Siyasi Partiler, Çok Partili siyasi sistemin vaz geçilmez unsurlarıdır. Ancak Türkiye’de siyasi partilerin kuruluş, çalışma ve finansman yönünden sağlıklı olduğunu söylemek mümkün değildir. Bugün ülkemizde faaliyet gösteren 100’ün üzerinde siyasi parti bulunmaktadır. Bu partilerin bir kısmı ideoloji, bir kısmı kitle partisi, bir kısmı da tabela partisi olarak kurulmuşlardır. Aynı fikir ve görüşlere sahip olan ve aynı tabana hitap eden birden fazla siyasi partinin kurulmuş olması “siyasi israf” olarak değerlendirilmelidir.
Türkiye’de siyasi partilerin, başta örgütlenme, yasal düzenleme ve finansman olmak üzere birçok sorununun olduğu bilinmektedir. Biz burada söz konusu sorunlardan finansman konusunu değerlendirmek istiyoruz. Partiler kurulurken genellikle tavandan tabana kurulmaktadır. Parti kurmak isteyen 30 kişi bir araya geliyor, finansmanını da partiye inanan veya bu partinin iktidar olmasından çıkar bekleyen zengin iş adamları karşılıyor. Bu durumda parti, finansmanını temin eden zengin işadamlarının güdümüne girmektedir. Kuruluşu bu şekilde olan partiler, genellikle profesyonel futbol takımlarına benzemektedirler. Seçmenlerde takım tutar gibi parti tutmaktadırlar. Bu durumun faydalı bir yapılanma olduğunu söylemek mümkün değildir.
Esasen siyasi partilerin tabandan tavana örgütlenerek kurulmasında fayda görülmektedir. Bu kuruluş yöntemi zahmetli olduğundan tercih edilmemektedir. Taban örgütlenmesi üzerine kurulacak partilerin finansmanını da üye aidatları temeline oturtmak mümkündür. Üye aidatlarıyla tabana yayılan finansmana “Kolektif Finansman” denilmektedir. Bir parti üyesinin bu parti benim partim diyebilmesi için o partiye bir maddi katkısının olması gerekir. Parti üyelerinin aidat ödemeleri, partiyi sahiplenme duygusunu geliştireceği düşünülmektedir.
Siyasi partiler, iktidar olmak amacıyla kurulurlar. İktidara gelmek isteyen bir siyasi partinin bütün Türkiye’yi kucaklaması ve ülke genelinde teşkilatlanması zorunlu görülmektedir. İktidar olmayı hedefleyen bir siyasi partinin genel merkezi, il ve ilçe teşkilatları ve diğer kayıtlı üyelerinin iki milyon kişi civarında olması örgütlenme açısından imkansız bir durum değildir. Her parti üyesinin ayda 20 TL gibi cüzi bir aidat ödemesi halinde yılda 480 milyon TL tutarında “Kolektif Finansman” temini mümkün görülmektedir.
Yeni kurulan ve henüz seçimlere katılmamış olan bir siyasi partinin Hazine yardımı alması söz konusu değildir. Seçimlere katılması ve %7 nin üzerinde oy alması halinde ise alacağı hazine yardımının da kolektif finansmana ilave edilmesi halinde o partinin sağlıklı bir bütçeye kavuşması mümkün görülmektedir.
Üye aidatlarının, üyelerin sorumluluk derecesine göre kademelendirilmesi halinde ise toplam olarak daha fazla gelir elde edilmesi söz konusudur. Teorik olarak hesap edilen bu gelirin realize edilmesi sistemin disiplinli bir şekilde işletilmesi ve yönetilmesine bağlı bulunmaktadır.
Ülkelerinin kalkınmasında yolsuzlukların olumsuz etkisinin bulunduğu bilinmektedir. Genellikle organize yolsuzluklar, siyasetçi, işadamı ve bürokrat üçgeninde gerçekleşmektedir. Bu durumda siyasetin finansmanının şeffaflaştırılması büyük önem taşımaktadır. Kolektif finansman sisteminde aidat ödeyen parti üyeleri, ödediği aidatın hesabını sorma arzusunda olacağından otokontrolün daha sağlıklı yürüyeceği düşünülmektedir.
Finansmanı tabana yayılan bir partinin daha fazla halkın partisi olma özelliğine sahip olması ve halkla bütünleşmesi söz konusudur. Böyle bir partinin demokrasiyi güçlendirmesi ve halkı daha fazla temsil etmesi mümkündür.
Türkiye’de halen kurulmuş bulunan hiçbir siyasi partinin tabandan tavana örgütlenmeyi tercih etmediği, ancak sadece iki partinin kolektif finansman sistemini düşündüğü görülmektedir. Türkiye’de seçmen profilinin gelmiş olduğu noktada kolektif finansman modelinin kolay uygulanabilecek bir model olduğunu söylemek mümkün değildir. Son yıllarda Türk siyasetinin öncülüğünü yapan siyasi partiler seçmeni vermeye değil almaya alıştırmışlardır. Bu durumda seçmenin önemli bir kesiminin almadan oy vereceğine inanmak zor görünmektedir. Geçmiş yıllarda mitinglerinde pilav üstü döner dağıtan bir siyasi partinin %8 oy aldığı bu ülkede kolektif finansman uygulamasının ne kadar güç olduğunu anlamak hiç de zor değildir.
Bütün zorluklarına rağmen, demokrasinin gelişmesine olumlu katkısı, siyasetin finansmanının daha şeffaf olmasını ve siyasi aidiyet kültürünün gelişmesini sağlaması bakımından kolektif finansman modelinin desteklenmesi faydalı görülmektedir. Böyle bir desteğin verilmesi ise siyaset bilincinin olgunluğuna bağlı bulunmaktadır. Ancak Türk siyasetine yapılan müdahaleler sonucu oluşan hukuka göre, siyaset bilinci yüksek olabilecek seçmen kesimlerinin siyasi partilere üyeliği kısıtlanmıştır.
Darbeler her yönü ile kötüdür. Darbelerin en kötü yönü ise giderken hukuklarını bırakmalarıdır. Türkiye halen birçok yeni düzenlemeler yapılmış olsa bile, darbe döneminin hukuku ile yönetilmektedir. Seçmenin oy kullandığı partiye üye olmasının yasak olması rasyonel düşünce ile bağdaşan bir olay değildir.
Türkiye’de halen kurulmuş olan bütün siyasi partilerin üye kaydına ve kayıtlı üyeden aidat almaya özen göstermeleri, seçmenlerin de yasal engel yok ise partilere üye olması ve aidat ödemesi, siyasi paylaşım kültürümüzün gelişmesi bakımından faydalı görülmektedir.