Son günlerde sosyal medyada Türkiye’nin Rusya’dan şeker ithal ettiğine dair bilgiler dolaşmaktadır. Türkiye son 25 yıldır iç tüketimde kullanmak amacıyla şeker ithal etmemiştir. Halen Türkiye, şeker stokuyla yeni pazarlama yılına girmektedir. Şeker ithalatına ihtiyacı bulunmamaktadır.
Rusya’dan alınan şeker, dahili rejim kapsamında olup, gümrüksüz olarak yurda girmektedir. Türkiye’de uygulanmakta olan şeker rejimi konusunda ayrıntılı bilgi verdiğimiz zaman konun daha iyi anlaşılacağı düşünülmektedir.
4634 sayılı şeker Kanunu kapsamında uygulanmakta olan şeker rejimine göre, şeker üçe ayrılmaktadır. Birincisi ‘’(A) şekeri’’, piyasada iç tüketim amaçlı pazarlanan, gıda olarak kullandığımız kristal beyaz şekerdir. İkincisi ‘’(B) şekeri’’, seferi zamanda stoklarda tutulması zorunlu olan güvenlik stoku amaçlı şekerdir. Bu miktar, (A) şekerinin %10’u kadardır. Bunun anlamını şöyle açıklamak mümkündür. Ulusal güvenlik sebebiyle şeker stokları %10’un altına indirilemez.
Üçüncüsü, ‘’(C) şekeri’’, Türkiye’deki şekerli mamul gıda maddesi üreten imalatçı ihracatçıların, Dünya kristal şeker fiyatları üzerinden kullanma hakkına sahip oldukları şekerdir. Türkiye imalatçı ihracatçıların (C) şekeri talebini ya dünya şeker fiyatları üzerinden iç piyasadan karşılar, ya da gümrüksüz olarak dış piyasadan ithal edilmesine izin verir. Bu ithal edilen şeker kanun gereği iç piyasada satış amaçlı kullanılamaz. Mutlaka mamul gıda maddesi üretiminde kullanılarak, mamul gıda maddesi olarak ihraç edilmek zorundadır.
Eski yıllarda, imalatçı ihracatçı firmaların (C) şekeri talepleri, iç piyasadan Türkşeker A.Ş tarafından karşılanıyor, aradaki fark hazine tarafından görev zararı olarak ödeniyordu. Daha sonra hazine bu zararı karşılamaktan vaz geçmiştir.
Ancak 4634 sayılı Kanun, Türkşeker A.Ş’ye öyle bir mecburiyet getirmiştir ki, (C) şekeri satışı görev olarak verilmemiş olsa bile, Şirket stoklarındaki şekeri (C) şekeri olarak satmak zorunda kalmıştır. Kanun diyor ki; ya stoklarında kalan şekeri (C) şekeri olarak satmaya razı olursun, ya da bir sonraki yılın şeker kotasından düşerim diyor.
Şirket, stoklarında kalan şeker sebebiyle her yıl kotasından kaybetmemek için, stoktaki şekerini Dünya fiyatları üzerinden imalatçı ihracatçı firmalara satmak zorunda kalmıştır. Bu fiyat (A) şekeri fiyatının 2/3’üne karşılık gelmektedir. Yıllarca bu uygulamanın karı imalatçı ihracatçı firmalarda kalmasına rağmen, zararı Türkşeker A.Ş üzerinde kalmıştır. Bu zarar yıllar itibarıyla bilanço zararına yansımış olup, 2019 yılsonu itibarıyla, eski para ile yaklaşık 4 katrilyon TL’ye ulaşan bilanço zararının %95’i (C) şekeri satışından kaynaklanmıştır.
Yıllarca kamuoyunda Türkşeker A.Ş zarar ediyor, özelleştirilmelidir söylemi bu uygulamanın üzerine kurulmuştur. Yani şirket zarar etmeye zorlanmıştır. Uzun yıllar yaptığım denetimler sonucunda gördüğüm gerçek şudur; Şirket Kanun zoru ile stoklarındaki şekeri (C) şekeri olarak satmak zorunda bırakılmasa, şeker pancarının işlenmesi sonucunda yan ürün olarak meydana gelen yaş küspenin %20’sini istihkak olarak çiftçiye karşılıksız olarak vermemiş olsa, kesinlikle zarar etmemiş olacaktı. Bu durum Şirketin zarar etmediğini, bilhassa zarar ettirildiğini göstermektedir.
Türk sanayisinin köşe taşlarından olan, Cumhuriyetin en değerli kurumlarından birisi olan Türkşeker A.Ş, izlenen politikalar sebebiyle adeta tükenme sürecine terk edilmiştir. Bu süreçte personel alımları durdurulmuş, emekli olan deneyimli personelin yerine nitelikli eleman alınmadığından, kurumsal teknik hafıza kopmuştur. Revizyon hariç temel yatırımlar durdurulduğu için fabrikalar birer pas yığını haline gelmiştir. Bunun sonucunda üretimi darboğaza sokan bir sürü sorun meydana gelmiştir. Kurumsal itibarın korunması gerektiği için, mahrem olanların burada anlatılması doğru değildir.
Netice olarak, son zamanlarda, Rusya’dan gümrüksüz olarak ithal edilen şeker (C) şekeri olup, kesinlikle iç piyasada (A) şekeri olarak satılması mümkün değildir. Mutlaka ithalata eşdeğer ihracat yapılması zorunluluğu bulunmaktadır. Türkiye’nin şeker açığı bulunmamaktadır. Hatta her yıl pazarlama yılına stokla girilmektedir. Bilgi kirliliğinin önlenmesi amacıyla bu yazının yazılmasına ihtiyaç duyulmuştur.
Ben burada olması gerekenleri yazdım. Ancak, denetim konusunda büyük eksikliklerin bulunduğunu da söylemek gerekir. Şeker Kurumu kapatılmadan önce kontrol ve denetimin faaliyetlerinin büyük oranda yapıldığını söylemek mümkündür. Kurul kapatıldıktan sonra görev yetki ve sorumluluklar Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde bulunan Şeker Dairesi Başkanlığına devredilmiştir. Söz konusu denetimlerin Özel Şirketler üzerinde etkili olması pek mümkün değildir. Şeker sektöründe sistem büyük ölçüde bozulmuştur.
Türkiye de şeker üretimi, ya tamamen Kamu, ya da Özel sektör tarafından yapılmalıdır. Her iki sektör tarafından yapıldığı takdirde, Kamu eliyle üretilen şekerin maliyeti, Özel Sektöre göre yüksek olmaktadır. Bu nedenle Özel Şirketler rekabet etme gereğini duymamaktadırlar. Her iki sektörün maliyetleri arasındaki fark ise özel sektöre kazanç olarak yansımaktadır. Kazançlarından oldukça memnun olan Özel Şirketler, Kamu elinde bulunan şeker fabrikalarının tamamen özelleştirilmesini istememektedirler. Sektörde dengeler bozulmuştur. Düzeltilmesi için yeni yapısal düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.