Necdet Topçuoğlu
Hiç bir virüs serbest ortamda kendi kendine üreme ve çoğalma şansına sahip değildir. Üremesi için mutlaka bir hücreye girmeye ihtiyacı bulunmaktadır. Salgın insandan insana yayıldığı için bu hücrenin insan hücresi olması zorunludur. Virüs hücreye mukozadan, yani ağız, burun ve gözden girmektedir. Hücreye girdikten sonra hücre içinde üreme çabası içine girmektedir. Bu nedenle hücre içinde bir savaş başlamaktadır. Virüs üremeye çalışırken, bağışıklık sistemi hücre içinde virüsun üremesini engellemeye çalışmaktadır. Bu savaş vücut ısısının yükselmesine neden olmaktadır. İşte ateşlenmenin sebebi budur. Ateşlenme iyiye işarettir. Çünkü vücudun direndiğini göstermektedir.
Vücudun bağışıklık sistemi güçlü ise, salgılanan antikorlar virüsü mağlup ederek üremesini engellemektedir. Şayet bağışıklık sistemi zayıf ise virüs hücre içinde kopyalanarak çoğalmaktadır. Bu çoğalma öylesine fazla ve çabuk olur ki, sonunda hücre patlamaktadır. Böylece binlerce virüs ortama yayılmaktadır. Ortama yayılan virüsler başka hücrelere girerek orada çoğalmasını sürdürmekte ve süreç zincirleme olarak devam etmektedir. Bu tablo birkaç gün içinde virüsün savaşı kazanmasına ve vücudun kaybetmesine neden olmaktadır. Doktorlar bu duruma gelen yoğun bakım hastalarının yaşama döndürülmelerinin oldukça zor olduğunu ifade etmektedirler. Kurtarılamayan hastalar hayata veda etmektedir.
Covid-19 virüsü, insan vücudunda ACE-2 proteininin olduğu bölgelerde tutunmaktadır. Bu protein, başta akciğer, kalp ve erkeklerin testislerinde bulunmaktadır. Bu nedenle Covid-19 virüsü vücudun bu bölgelerine saldırmaktadır. İşte Çin' li uzmanların virüs öldürebildiklerini öldürüyor, öldüremediklerini kısır bırakıyor iddiası buradan kaynaklanmaktadır. Başlangıçta tıp dünyası Korona virüse yabancıydı. Geride kalan süreçte söz konusu virüs hakkında çok önemli bilgiler elde edilmiştir. Bu gelişmeler virüse karşı alınması gereken önlemlerin tespit edilmesine katkı sağlamaktadır.
İnsanlar birbirleri ile olan sosyal mesafelerini kurallara uygun olarak ayarlarsa, virüsun yayılma zincirini koparmak mümkündür. Bu nedenle kapalı alanlarda ve kalabalık ortamlarda bulunmanın zararlı olduğu söylenmektedir. Virüs kendiliğinden yayılmaz, virüsü insanlar yaymaktadır. İnsan hareketliliğinin makul bir süre sınırlandırılması, virüsün yayılmasını engellemektedir. Covid-19 Virüsünün ilk duyulduğu günlerde insanlar büyük bir panik içine sürüklenmişlerdir. Zaman ilerleyip, bilgiler çoğaldıkça paniğe gerek olmadığı anlaşılmıştır. Bu dönem insanlar arasındaki sosyal ilişkilerin yeniden şekillenmesine sebep olmuştur. Bunun önemli bir kazanım olduğunu kabul etmek gerekmektedir.
