Necdet Topçuoğlu
Merkez Bankası 21 Ekim Perşembe günü aldığı kararla politika faizini 200 baz puan indirmiştir. Bu operasyonun teknik yorumunu uzman ekonomistler değerlendireceklerdir. Ancak ben halka olan yansımaları hakkındaki düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Faiz indiriminin nelere sebep olacağı bilinmesine rağmen ülkeyi yönetenler ısrarla bu tutumlarını sürdürmektedirler. Bunun İslam Dininde faiz haramdır inancından kaynaklandığına inanmıyorum. Tam aksine kurgulanmış, çok iyi planlanmış soygun düzenine dini bir kılıf giydirildiğini düşünüyorum. Bu talihsiz operasyon sonrasında ülke soyulurken kimlerin kazandığına bir bakmak lazım.
İçerden sızdırılan bilgilerle elinde döviz tutanlar, tasarruflarını döviz tevdiat hesaplarında değerlendirenler ve dövizle kazananlar kendi çaplarına göre büyük vurgunlar vurmuşlardır. Tasarruflarını Türk Parasında tutanlar ise tam tersine biraz daha fakirleşmişlerdir. Bir ülke düşünün ki insanlar milli parasından kaçarak yabancı ülkelerin paraları üzerinden tasarruf yapmaktadırlar. Böyle bir ülkenin ayakta kalması mümkün değildir. Merkez Bankası faiz kararını açıklamadan önce fısıltı gazetesi vasıtasıyla insanlar ters yönlü manipüle edilerek, belli bir kesime avantaj sağlanmaktadır. Cemaat müritleri döviz büfeleri önünde çuvalla döviz satmaktadırlar.
Faiz indirimi öncesinde ithal malı stok edenler büyük paralar kazanmışlardır. İhraç amaçlı üretim yapanlar ise hem rekabet gücü elde etmişler, hem de stoklarında bulunan ithal mallardan ballı kazançlar sağlamışlardır. Parasını gayrimenkule yatıranlar yine kazananlar kervanının yolcularıdır. İnsan bunları saydıkça bu kararın alınmasının arkasında hangi lobilerin olduğunu düşünmeden edemiyor. Peki bu kararın alınmasında devletin bir faydası olmuşmudur? Evet olmuştur. Devletin vergi gelirleri büyük ölçüde dolaylı vergilerden oluştuğu için fiyatlar yükseldikçe vergi gelirleri de artmakta, böylece bütçe açıklarının azalması sağlanmaktadır.
Aslında döviz kurları, Türk Lirasının değeri düştüğü için artmaktadır. Kurlar yükseldikçe Türk Lirası cinsinden dış borcumuz yükselmektedir. Daha fazla mal üretip satarak borç ödemek zorunda kalınacaktır. Sorulduğu zaman rekabetçi kur politikasının arkasına sığınılmaktadır. Mademki rekabetçi kur söz konusuydu 128 Milyar Dolar neden yok yere harcandı. Ülkemizdeki iş gücü ücretleri Dolar cinsinden 200 Doların altına düşmüştür. Ülke adeta ırgatlar ülkesi durumuna gelmiştir. Ücretler çalışanların yaşamak için gerekli olan temel ihtiyaçlarını bile karşılamayacak durumdadır. İnsanlarımız daha fazla çalışacaklar ama tüketemeyeceklerdir. Gıda maddelerini tezgahlar da seyredecekler veya tane ile satın alacaklardır. Bu durum vahşi kapitalizmin çalışanları kılcal damarlarına kadar sömürmesi demektir.
Gıda konusu bir ülkenin beka sorunudur. Ülkenin içine düşürüldüğü ekonomik darboğaz gıda güvenliğimizi olumsuz etkileyecektir. Sıradan bir yurttaş cebindeki para ile temel gıda maddelerine ulaşamıyorsa gıda güvenliği yok demektir. Gübrenin tonu 9 Bin TL, motorin 8 TL’yi aşmıştır. İlaç, tohum ve işçilik ücretleri füze gibi fırlamış, günden güne yükselmeye devam etmektedir. Buna karşılık çiftçinin ürettiği ürünlerin fiyatlarında bir kıpırdama dahi söz konusu değildir. Bu şartlar altında çiftçiler topraklarını ekemeyeceklerdir. Ancak tarımsal üretim mevsimi başlamadığı için çiftçi karşılaşacağı acı tablonun farkında değildir. İlk Bahar Mevsimiyle birlikte geçmiş yıllarda görülmemiş bir çaresizlikle yüzleşeceklerdir.
Türkiye enerji tedarikinin tamamına yakınını ithalat yoluyla karşılamaktadır. Bu nedenle yükselen döviz kurları doğalgaz, elektrik, kömür, benzin, motorin ve otogaz fiyatlarının anormal şekilde yükselmesine sebep olmuştur. Bu kış mevsimi oldukça zor geçecektir. Böyle bir karakış seferberlik yıllarında bile görülmemiştir. Yükselen döviz kurlarının nerede duracağı belli olmadığı için durumun daha ne kadar kötüye gideceği bilinmemektedir. Enflasyon kontrolden çıkacaktır. Döviz ve altın gibi tasarruf araçları eskiden olduğu gibi yastık altına kayacaktır. Kimse parasını TL olarak tasarruf yapmayacaktır. Yastık altına giden döviz, ödemeler dengesi bilançosunda döviz çıkışı gibi algılanacağından döviz talebi daha da artacaktır. Bunun yeni şok kur yükselmelerine sebep olup olmayacağını zaman gösterecektir.
Bütün bu olup bitenlere karşı tutsak alınan halkın sesi soluğu çıkmamaktadır. Ülke içine dağılmış olan Suriye ve Afganlı sığınmacılar gündemden düşürülmüştür. Halbuki ekonomik yükün büyük ölçüde sebebi onlardır. Covid-19 salgını etkisini sürdürmektedir. Halen aşı uygulamaları beklenen oranda gerçekleşmemiştir. Her gün neredeyse bir uçak dolusu insanımızı virüs sebebiyle kaybetmeye devam ediyoruz. Buna rağmen maksatlı olarak aşı karşıtlığı yapanlara bir işlem yapılmamaktadır. Sabır taşı çatlamış bıçak kemiğe dayanmıştır. Ülkenin içine düştüğü ekonomik buhrandan kurtulmak için yeni çözüm arayışları zorunludur.
Elbette bu karanlık gecelerin bir sabahı vardır. Bu milletin aşamayacağı sorun yoktur. Potansiyelimiz yüksektir. Türkiye’nin içine düştüğü ekonomik buhran kötü yönetilmekten kaynaklanmaktadır. Sorunların aşılması için erken seçim zorunlu hale gelmiştir. Piyasaların mevcut iktidara güveni kalmamıştır. Piyasalara yeniden güven tesis etmek için demokratik hukuk reformu yapılmalı ve yargı bağımsızlığı sağlanmalıdır. Halkın haber alma ve düşüncesini ifade etme özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmalıdır. Ülkenin iç huzuru ve barış ortamı yeniden tesis edilmelidir. Tıkanan uluslararası ilişkilerde diplomasi ve diyalog kapıları aralanmalıdır. Bunlar zor ve imkansız konular değildir. Sadece sağduyulu hareket etmek yeterlidir.