Necdet Topçuoğlu
1996-1997 yıllarında 54. Refahyol Hükumeti iktidardaydı. O tarihlerde Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nda Başdenetçi olarak görev yapıyordum. TBMM KİT Komisyonu adına denetlediğimiz KİT’ler arasında Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü (ÇAY-KUR)’da bulunuyordu. Ekibimiz 1995 yılının hesap ve işlemlerini denetlemek üzere Rize’ye gitmişti. Dönemin Genel Müdürü, daha önce Emekli Sandığı Genel Müdürü olarak görev yapmış olan Sayın Ahmet Ovalı, ÇAY-KUR’dan sorumlu Devlet Bakanı ise Trabzon Milletvekili Sayın Eyüp Aşık idi. O yıllarda ÇAY_KUR’un en büyük sorunu özel banka borçlarının kapatılmasıydı.
Konuyu inceleyen Denetçi arkadaşım, kamu bankalarına olan borçlar ile, özel bankalara olan borçların kapatılması konusunda uyumsuzluk olduğunu söylemişti. Bu durumu rapora alarak Üyeler Kuruluna getirdik. Orada da görüşüldükten sonra, Demirbank ve Yaşarbank gibi özel bankalara olan borçların kapatılmasında usule uyulmadığı karara bağlanmıştı. Konu KİT Alt Komisyonunda görüşülmüş, ANAP’lı Milletvekillerinin baskıları ile Üst Komisyona taşınmasına engel olunmuştu. Hesabı verilemeyen miktar o zamanın parası ile 10 trilyon TL mertebesindeydi. Kurul Başkanımız her türlü girişimde bulunuyor ancak bir sonuç alamıyordu.
Arkadaşlar size karşı mahcubum, girişimlerimden bir sonuç alamadım dedi. Ben o yıllarda aynı zamanda Yüksek Denetim Elemanları Derneği’nin Başkanıydım. Bu nedenle Kurul Başkanımız bana, senin tabi olduğun Kanun gereğince hareket alanın biraz daha geniş, bu konuda ne yaparsan yap, ben arkandayım dedi. İlk önce Eski Başbakan Sayın Tansu Çiller’e gittim durumu anlattım. Oda incelemesi için Sayın Saffet Arıkan Bedük’e görev verdi. Sayın Bedük, ikraz anlaşmasını görmek lazım diye işi yokuşa sürdü. Ben de gidip Hazine Müsteşarlığı’ndan anlaşmanın bir fotokopisini alarak getirdim. Anlaşmanın altında teklif eden Bakan Sayın Ufuk Söylemez, onaylayan Başbakan Sayın Mesut Yılmaz olduğunu görünce çok bozuldular. Biz seni arayacağız diye gönderdiler. Bir daha ne aradılar, ne de telefonlarıma çıktılar. Kapılar duvar olmuştu.
Artık ok yaydan çıkmıştı, arkadaşlarımla birlikte kelleyi koltuğa aldık. Rahmetli Başbakan Necmettin Erbakan’a gidip durumu izah ettik. Bizi can kulağı ile dinledi. O dönem Rize’nin Refah Partili Belediye başkanı Sayın Şevki Yılmaz ara seçimde aday olmak üzere istifa etmiş, yerine ANAP’tan Rahmetli Hızır Hop seçilmişti. Sayın Erbakan belgeleri bizden alıp, hassasiyetle üzerinde duracağını söylemişti. Aradan makul bir süre geçmesine rağmen yine bir sonuç çıkmadı. Bu arada KİT Üst Komisyon gündemi belli olmuştu. Biz ekip olarak yeniden Komisyon gündemine taşınması için girişimlerde bulunduk ve gündeme aldırmayı başardık.
ÇAY-KUR’un hesap ve işlemlerinin Üst Komisyonda görüşülmesi sırasında teamülde olmadığı halde, önceki dönem Devlet Bakanı Sayın Eyüp Aşık’ın görüşmelere katılmasını sağladılar. Bizde KİT Komisyonu Başkanına bunun Yüksek Denetleme Kurulu Denetim Ekibine baskı anlamına geldiğini hatırlatarak karşı çıktık. Komisyon Başkanı sorulacak sorulara Genel Müdür Sayın Ahmet Ovalı’nın cevap vereceğini açıkladı. Milletvekilleri Sayın Ahmet Ovalı’ya özel banka borçlarının kapatılması konusunda neden usule uyulmadığını sordular. O da Sayın Eyüp Aşık’tan aldığımız talimata göre Yönetim kurulumuz böyle karar verdi diye cevapladı. Sayın Bakan ile Genel Müdür yan yana oturuyorlardı. Sayın Bakan kızarak, kardeşim ne zaman ben size böyle bir talimat verdim, bunun belgesini gösterin dedi.
Komisyonda buz gibi bir hava esti. Komisyon tarihinde hiç görülmeyen bir durum yaşanıyordu. Sayın Ahmet Ovalı adeta yıkılmıştı, kolum kopsaydı da imzalamasaydım dedi. Sayın Eyüp Aşık, şifahi sözün altında ne imza olur nede mühür, bunu bilmeliydiniz dedi ve yerinden kalkarak salondan ayrıldı. İşte bu ifade bütün bürokratlara ders olacak bir ifadeydi. Siyasetçi bürokratı kullanıyor, işi bittikten sonra yapayalnız bırakıyordu. Biz bunları yaşayarak gördük. Aman sakın hiçbir bürokrat yazılı emir almadan, ağır sorumluluk gerektirecek imzaları atmamalıdır. Tabi görüşmeler sonucunda Sayın Ahmet Ovalı Yönetimi ibra edilmedi. TBMM Genel Kurulu Kararı ile yargıya sevk edildiler ve ceza aldılar.
Daha sonra Sayın Emin Çölaşan 1996 yılında bu konuyu ‘’Çaydaki Pis Koku’’ başlığı ile Hürriyet gazetesindeki köşesine taşımıştı. Ancak söz konusu 10 Trilyon TL’nin akibeti açıklığa kavuşmamıştır. Yolsuzlukların kimse üstüne gitmemekte ve gidilmesine de izin vermemektedir. Sonuçta imza atan bürokratlar günah keçisi haline getirilmektedir. Yolsuzlukların siyasi ayağı asla ortaya çıkarılmamaktadır. Ben bunları çok gördüm. Bayındırlık Bakanlığındaki, otoyol yolsuzluk dosyası, dönemin Genel Müdürü Sayın Atalay Çoşkunoğlu’nun, Halk Bank esnaf kredilerindeki yolsuzluk dosyası, dönemin Genel Müdürü Sayın Yenal Ansen’in üzerine yıkılmıştır. Adı geçen bürokratlar yargılanarak ceza almışlardır. Siyasetçiler ise Yüce Divan da yargılanıp, beraat etmişlerdir. Bu yazılanların belgeleri, KİT Komisyonu ve Soruşturma Komisyonu tutanaklarında mevcuttur. Umarım bu yazdıklarım halen görev yapan bürokratlara faydalı olur diye düşünüyorum.