Necdet Topçuoğlu
1992 yılında DYP-SHP Koalisyon Hükumeti ülkeyi yönetiyordu. O dönem ben de Devlet Bakanlığında özel kalem müdürüydüm. Koalisyon ortağı rahmetli Erdal İnönü'nün özel kalem müdürü de Sayın Uğur Büke adında bir büyüğümüz idi. Yaşça bizden büyük olduğu için biz ona Uğur Baba derdik. Ben özel kalem müdürü olduğum sürece bir gün bile kapımı kapalı tutmazdım. Vatandaş istediği an gelir giderdi. Hiçbir talebim yok sadece devletimin bir kahvesini içip, gideceğim diyen DYP Güdül İlçe başkanı Nuri Ağlargöz gibi gönül dostları da vardı.
Bir gün koridorda bir gürültü vardı. Dışarı çıktım, baktım rahmetli Erdal İnönü'nün özel kalem müdürü Uğur Baba telaşla sağa sola emirler yağdırıyordu. Uğur Baba ne var, ne oldu diye seslendim. Yahu hiç sorma müdürüm Erdal beyi kaybettik dedi. Yapma Müdürüm başımız sağ olsun dedim. Yok oğlum öyle değil yahu, odasında yok dedi. Kimseye haber vermeden odasından çıkıp gitmiş diye sitem etti. Uğur Baba merak etme, koca Başbakan Yardımcısı kaybolacak değil ya diye sakinleştirmeye çalıştım. Müdürüm sende ekibin ile protokol kapısının o tarafa bakı ver diye rica etti. Tamam Uğur Baba dedim ve arkadaşları alıp gittim.
Baktım ki protokol kapısı yanındaki Vakıfbank ATM’sinden para çekiyor. Yavaşça yaklaştım, beni görünce ne o evladım sana damı para lazım dedi. Sağ olun efendim teşekkür ederim dedim. Arkadaşlar sizi odanızda göremeyince telaşa kapılmışlar her yerde sizi arıyorlar diye söyledim. Çektiği parayı bordo renkli şık deri cüzdanına düzenli bir şekilde yerleştirdikten sonra, yüzüme baktı. Bakıyorum da siyasete girdikten sora banka hesabımdaki param azalmış dedi. Beraberce koridor boyunca yürüdük. Odasına kadar eşlik ettim. Çay ikram etmek istedi, haddimizi biliriz, teşekkür edip baş selamı vererek ayrıldım.
Kendi odama döndükten sonra düşündüm. Yahu şu memleketin haline bakın. Bir yanda mezarını dolduracak kadar para yürütüp, Halen gözü doymayan politikacılar var, diğer yanda siyasete girdikten sonra banka hesabındaki parası azalan Sayın Erdal İnönü gibi bir siyasetçi var. Demek ki her şeyden önce insan olmak gerekiyor.
Yine bir gün birlikte çalıştığım Sayın Bakan Orhan Kilercioğlu, Necdet Başbakan Yardımcımız Sayın Erdal İnönü ziyaretimize gelecek, çocuklara söyle uyanık olsunlar, karşılamayı unutmayalım diye talimat verdi. Tamam Sayın Bakanım dedim. Biraz sonra özel telefondan Sayın Bakan aradı, içeri girdim bir de baktım Sayın Erdal İnönü ile oturuyorlardı. Efendim hoş geldiniz, haberimiz olmadı sizi karşılayamadık özür dileriz dedim. Evladım üzülme, resmi ziyaretlerde haber veririm karşılarsınız, bu gün dost ziyaretine geldim dedi.
Ne ikram edelim efendim diye sordum. Bir sade kahvenizi alayım dedi. Bizim kızlar kahveyi sen yapacaksın, ben yapacağım diye kavgaya tutuştular. Durun dedim aralarında kura çektim, Gülen Arıkan adındaki kardeşimize çıktı. Büyük hayranlık duyduğu Rahmetli Erdal İnönü’ye kahve yapmış olmanın onurunu yaşadı. İki Sayın Bakan bir süre sohbet ettiler. Sonra ayrılırken Sayın Kilercioğlu haber verdi, içeri girdim. Neden bilmiyorum, bina içinde olmasına rağmen meşhur kalpağını ve paltosunu da getirmişti. Hemen paltosunu aldım, yanıma gelince yüzüme baktı, ne o evladım sen mi giyeceksin diye sordu. Niyetim tutmaktı. Ancak, özellikle tutturmamak için paltosunu koluna, kalpağını eline alarak ayrıldı.
Sayın Demirel Bakanlar Kurulu Toplantısını genellikle saat 22:30 da başlatır, yaklaşık 15 dakika öncesinde Sayın Erdal İnönü’nün odasına giderdi. Toplantıya birlikte geçerlerdi. Bakanlar Kurulu Salonunun kapısından içeri girerken kısa bir süre önce siz, buyurun mücadelesi olurdu. Mücadele sonunda Sayın İnönü önden, Başbakan Demirel arkasından girerdi. İki lider arasında kıskanılacak bir saygı ve muhabbet vardı. Eyyyy diye bağırmak, hakaret etmek yoktu. Bu dostluk, koalisyon ortağı bakanlar arasında da aynen uygulanıyordu. Toplantı başlayınca bir süre Sayın Demirel ile Sayın Çiller’in hararetli tartışmaları dışarıya yansırdı.
