Necdet Topçuoğlu
1980’li yıllarda Kemalist Atılım Birliği’nin Genel Sekreteri ve Kemalist Atılım Dergisinin yayım yönetmeni olarak görev yapıyordum. Dergide yayımlamak için çok ünlü kişilerden yazılar alıyor ve yayımlıyordum. Bir gün rahmetli Sabiha Gökçen’den yazı istemiştim. Bana sağlığının yerinde olmadığını, ancak bu konuda isim tavsiye edeceğini söylemişti. Ertesi gün yanında eski Hava Kuvvetleri Komutanı Emekli Orgeneral Tekin Arıburun ve eşi Avukat Perihan Arıburun olduğu halde ziyaretime geldiler. Öncelikle Birliğimize üye olmak istediklerini ve maddi katkıda bulunmak istediklerini belirttiler. İşlemlerini tamamlayarak üçünü de üye kaydettim. Yıllık üyelik aidatlarını peşin ödediler. Ayrıca Birliğimizin Genel merkez Binasının bir yıllık kirasını üstlenmek istediklerini söylediler. Ben de memnuniyetle kabul ettim.
Rahmetli Sabiha Gökçen telefonu kullanabilirmiyim diye sordu. Tabi efendim buyurun dedim. O anda orada bulunanların sayısını sordu, on kişi olduğumuzu ifade ettim. Bildiği bir yerden on adet paket döner ayran getirtti ve küçük bir kutlama yaptık. Sohbet sırasında rahmetli Tekin Arıburun Paşa’nın, Çanakkale Savaşlarının efsane birliği 57. Alayın Komutanı Şehit Yarbay Hüseyin Avni’nin oğlu olduğunu öğrenmiş oldum. Haliyle Avukat Perihan Arıburun da gelini oluyordu. Sohbet sırasında üyelerimizden rahmetli Turhan Feyzioğlu da gelmişti. O gün Türkiye Odalar Birliği’nin salonunda Çanakkale Şehitlerini konu alan bir panel düzenlemeye karar vermiştik. Konuşmacılardan birisi de Avukat Perihan Arıburun olacaktı. Paneli aynı zamanda Cumhuriyet Senatosu Eski Başkanı olan Tekin Arıburun Paşa yönetecekti.
Panel günü salon tıklım tıklım doluydu. Ben Genel Sekreter olarak kısa bir açış konuşması yaptım ve ardından panel başladı. İlk konuşmayı yapan Avukat Perihan Arıburun Atatürk ve 57. Alayın kahramanlıklarını anlattı. Sonra çantasından çok eski olduğu belli olan sararmış bir kağıt çıkardı. Bunun kayın pederi 57. Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Avni’nin son mektubu olduğunu açıkladı. Söz konusu mektup o tarihe kadar hiçbir yerde paylaşılmamıştı. Perihan Hanım mektubu gözyaşları içinde okudu. Bütün salon gözyaşlarına boğulmuştu. İşte Şehit Komutanın eşine yazmış olduğu o mektup;
‘’Refika-i hayatım,
Valide-i muhterememin ellerini ayaklarını öperim. Hayır duasını eksik etmesin. Sizin, Fehmi’nin, gözlerinizi öperim. Semine hanıma ve beni soranlara selamlar ederim. Hala hanımın ellerini öperim. Mustafa Bey’e ve mahdumlarına selamlar ederim. Beni soruyorsun: Hamdolsun kemâl-i sıhhat ve afiyetteyim.
Hatta bugün, bu mübarek Cuma olmak münasebetiyle şimdi biraz evvel, çadırımın önüne alayımın sancağını diktim. Bir mihrap yaptım. Cephane sandıklarından bir de minber yaptım. Mihraba, bir de ayet yazdırdım. Hâsılı güzel bir cami yapıp bütün alayımızın askeriyle, çimenler üstünde güzel bir namaz kıldık.
Namaz bitti. Çadırıma girdim. Biraz uyudum. Şimdi kalktım. Mektubunuzu verdiler. Çadırımda okudum. Ve şu notu bu çadırın içinde size yazıyorum. Çünkü biz şimdi kasabada değiliz. Çadırdayız. Hâsılı biz şimdi çadırdayız. Bir köy yanında, bizim İştip’teki Kavaklı gibi ağaçlık, sulak yerler, önümde yeşil yeşil zümrüt gibi tarlalar, çayırlar, her taraf bahar; hava güzel. Hafif bir rüzgâr esiyor. Çadırımın eteklerini, basur kapısını sallıyor. Askerim hep ağaçlar altında, sular başında çamaşır yıkıyor. Birçokları da çamaşırlarını yeşil çimenlere sermişler. Adeta çiçek tarlası gibi görünüyor.
Namaz kılarken dört tane düşman tayyaresi havada dolaştı. Etraftan askerler topla, mitralyözle tüfenkle karşıladılar ve defettiler. Onlar da birkaç bomba attı ama nereye bilmiyorum? Ara sıra düşmanın tayyareleri etrafı dolaşıyor ve nerede kalabalık asker görürse bomba atıyor. Lâkin hamdolsun kimseye bir şey olmuyor. Çünkü gürültüsünü işitiyoruz. Hemen top tüfekle defediyoruz. Belki gazetelerde okuduklarını işitiyorsunuz. Birkaç tanesini düşürdük.
Kâfir düşman denizden bir şey yapamadı. Karaya asker çıkarmaya da cesaret edemedi. Şimdi tayyareyle taciz etmeye başladı. Fakat merak etmeyiniz; bunlar bize eğlence geliyor. Tüfek atılır ve kaçar; hemen her taraftan top tüfek atılır ve kaçar. Hâsılı güzel bir kır âleminde yaşıyoruz. Hasretinizden başka hiç bir düşüncem yoktur. İnşallah Cenab-ı Hak, millet ve devlete hayırlı muzafferiyetler ihsan eder de, yine cümlemiz bir araya gelip mesudane yaşarız.
Avni"
Rahmetli Perihan Arıburun, Yarbay Hüseyin Avni’nin bu son mektubunun 23 Nisan tarihini taşıdığını bildirmişti. Derin bir samimiyet, iman ve büyük bir teslimiyetin ifadesi taşıyan bu satırlar üzerine ne söylense eksik kalır. Ölümle burun buruna yaşarken, bundan bir kır gezisi gibi bahseden bu Kahraman Komutanı anlatacak kelimeler bulmak imkânsızdır. Bu vesile ile ebedi aleme irtihal eden büyüklerimizi ve Çanakkale Şehitlerimizi rahmet ve şükranla anıyorum. Allah hepsini rahmet eylesin mekanları cennet olsun.