Necdet Topçuoğlu
Türkiye de siyasi iktidar ne yaptığının farkında. Ancak muhalefet için aynı durumu söylemek mümkün değildir. Siyasi iktidar rejimi değiştirmiş, adım adım Hilafet ilan etme yoklamaları yaparken, muhalefet halen dağınık bir görüntü vermeye devam etmektedir. Bizim seçmen olarak beklentimiz, muhalefet partileri rejimi mi değiştirmek istiyor, yoksa normal seçim mi yapmak istiyor, buna açıklık getirmeleri gerekir. Amaçları rejimi değiştirmek ise, bu yapılanlar yanlıştır. Yok, eğer seçim kazanmak ise, hiç birisinin böyle bir şansı bulunmamaktadır. Yapılan anketlerde bütün olumsuzluklara rağmen AKP birinci parti olarak görünmektedir.
Rejimi değiştirmek için bütün muhalefetin tek bir parti gibi hareket etmesi zorunludur. Birbirinden ayrı iki seçim yapılması gerekmektedir. Birincisi Cumhurbaşkanlığı, ikincisi Milletvekilliği Genel seçimleridir. Muhalefetin rejimi değiştirebilmesi için, her iki seçimi de alması zorunludur. Mevcut seçim sisteminde iki seçimin birden kazanılması garantisi yoktur. Garantiye alınması için kararlı ve sıkı bir ittifak oluşturulması gerekmektedir. Muhalefetteki bütün partilerin olaya seçim değil, rejim olarak bakmaları halinde asgari müşterek değil, azami müşterekte birleşmeleri mümkün görülmektedir.
İktidar partileri sonuca ulaşmak için, Edirne’dekine karşı, İmralı’dakinin yanında yer almakta bir sakınca görmezken, bazı muhalefet partilerinin birbirleriyle yan yana gelmekten çekinmeleri, iktidar partileriyle değil, birbirleriyle rekabet etmeleri umutsuzluğa neden olmaktadır. İktidar blokunun Cumhurbaşkanlığına aday olacak kişinin nitelikleri konusunda bir şart ileri sürmemesine rağmen, muhalefet partilerinin aday olacak kişide farklı özellikler aramaları, sonuç almayı riske sokmaktadır. Yine iktidar bloku Milletvekilliği seçiminde, MHP’li adayların AKP listelerinden seçime girmeleri konusunda mutabakat ararken, Muhalefet partileri ittifak oluşturmakta pek istekli görünmemektedirler. Bütün bu olumsuzluklar seçmende tereddüt yaratmaktadır.
İktidarın elinde sonucu değiştirmek için bir çok imkan bulunmasına rağmen, muhalefetin elindeki tek imkan, iktidarın başarısızlığıdır. Anketlere göre İktidar blokunun oylarında azalma olduğu halde, muhalefet partilerinin oylarında kayda değer bir artış görülmemektedir. Kararsızlar pozisyonunda bekleyen seçmen, küçük bir olumlu tavır gördüğü zaman yine geri dönmektedir. Oy oranlarının başa baş olması veya az farkla muhalefetin önde olması halinde mevcut durumun devam edeceğini söylemek mümkündür. Aradaki farkın muhalefet lehine fazla olması zorunludur. Bütün muhalefet Cumhurbaşkanlığı seçiminde anlaşmış olsa bile, Milletvekilliği seçiminde her partinin kendi yolunda yürüyeceği anlaşılmaktadır.
Altı siyasi parti, altı aydır Milletin önüne altı sayfalık ortak bir metin koyamamışlardır. Bu görüntü iktidarın baskılarını artırmasına sebep olmaktadır. HDP’nin de dahil olduğu sol ittifak, Milletvekilliği seçiminde ayrı hareket ederek Meclis de büyük bir grup oluşturmaya çalışmaktadırlar. Böyle bir grup oluştuğu takdirde, hem Cumhur ittifakını, hem de Millet ittifakını kendi istekleri doğrultusunda kullanacaktır. Halbuki muhalefetin Cumhurbaşkanlığını alması ile birlikte, Mecliste de nitelikli çoğunluğu sağlaması önemli görülmektedir. En kötü ihtimalle 360, en iyi ihtimalle 400 milletvekilini çıkaramadığı takdirde, Türkiye çalkantılı bir döneme girecektir. Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar böyle bir durumu kaldıramaz.
Yapılması gereken, Parlamenter rejime dönülmesi konusunda kararlı olan tüm muhalefet partilerinin seçimi unutup, rejimi değiştirmeye odaklanmaları zorunludur. Rejimin değişmesi, çok partili demokratik sistemin önceliğidir. Aksi takdirde bir dönem daha kaybedilirse, bunun çok partili demokratik sisteme veda anlamı taşıyacağı unutulmamalıdır. Muhalefet rejimi öncelerse, gelecekte yapılacak birçok seçimin yolunu açmış olacaktır. Eğer seçimi öncelerse önümüzdeki seçimlerin son seçimler olacağını söylemek kehanet olmayacaktır. Bu hassasiyeti anlamadıklarını düşünüyorum. Anlamış olsalar, Cumhur ittifakını çok partili sistemin unsuru olarak görmezler, her hafta grup toplantılarında particilik faaliyetleri yapmazlardı. Muhalefetin iktidara tek adam rejimi muamelesi yapmaması, rejimin günden güne yerleşmesine neden olmaktadır.
Muhalefet güçlü bir birlik oluşturamadığı takdirde, seçim ve sandık güvenliğini sağlaması mümkün değildir. Muhalefet partileri bütün tedbirlerin alındığını söylemiş olsalar bile, bunun sahadaki gerçeklerle örtüşmediği görülmektedir. Devlet bir ittifak tarafından ele geçirilmiş, iki siyasi partinin ortak devleti haline dönüşmüştür. Seçimlerde kurumların normal işleyeceği beklenmemelidir. Seçim ve sandık güvenliği bu gerçekler bilinerek alınmalıdır. Acil devlet işlerinin ortak politikalar çerçevesinde yürütülebilmesi için, hükümet işleri şimdiden partiler arasında paylaşılmalıdır. TÜİK, Merkez Bankası, MİT Başkanlığı başta olmak üzere, önemli kuruluşların hangi partilerin sorumluluğuna verileceği seçmene açıklanmalıdır. Belirsizliklerin seçmen nezdinde güvensizliğe neden olduğu unutulmamalıdır.