Çeşitli haber kaynaklarında şeker fabrikalarının tamamen satıldığına dair doğru olmayan bilgiler dolaşmaktadır. Halen Şeker Şirketinin elinde 15 adet şeker fabrikası bulunmaktadır. Fabrikalar özelleştirme sürecinde bulunduğundan, çözümü sürekli ertelenen sorunlar, içinden çıkılması zor bir hal almıştır. Halbuki bu gün yaşananlar, geçmişte yapılan yanlışlıkların bedelinin ödenmesidir. Bu konuyu anlayabilmek için öncelikle şeker pancarının iyi bilinmesi gerekmektedir. Şeker pancarı denilince akla iki özelliği gelmektedir. Birincisi münavebe bitkisidir. İkincisi yayla bitkisidir.
Şeker pancarında şeker yaprakta oluşur, sonra kök de depolanır. Şekerin oluşması için önce sağlıklı bir yaprak, sonra düzenli bir güneş ışığı olması gerekmektedir. Gündüz yaprak da oluşan şeker gece kök de depo edilir. Bunun için havanın gündüz sıcak, gece serin olması gerekmektedir. Serin havada pancarın solunumu azaldığı için şeker harcanmaz ve depo edilir. Yayla kesimlerinde gece ve gündüz sıcaklık farkı yüksek olduğundan, bu araziler pancar yetiştirmek için çok idealdir.
Pancardaki şekerin ölçüsü, polar şeker varlığıdır. Bu ölçünün Türkiye ortalaması %16’dır. Fiyatlandırma bu değer esas alınarak yapılmaktadır. Söz konusu değerin altında kalan her polar yüzdesi için düşük, üstündeki her polar yüzdesi için ise yüksek fiyat ödenmektedir. Türkiye geneline bakıldığında ılıman bölgelerde şeker pancarı, gece gündüz solunum yaptığı için şeker tutmamaktadır. Bu nedenle polar şeker varlığı düşük olmaktadır. Yayla kesimlerinde ise gece gündüz sıcaklık farkı yüksek olduğundan, polar şeker varlığı yüksek olmaktadır.
Bu bilimsel açıklamalar bize göstermektedir ki, Kamu veya Özel Sektör farkı gözetmeksizin, ekonomik ve verimli bir şeker pancarı üretimi yapabilmek için, pancar ekimlerinin sulanabilen yayla kesimlerinde yapılması, fabrikalarında bu bölgelere kaydırılması gerekmektedir. Halbuki halen var olan fabrikalardan Çarşamba, Alpullu, Susurluk, Kastamonu, Elazığ, Uşak Şeker Fabrikaları ılıman bölgelerde kuruldukları ve pancarın polar şeker varlığı düşük olduğu için verimli çalışma imkanları bulunmamaktadır. Bu fabrikaların şeker üretiminden ziyade ziyade küspeye çalıştıkları görülmektedir.
Doğu bölgelerinde bulunan Erzurum, Erzincan, Kars, Ağrı, Erciş Şeker Fabrikalarında ise mevsimin kısalığı sebebiyle pancar yeterince gelişemediğinden dekara verimler düşük olmaktadır. Bu nedenle söz konusu fabrikaların da verimli çalışabilme imkanları bulunmamaktadır. Demek oluyor ki bu fabrikaların da kuruluş yerleri isabetli seçilmemiştir. Bütün bu yanlışlıklar geçmişten bu güne aktarılan hatalardır. Bir bardağa herkes su damlatır, bardağı taşıran son damlayı kim damlatmış ise genellikle suç onun üstünde kalmaktadır.
Diğer yandan Kamu elindeki fabrikaların tamamı düşük ve orta ölçekli işleme kapasitesine sahiptir. Verimliliği sınırlayan sebeplerin başında bu durum gelmektedir. Yıllardan beri kotalar devamlı artırıldığı halde fabrikaların işleme kapasiteleri hep aynı kalmıştır. Fabrika kapasiteleri arasında bir kıyaslama yapılacak olursa, kooperatif fabrikası olan Çumra Şeker Fabrikası günde 18500 ton pancar işlerken, Türkşekerin en büyük fabrikalarından birisi olan Ereğli Şeker Fabrikası günde 8600 ton pancar işleyebilmektedir.
