Necdet Topçuoğlu
İngilizler Ortadoğu haritasını çizerken, adeta kendi hesapları doğrultusunda cetvel ile çizer gibi çizmişlerdir. Örneğin Irak’ı Basra Körfezinden uzak tutmak için, Kuveyt topraklarını geniş tutmuşlar, Irak’a derin suyolu bırakmamışlardır. Irak lideri Saddam Hüseyin bu konuya itiraz edip, Kuveyt toprakları Irak’ın bir parçasıdır diyerek, Kuveyt’i işgal etmiştir. ABD Irak’a müdahale etmek için koalisyon gücü kurmuştur. Petrol parasıyla güçlenen Saddam Hüseyin hem içeride, hem de dışarıda çok saldırgan bir tutum izlemiştir. Halepçe katliamından kaçan Kürtler Türkiye’ye sığınmışlardır. Bütün bu olanlar dikkatli yurttaşların hafızalarındadır.
Birinci Körfez krizinde Rahmetli Turgut Özal geleneksel Türk politikası dışında davranarak, bir koyup üç alabileceğini düşünüyordu. Onun bu tutumu Devlet Bakanı Ali Bozer, Milli Savunma Bakanı Sefa Giray ve Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay paşanın istifaları ile sonuçlanmıştır. Sayın Torumtay paşayı ABD’ye tedavi için uğurlarken, istifanın nedenlerini kabaca Esenboğa Hava Limanı VIP salonunda kendisinden dinlemiştim. ABD Saddam Hüseyin’i sıkıştırmak için, 36’ıncı paralelin Kuzeyi ile, 34’üncü paralelin Güneyini Irak uçaklarına uçuşa yasak bölge ilan etmiştir.
ABD daha önce PKK lideri Abdullah Öcalan’ı paketleyip Türkiye’ye teslim etmiş, Celal Talabani’yi Irak Cumhurbaşkanı yaparak Kuzey Irak Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin yolunu açmıştır. ABD 36’ıncı paralelin kuzeyinde kalan Kürt bölgesine ‘’provıde comfort’’ huzur operasyonları düzenlemiştir. Bunun adı ‘’poısed hammer’’ kalkık horozlu, ateşe hazır silah (çekiç güç) demektir. ABD çeşitli ülkelerin katılımı ile ‘’çekiç güç’’ü kurmuştur. 1991-1996 yılları arasında söz konusu Çekiç Gücün süresi 12 defa uzatılmıştır. Türkiye’nin de 74 asker ile içinde yer aldığı çekiç güç sayesinde, Kuzey Irak da Bölgesel Kürt Yönetimi kurulmuştur. Bu dönemde Başbakanlık da Özel Kalem Müdürlüğü yaptığım için süreci yaşayarak görmüştüm.
O günlerde İngiliz Büyükelçisi Dış İşleri Bakanımız Sayın Mümtaz Soysal’a alay edercesine ‘’how do you see provıde comfort ?’’(huzur operasyonunu nasıl görüyorsunuz) demiştir. Sayın Soysal da ‘’we wıll see how comfortable ıt ıs’’ (nasıl huzurlu olduğunu göreceğiz) diyerek tepki vermiştir. Bu politika değişikliği Sayın Mümtaz Soysal’ın istifası ile sonuçlanmıştır. O dönemde istifa, onuru ile görevi bırakmanın bir aracı olarak başvurulan bir yöntemdi. Sık sık şahit oluyorduk.
Maalesef Türkiye Kuzey Irak’da kendi elleriyle Bölgesel Kürt Yönetiminin kurulup gelişmesine ön ayak olmuş, adeta kendi ayağına kurşun sıkmıştır. Hatta bu süreçte Mesut Barzani’ye kırmızı pasaport verilerek dünya da diplomatik itibar sahibi yapılmıştır. Bunun ne büyük bir hata olduğu sonraki yıllarda anlaşılmıştır.
Daha sonraki yıllarda Arap Baharı dalga dalga yayılmış, Libya Lideri Muammer Kaddafi yok edilmiştir. Hemen ardından Suriye Lideri Beşar Esat hedef alınmıştır. Ancak Rusya Ortadoğu’da ki menfaatlerine kayıtsız kalmayarak, İran ile birlikte Suriye’ye sahip çıkmıştır. İran bu arada Irak’ta kurulan Şii Bölgesi ile irtibata geçerek Suriye üzerinden açılan Şii koridoru ile adeta İsrail’e komşu olmuştur. Türkiye ise Arap dünyası ile arasının bir Şii koridoru ile kesilmesine karşı çıkmış, Beşar Esat ile köprüleri atmıştır. Beşar Esat da Türkiye’nin bu tutumuna karşılık Suriye’nin kuzeyini boşaltarak PKK, YPG ve PYD’ye terk etmiştir. Mademki siz öyle yapıyorsunuz, bende karşı hamle ile cevap veriyorum demek istemiştir.
