zaman bunun adı nedir? Bu yazıyı birkaç defa okuyalım ne olur !!! Belki kendimize gelmemizde faydası olur.