Dünyada şeker üretim kampanyaları 70-90 gün arasında tamamlanırken Türkiye’de 155 güne kadar çıkabilmektedir. Halbuki teknolojik veriler bize 110 günü aşan kampanyalarda verimli üretimden söz edilemeyeceğini göstermektedir. Bu gerçeklerin ışığında Özel Sektör ve Kamu fabrikaları arasında maliyetlerde Kamu aleyhine kiloda 150-200 kuruş arasında fark meydana gelmektedir. Söz konusu fark Özel Sektör fabrikalarına kar olarak yansımaktadır. Rekabet olmayınca maliyetlerde ucuzlama söz konusu değildir.
Halen Türkiye’de 18 adet özel sektör, 15 adet de Kamu olmak üzere toplam 33 adet şeker fabrikası bulunmaktadır. Bu fabrikalar yılda 2,5 milyon ton kristal toz şeker üretmektedirler. Bu miktarın 1.600 bin tonu Özel Sektör, 900 bin tonu da Kamu fabrikaları tarafından üretilmektedir. Kamunun ürettiği 900 bin ton şekeri 200 kuruş ile çarparsak, eski para ile 1.800 milyon TL yapmaktadır. Kamu her yıl Özel Sektöre göre bu büyüklükteki israf ile üretimini gerçekleştirmektedir. Bu sürdürülebilir bir durum değildir. Şeker üretimi ya tamamen Özel Sektör, ya da Kamu Sektörü tarafından yapılmalıdır. Gelinen noktada Devletin şeker fabrikalarını tekrar kamulaştırması söz konusu olabilir mi, ben sanmıyorum. O halde tek çıkar yol, diğerlerinin de satılması kalmaktadır. Ben durum tespiti yapıyorum, siyasi iktidar hangisini istiyorsa onu yapmalıdır.
Türkşekerin 4 milyar lirayı aşan bilanço zararı ve %36 pazar payı ile bu yükü ne kadar süre ile taşıyacağı bilinmemektedir. Biz zamanında ya tamamen satın, ya da hiç satmayın derken bu günleri görmüştük. Kamunun üretimi, geride kalan 15 fabrika ile sürdürülsün anlayışı, çözüm odaklı bir yaklaşım değil, sorun odaklı bir yaklaşımdır. Zira bu fabrikalar ile üretilecek şekerin kilo maliyeti gittikçe yükselecektir.
Yukarıda izah ettiğim gibi bu yüksek maliyetler ile, Özel Sektör maliyeti arasındaki farktan yine Özel Sektör firmaları faydalanacaktır. Elde kalan 15 fabrika ile Türkşeker A.Ş günün birinde Sümer Holding'e devredilebilir. Ne alakası var demeyiniz. Halen var olan “Sümer Holding”, özelleştirilemeyen KİT’lerin atıldığı bir depo haline gelmiştir. Bu KİT deposunun boşaltılması da oldukça zor görünmektedir.
Özelleştirme politikaları, Cumhuriyetin en köklü Kuruluşlarından olan Şeker Şirketini perişan etmiştir. Yıllardır bütün yanlışlıkları Devletin her kademesinde dile getirmemize rağmen, Kamu bürokrasisi, Siyaset Kurumunun yanlışlıklarına çanak tutmuştur. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı müflis tüccar gibi, parası tükendikçe, Cumhuriyetin kurumlarını satmıştır. Satışlardan elde edilen gelirler, rasyonel yatırımlara harcanmamıştır. Kamu idaresinin en önemli sorunlarından birisi haline gelen, Özelleştirme idaresi Başkanlığı bir an önce kapatılmalıdır.