Türkiye Şii koridoruna karşı çıkarken, hemen güneyinde terör koridoru ile karşı karşıya kalmıştır. Türkiye oldu bittiye fırsat vermemek için Fırat’ın batısına müdahale ederek, Kürt koridorunun Akdeniz’e ulaşmasına mani olmuştur. Bu arada yaklaşık beş milyonu aşkın Suriyeli savaş kaçkını, Türkiye’ ye dolmuş, sosyal ve ekonomik sorunların çıkmasına neden olmuşlardır. Daha sonra Türkiye 35-40 km derinliğinde bir güvenli bölge oluşturmak istemiştir. Bu durum yakın geçmişte Kuzey Irak Bölgesinde 36’ıncı paralelin kuzeyinde uçuşa yasak bölge oluşturularak, Bölgesel Kürt Yönetimi oluşturulmasından ders alınmadığını göstermektedir. Ancak Rusya böyle bir koridorun oluşturulmasını engellemiştir.
Türkiye'nin Ortadoğu’daki kâbusu "KCK" sözleşmesidir. Bu sözleşme ile; İran da Pejak, Türkiye de PKK, Irak da Bölgesel Kürt Yönetimi, Suriye de YPG ve PYD'nin birleştirilerek uzun vadede Akdeniz’e çıkışı olan bir Kürt devletinin kurulması hedeflenmektedir. Açıkça buna karşı çıkmayan kim varsa, bu planın parçası durumundadır. Olayların gelişimi doğru okunursa, doğru çözümler üretmek mümkündür. Çok net söylemek gerekir, "KCK sözleşmesi" nin ortadan kaldırılmasını mücadele eksenine almayan hiç bir politika gerçekçi değildir. Bu konuda Türkiye, İran, Irak, Suriye birlikte mücadele etmek zorundadır. Aslında geç kalınmıştır ama, her şey bitmiş değildir.
Bölgede ne ABD’ye, nede Rusya'ya güvenmek doğru değildir. Türkiye bu konuda, TBMM’nin öncülüğünde, iktidar ve muhalefetiyle bir bütün olarak, "milli devlet politikası" oluşturarak yeniden sahneye çıkmalıdır. TBMM bu duruma el koymadıkça Ortadoğu bataklığından çıkmak mümkün değildir. Cumhurbaşkanlığı Hükumet modelinde sağlıklı bir karar alınamayacağı görülmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin kara unsurları hava savunması olmaksızın bölgede sıkışıp kalmıştır. Terörist unsurların saldırıları sonucu sürekli şehitler verilmektedir. Hükumet Irak ve Suriye teskeresinin iki yıl süreyle uzatılasını TBMM gündemine getirmiştir. Muhalefet milli bir politika oluşturulmadan bu teskereye destek verirse, Hükumetin Irak ve Suriye politikasına ortak olacaktır. Hem oy verip, hem de eleştirmek tutarsızlıktır.
Rahmetli Atatürk bölge ile ilgili olarak ne söylemiş bir de buna bakalım; ‘’Rusya bizim Kuzey komşumuzdur. Bu komşumuz ile iyi geçinmeliyiz ve asla kötü olmamalıyız. Sakın ola Araplar arasındaki mezhep tartışmalarının tarafı olmamalıyız. Diğer yandan din ve mezhep eksenli dış politika izlememeliyiz. Dış politikamız mutlaka ulusal çıkarlarımız temelinde kurulmalıdır. Ortadoğu bir enerji bölgesidir. Emperyalizm bu bölgenin Araplara bırakılmayacak kadar önemli olduğunu bilmektedir. Bölge de petrol için çıkacak tartışmalarda emperyalizmin maşası ve piyonu olunmamalıdır’’ diye işaret etmiştir.
Bu yazıyı okuduktan sonra yeniden düşünelim ve hatalarımızı gözden geçirelim. Aziz Atatürk’ün işaret ettiği hususları bir defa daha okuyalım. ABD darılıyor diye Suriye ile devletlerarası diyalog kurulmasına sırt çevirmeyelim. Uluslararası ilişkiler tamamen milli çıkarlara dayanmalıdır. Bu hususta duygusallığa asla yer yoktur. Mısır ile diplomatik ilişkiler kuruluyorsa, Suriye ile neden kurulmasın. Sonuçta yapılan yanlışlar vatan evlatlarının şehit olmasına sebep olmaktadır.