Yolsuzluklar son yılların çok konuşulan hatta üzerinden siyaset yapılan konusu haline gelmiştir. Konuya önce yolsuzluğun tanımı ile başlamanın doğru olacağını düşünüyorum. Yolsuzluk; kamu erkinin kişisel çıkarlar amacıyla kötüye kullanılması demektir. Konu kamu erkinin kötüye kullanılması olduğuna göre, demek ki kötüye kullanma suçunu işleyenlerinde kamu görevlileri olması gerekir.
Aslında yolsuzluklarla usulsüzlükleri birbirinden ayırmak gerekir. Usulsüzlükler genellikle adi suçlar kapsamına girmektedir. Ancak yolsuzluklar ise organize suçlar kapsamında değerlendirilmektedir. Yolsuzluğun 3 ayağı bulunmaktadır. Bunlar, siyasetçi, işadamı ve bürokrat ayaklarıdır. Bütün dünyada organize yolsuzluk olayları bu üçgende gerçekleştirilmektedir. Basit bir yaklaşımla yolsuzlukları önlemek için, çalınacak malları sahipsiz bir şekilde orta yerde bırakmamak gerekir diye düşünülmelidir. Havuçlar orta yerde bekçisiz bırakılırsa, doğal olarak tavşanlar etrafında dolanır.
Yıllardır yolsuzlukların önlenmesi konusunda çalışan bir uzman olarak, kamuoyunda koparılan fırtına kadar, kayıt altındaki sistemde yolsuzluk yapıldığını düşünmüyorum. Yapılanların tamamına yakını kayıt dışı sistemden kaynaklanmaktadır. Zaten organize olarak yapılan yolsuzlukların ortaya çıkarılması, öyle sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. Yıllardan beri bu konu üzerinde çok fazla konuşulmaktadır. Ancak, iş yolsuzlukların önlenmesi konusuna gelince kimseyi bulmak mümkün değildir.
Saydamlık araştırmaları konusunda çalışan bir kuruluş Türkiye’de bir anket yapmıştır. Ankette yolsuzluklara karşı mısınız diye sorulmuş, alınan cevapta deneklerin %90’ının yolsuzluklara karşı olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak niçin karşı oldukları sorulduğunda, neden onlar yapıyor da biz yapamıyoruz diye karşı çıktıkları öğrenilmiştir. Bu durum toplumun yolsuzluklara bakış açısını ortaya koymak bakımından oldukça tehlikeli bir gelişmedir.
Yetkili yetkisiz birçok insanın bu konuda fikir yürüttüğünü görmemiz mümkündür. Yolsuzluklar konusunda edebiyat yapanlara gelin bu sorunları temelinden çözecek yasal tedbirleri alalım denildiğinde çözüme yaklaşılmamaktadır. Sorunun çözümüne katkıda bulunmayanlar, sonunda sorunun bir parçası haline gelirler. Bu sebeple, konu işin edebiyatını yapanlara zevkli gelebilir ama ülke açısından yolsuzluk yanlısı kültürün oluşması bakımından tehlikelidir.
Yolsuzluklar konusunda yapılacak iş, sivrisinekleri öldürmektense bataklığı kurutmak olmalıdır. Öncelikle ekonominin kayıt altına alınması zorunludur. Kayıt dışı ekonomide yapılan yolsuzlukların ortaya çıkarılması bile mümkün değildir. Diğer taraftan organize yolsuzlukları önlemek için, siyasetin finansmanı şeffaflaştırılmalıdır.
Bürokrat atamalarında liyakati ön plana çıkaracak bir sistem geliştirilmeli ve siyasetçinin bürokrat atamalarındaki etkinliği ortadan kaldırılmalıdır. Kamu erki kullananların mal bildirimleri ve bu konuda yapılan denetimler halka açık olmalıdır. Yasama ve yürütme erkini kullananların yetkileriyle uyumlu ücret almalarını sağlayacak ücret sistemi geliştirilmelidir.
Yolsuzluğa uygulanan cezalar ağır ve caydırıcı olmalı, bu konuda af kanunu çıkartılmamalıdır. Bilindiği gibi yolsuzlukla ilgili suçlar zaman aşımına uğratılarak failler kurtarılmaya çalışılmaktadır. Yolsuzluklarla ilgili davaların çabuk sonuçlanması için ihtisas mahkemeleri kurulmalıdır. Kamu ihalelerinin hazırlanması ve sonuçlandırılması şeffaf olmalı, elektronik ortamda izlenebilmelidir.
2531 Sayılı Kamu Görevinden Ayrıldıktan Sonra Yapılamayacak İşler Hakkında Kanun titizlikle uygulanmalıdır. Kamu yönetiminde denetim dışı kalan bütün alanlar, denetim kapsamına alınmalıdır. Mevzuatlardaki ticari sır, bankacılık sırrı, askeri sır gibi konular yeniden incelenerek “ulusal güvenlik konuları” hariç arkasına saklanılacak ya da birilerini koruyacak engeller bırakılmalıdır.
Türkiye’de yolsuzluklar konusunda yapılmayan ve yapılması gereken işleri bütün açıklığı ile anlatmaya çalıştım. Bu kadar yapılacak iş alınacak tedbir dururken biz hala bu işin edebiyatı ile uğraşıyorsak, kusura bakmayın ama bu hamur daha çok su yer.
Çalınan sadece devlete ait mal değil, çocuklarımızın geleceğidir. Hiç olmazsa anneler, babalar çocuklarımızın hatırına kendimize gelelim ve yukarıda anlattığım yasal düzenlemelerin yapılmasını, bizi yönetenlerden isteyelim. Hem de öyle bir isteyelim ki yapmak zorunda kalsınlar.