İlk zamanlarda Hastalığın, kuru öksürük, boğaz ağrısı ve nefes alma zorluğu ile başladığı söyleniyordu. Virüsün yeni varyantları ortaya çıktıkça hastalığın belirtileri de değişiklik göstermeye başlamıştır. Ancak hastalığın seyri sırasında ishal, tat ve koku alma yeteneklerinin birkaç gün kaybolduğu yaygın olarak görülmektedir. Hastalık sürecinde vücut kasları güç kaybetmekte ve halsizlik baş göstermektedir. Virüs akciğerlere saldırdığı için ölüm bu organın iflası sonucunda boğulma şeklinde olmaktadır. Katil virüs sebebiyle birçok dostumu kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyorum. Virüs sebebiyle ölümler öylesine sıradanlaştı ki, duygular tahrip oldu. Kayıplar sanki rakamlardan ibaret hale gelmiştir.
Virüsü önleme amaçlı aşıların kullanımına izin verilmesiyle birlikte hızla aşılama çalışmalarına başlanmıştır. Ancak beklenen sayıda aşı uygulamasının gerçekleştirilemediği görülmektedir. Bu arada aşı karşıtları da meydanlara inmişlerdir. Ben aşı denildiğinde yüz yıllık geleneksel yöntemler ile üretilen inaktif aşıları anlıyorum. Bu aşıların insan sağlığına zararı olmadığına inanarak üç doz Sinovak Aşısı oldum. Bildiğimiz konuda tereddüt etmemek gerekir. Aşıya karşı olmaktansa bilinen aşıları olmakta fayda görülmektedir. Aşı konusunda mRNA aşıları tek alternatif değildir. Farklı alternatifler olduğu halde aşı karşıtlığı yapmak, sadece kendi sağlığını değil, toplum sağlığını da tehlikeye atmak anlamına gelmektedir. Bu nedenle aşı karşıtlığı bireysel özgürlük talebi değildir.
Virüsün her geçen gün yeni varyantları ortaya çıkarken, yeni araştırma sonuçları da yayımlanmaktadır. İngiltere de yapılan bir araştırmaya göre, bir ailede herkes virüs ile karşılaştığı halde, hasta olmayanları vücutta bulunan T- Hücrelerinin koruduğu tespit edilmiştir. Buna göre, daha önce grip geçiren hastalarda T-Hücrelerinin hafızalarında virüse karşı koruma refleksi geliştiği ifade edilmektedir. İnsan sağlığını tehdit eden tehlike devam etmektedir. Ancak çaresiz değiliz. Hemem hemen her gün yeni çözüm alternatifleri ortaya çıkmaktadır.
Gelinen bu noktada, nüfus artışını istemenin bir anlamı varmıdır, yokmudur herkesin düşüncelerini, fikirlerini gözden geçirmesi gerekli görülmektedir. Bilim insanları tahminen dünyanın 10 defa 8 milyar nüfusa geldiğini ve bir sebeple boşaldığını ifade etmektedirler. İnsanoğlunun geride kalan yolculuğunda 150 milyar insanın devri daim olduğu iddia edilmektedir. Bu gün taşınmaz hale gelen dünya nüfus yükü çeşitli sebeplerle mutlaka boşalacaktır. Bu gerçekleri bilerek hayatımızı sürdürmeliyiz. Dünya egemenleri Covid-19 Virüsü nüfusun azaltılması konusunda beklentilerimizi karşılamadı gibi insanlık düşmanı ifadeler kullanmaktadırlar.
Sonuç itibarıyla korkularla yaşayıp, hayatı kendi kendimize zehir etmeye gerek yoktur. Vücudumuzu, mikroplara, virüslere ve bakterilere karşı kahraman bir savaşçı yapabilmek için bağışıklık sistemimizi daima güçlü tutmalıyız. Zira bu virüsler seneye başka bir ad altında hayatımızı tehdit etmeye devam edeceklerdir. Kendimizi bu gerçekler ile birlikte yaşamaya alıştırmalıyız. Hiç bir virüs alınan tedbirlerden daha güçlü değildir. Bütün dostlarıma huzurlu, sağlıklı ve mutlu yarınlar diliyorum. Bu bizim elimizde. "çaresiz değiliz, çünkü çare biziz."