Necdet Topçuoğlu
Kazakistan’da meydana gelen iç karışıklıkların perde arkasında Rusya Federasyonunun olduğu anlaşılmaktadır. Rusya'nın Ermeni asıllı Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un yaptığı açıklama ile bu durum aydınlanmıştır. Kurt politikacı Lavrov bu konuda “Kazakistan’ın Latin alfabesine geçmesi ve Türk Milliyetçiliğini sistematik olarak desteklemesi sonucunda ortaya çıkan bu olaylar, dar görüşlü milliyetçiliği geliştirmeyi ve Rusya ile işbirliğini itibarsızlaştırmayı amaçlayan dış desteğin sonucudur” demiştir. Biz Rusya olarak bu işin arkasındayız demesi için başka ne söylemesi gerekirdi, düşünmek lazım.
Söz konusu açıklamanın diplomatik okuması, “Zaman içerisinde giderek bizimle işbirliğinden uzaklaştınız. Türk milliyetçiliği fikrini savunarak Türkiye’ye ve Türk Birliğine yöneldiniz ve Kril Alfabesini terk edip Latin Alfabesine geçerek bunu tescillediniz. Kazakistan’ın başına gelenler işte bunun sonucudur, çünkü biz buna göz yumamazdık” şeklindedir. Aslında bu bir meydan okumadır. Açıkça Rusya olarak biz yaptırdık demeye getirmektedirler. Kazakistan'dan yansıyan haberlere göre, ayaklanmadan Kazak Halkının sorumlu olduğu söylense de, bölgede görev yapan yakın bir arkadaşımdan aldığım bilgiye göre, eylemleri başlatanların ağırlıklı olarak Rus kökenliler olduğu ifade edilmektedir.
Ruslara göre, Lavrov'un ortaya koyduğu yanlışlıkları yapan kimlerdir, buna bakmak gerekir. Ülkenin bugünkü Cumhurbaşkanı ve hükümeti mi, yoksa 30 yıldan bu yana ülke yönetimine egemen olan Nursultan Nazarbayev mi? Bu soruya verilecek doğru cevabın “Nursultan Nazarbayev” olduğunu herkes bilinmektedir. Dolayısıyla bu ayaklanma Nursultan Nazarbayev’e karşı yapılmıştır. Esas hedef, onun Türk Birliğinden yana siyasetine son vermektir. Gelen haberlere göre ilk ayaklanma, Mangıstau Eyaletinin Aktav Şehrine bağlı Janaözen kasabasında başlamıştır. Sebep, otomobillerde kullanılan gaz fiyatına yapılan zamlardır. Söylendiğine göre, burası ülkenin en yoksul ilçelerinden birisidir. Otomobillerde gaz kullanımının en çok bu bölgede yaygın olduğu ifade edilmektedir. Daha önce 80-90 Tenge olan Gaz fiyatı, 120 Tengeye yükseltilmiştir. Ancak halktan gelen tepkiler üzerine hükümet duruma müdahale etmiş ve gaz fiyatını 50 Tenteye indirmiştir.
Kazakistan da halk, büyük, orta ve küçük cüz olmak üzere üç cüze ayrılmaktadır. Ayaklanmanın başladığı bölgenin halkının en küçük cüz’ü olan üçüncü cüz'e ait olduğu söylenmektedir. Janaözen Halkının gaz fiyatı düşürüldükten sonra sükunetle evlerine döndükleri söylenmektedir. Dünyanın başka hassas bölgelerinde olduğu gibi, burada da usta bir mekanizma ayaklanmayı çevre illere, hatta Almatı’ya kadar yaymıştır. Daha sonra olaylar kontrolden çıkarak yağmacılığa dönüşmüştür. En tehlikelisi başıboş cahil topluluklar olaylara dahil olmuşlardır. Aynı bölgede benzer bir kalkışma on yıl önce, Nazarbayev'in fiilen başta olduğu 2011 yılında denenmiştir. Ancak hükümet güçlerinin zamanında müdahalesi ile olayların büyümesi engellenmiştir. Ancak bu defa hükümet güçlerinin olayların büyümesine engel olmadıkları, tam aksine Rusya’nın kontrolündeki Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü güçlerini ülkeye davet etmiştir.
Olaylardan Rusya'nın, Nursultan Nazarbayev'in bölgedeki “Türklüğü ve Türk Birliğini Önceleyen” gücünü kırıp, Kazakistan’da yeni bir düzen oluşturmayı istediği sonucunu çıkarmak mümkündür. Açıkça mevcut yönetim de buna yardımcı olmuştur. Kazakistan’da yaşananları başka türlü değerlendirmek mümkün değildir. Konunun tarihi derinliklerine bakıldığında, Ruslar 1723 yılında Kazakistan bozkırlarını, bu bölgedeki Küçük Cüz beylerini ikna ederek işgal etmişlerdir. Türk Birliği'nin kurulması iddiasıyla yola çıkan Türkiye’den halen bir ses çıkmamış olması manidardır. Bu konuda ne düşündüklerini sormak hakkımızdır. Niçin hiç kimseden ses çıkmamaktadır. Sayın Devlet Bahçeli'nin bu konuda söyleyecek sözü yokmudur. Türk Devletleri Teşkilatı’nın güçlü bir üyesi olarak, Kazakistan’a sahip çıkmak, Suriye’ye sahip çıkmaktan daha mı zordur? Yoksa Türk Devletleri Teşkilatı kurulması, Rusya ile yapılan diğer bölgelerdeki pazarlıklara fedamı edilmiştir?
Türkiye'deki siyasi muhalefet Kazakistan'daki olayları halkın zamlara karşı tepkisi olarak algılıyorsa, bu durum dış politika yönünden bir felâket demektir. Aslında bu hareketlilik Rus Emperyalizminin Orta Asya da başlatmayı planladığı "Türk Baharı" nın ilk meydan ateşidir. Sırada diğer Türk Cumhuriyetlerinin olduğunu görmemek için kör olmak gerekir. Rahmetli Atatürk, Kafkaslarda ve Orta Asya’da meydana gelecek değişiklikleri daha o yıllarda görmüştür. Bu konuda şunları söylemiştir.
“Bu gün Sovyetler Birliği, dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? manevi köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür.”
“Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların (Dış Türklerin) bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir.” Demiştir. Sorumluluk makamında olanların bilgilerine sunulur.