Sonra Hükumet Sözcüsü Sayın Akın Gönen beni arar, küçük notları bana verir, bizde Hükumet bildirisini hazırlardık. Yalnız Sayın İnönü’nün notlarını hiçbirimiz okuyamazdık. İçeri girip sorma imkanımız da yoktu. Aynen Doktor reçetesi gibiydi. O konuda benim sekreterim Özlem Özkaya uzmandı ve Çin alfabesi gibi notları çözerdi. Yaklaşık saat 00:03 civarında toplantı biter, Sayın Akın Gönen Bakanlar Kurulu sonuçlarını açıklar, sonra evlerimize dağılırdık. Yatağa girmemiz 00:05’i bulur, saat 00:08 de hepimiz mesaide olurduk.
Sayın Demirel’in Davos toplantısına gittiği bir dönemde Doğuda bir çığ felaketi olmuş, 16 kişi çığ altında kalmıştı. Başbakanlığa Sayın Erdal İnönü vekalet ediyordu. Hükumetten bir açıklama yoktu. Nasıl acemilik bilmiyorum, bütün Bakanlar uyuyorlardı. Gece yarısı deneyimli sekreterimiz Gülen Arıkan aradı. Müdürüm bütün kabine uyuyor, çıt çıkmıyor, yarın sabah devletin çığ bölgesinde olması gerekir diye uyardı. Uygun görürseniz Başbakanlığa gidip, Sayın İnönü’yü arayıp durumu izah edelim dedi. Hemen Başbakanlığa intikal ettik.
Ben cesaretle Sayın Erdal İnönü’yü evinden aradım. İyi geceler efendim rahatsız ediyorum dedikten sonra, durumu izah ettim. Şayet çığ bölgesine gitmek istiyorsa Genel Kurmay Başkanlığından kargo uçağı alacağımızı, koalisyonun iki kanadından hangi bakanların katılması gerektiğini bildirirse onları da arayıp talimatlarını ileteceğimizi bildirdim. Her iki kanattan üçer olmak üzere altı Sayın Bakanın isimlerini verdi. Gülen Hanım onları ararken, ben bir uçak onayı hazırlayıp, Başbakanlık Müsteşarı Sayın Necdet Seçkinöz’ün evine gittim. Onayı imzalatıp, Genel Kurmay Başkanlığı’na geçtim.
Genel Kurmayda Plan ve Harekat Dairesi Başkanı Albay Sayın Hurşit Tolon beni karşıladı. Çakmak gibi bir Albaydı. Her yere koşarak gidiyordu. Hayran olmuştum. Sonra dostluğumuz Ergenekon günlerinde ve Cumhuriyet Mitinglerinde bile devam etti. Çığ bölgesine heyeti götürecek uçak Etimesgut Hava alanında hazırdı. Biz basın mensuplarına Esenboğa’dan kalkacak diye bilgi verdik. Akşam dönüşte de tam tersini yaptık. Böylece basını atlatma gibi bir riskin altına girmiştim. Uzun hikaye ama bunun bedelini uzun zaman ödemek zorunda kaldım. Sayın Demirel, evladım basını atlatmak, beni atlatmaktan daha tehlikelidir diye beni uyarmıştı. Basınla aramızdaki sorunları kulakları çınlasın Basın Danışmanı Sayın Sedat Bayer yumuşatmıştı.
Yine Sayın Erdal İnönü’nün vekalet döneminde Bingöl Kığı’dan bir heyet gelmişti. Nedense İl olmak istiyorlardı. O dönem Sayın Bakanın Siyasi Danışmanı ve DYP Çankaya İlçe İkinci Başkanı olan sevgili Hüseyin Yazıcı Kığı’lıdır. Heyeti Sayın İnönü’ye o götürmüştü. Görüşme sonunda ne oldu diye sordum. Sayın İnönü, ‘’Türkiye’nin siyasal geleceğinde elbet bir gün Kığı da İl olarak hak ettiği yeri alacaktır’’ demiş. Heyettekiler anlamamışlar ve Sevgili Hüseyin Yazıcı’ya ne demek istedi, evet mi dedi, yoksa hayır mı dedi diye açıklama istiyorlardı. Biz buna haftalarca gülmüştük.
Bu gün rahmetli Erdal İnönü’nün vefatının 14. Yıl dönümü. Türk siyasetinde emsali görülmemiş bir beyefendiyi bu hatıralarla anmak istedim. Onunla tanışmak bir ayrıcalıktı. Bilimle barışık siyasetin kalitesini onda görmüştüm. Daha birçok anılar var, onları da bir başka vesileyle yazmak isterim. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Makale de isimleri geçen dostlarımdan vefat edenlere rahmet, hayatta olanlara sevgi ve saygılarımı sunar, Cumhuriyet bayramlarını kutlarım.