2015 yılında Van Erciş Şeker Fabrikasını denetlemek için gitmiştim. O tarihlerde Erciş Şeker fabrikası Müdürü Türkşeker’in en genç müdürü olan rahmetli Faruk Nalbantoğlu idi. Kendisi Erçiş’in yerlisi ve hatırı sayılır ailelerinden birinin mensubuydu. Onu genç yaşta kalp krizinden kaybettik. Fabrikanın ziraat müdürü ise meslektaşım Hakim Gündoğdu arkadaşımızdı.
Fabrikanın ziraat müdürü ile alan çalışması için Van Ziraat Bölge Şefliği sahalarına gitmiştik. Van'ın Gürpınar İlçesindeki şeker pancarı ekili alanları inceledikten sonra, daha önce hiç görmediğimiz Bahçesaray'a gitmeye karar verdik. Yakın olduğunu sanıyorduk yanılmışız. Çatak yol ayrımından sonra yolda, bizim arabamızdan başka hiç araba yoktu. O kadar yol gittik ki, bir ara sanki arzın merkezine indiğimizi düşündüm. Yanımızda Van Pancar Bölge Şefi bir bayan meslektaşımız da vardı.
Bahçesaray'a vardığımızda öğle saatleriydi. Yemek yemedik ve peynir ekmek alıp, bir çeşme başında yeriz diye düşündük. Ne almışsak bütün ısrarlarımıza rağmen esnaf bizden para almadı. Siz tanrı misafirisiniz dediler. Coşkun akan dere boyunca dönüş yoluna geçtik ve bir çeşme başında mola verdik. Tam peynir ekmek, domates yerken bir minibüs KCK'lı militan geldi. Ziraat müdürü meslektaşım Horasanlı ve Kürt kökenli olduğu için hemen onun etrafını sardılar. Çok hararetli, ahret suali gibi sorular soruyorlar, sonra da manidar şekilde bize bakıyorlardı.
Kürtçe bilmiyorum ama tartışmanın benim üzerimde olduğunu anlıyordum. Sonradan öğrendiğime göre, onlar soruyormuş bu adam Türk değil mi? İstihbaratçı mı? Kimliğini görmek istiyoruz diyorlarmış. Ziraat Müdürü de hayır o müfettiş. Onun kimliğine polis bile bakmıyor, ancak savcı bakabiliyor demiş. Militanlar daha sonra cep telefonuyla bir yer ile görüştüler, uzun tartışmalar sonucu Ziraat Müdürünün taviz vermeyen tavrı sayesinde bırakılmıştık.
O arada aklımdan neler geçti neler, öldük, dirildik, dağa çıktık. Eşim, torunlarım her şey gözümün önünden filim şeridi gibi akıp geçti. Sonra çatak yol ayrımına geldik. Araba su kaynattı. Çeşme başında 4 PKK militanı, Kaleşnikof tüfekleri çatmışlar oturuyorlardı. Adeta ellerine düşmüştük. Yine sorgu sual derken, bir yeri aradılar ve bize gidin dediler.
Ben bizi bıraktılar mı diye sordum. Şoför dedi ki, efendim 500 metre içinde taranmaz isek kurtuluruz dedi. İşte o 500 metre hayatımın en uzun yolculuğu oldu. Kurtulduk ama sinirler harap oldu. Ateş edilmediği halde sırtımızdan vurulmuş gibi bir hisse kapılmıştık. Yaklaşık iki Kilometre mesafede askeri kontrol noktası vardı. Orada durduk ve Astsubay rütbesindeki bir görevliye başımızdan geçenleri anlattım. Efendim sizi anlıyorum ama yapacak bir şey yok dedi.
O dönem barış süreciydi. Bana dağların yamacını gösterdi. Bakın o yamaçta tırmanan katır sürüsünü görüyormusunuz, işte katırların sırtındaki kadınlar, dağdaki teröristlere yemek taşıyorlar dedi. Bize verilen talimat, ateş açılmadıkça müdahale etmeyeceksiniz şeklinde diye yakındı. Sizin yolunuzu kesen grubu biliyoruz. Onlar o çeşme başında uyuşturucu teslim edip, parayı alıyorlar, size bir şey yaparak yerlerini belli etmek istemezler, daha önemli işleri var diye açıklama yaptı.
Bu durum bizim için çok üzücüydü. Bölgede ilişkiler ne hale gelmişti. Kendi vatanımızda can pazarında gibi dolaşıyorduk. Bu olaydan sonra oralarda sürekli olarak görev yapan personelin şartlarının ne kadar zor olduğunu bizzat görmüş oldum. Halk misafirinden ekmek parası bile almazken, teröristler can alma peşindeydiler. Bunları kesin çizgilerle birbirinden ayırmak gerektiğini yaşayarak görmüş olduk.
Akşam fabrikaya döndüğümüzde yorgun ve durgunduk. Ziraat Müdürü yaşadıklarımızı fabrika müdürüne anlattı. Rahmetli fabrika müdürü Faruk Nalbantoğlu, demek ki şu anda ömrünüzün KDV'sini yaşıyorsunuz dedi. Öldürmezlerse geri alırdık ama rezillik diz boyu olurdu dedi.
Korktum mu? Dürüst olmak gerekirse evet. Belli etmemeye çalıştım. Yaşadığımız bu badireden sonra Ziraat Müdürü Horasanlı Kürt kardeşim Sayın Hakim Gündoğdu ile aramızda test edilmiş bir kardeşlik hukuku oluştu. Orada terk edilmediğimi görmek, beni vermemek için sarf ettiği çaba, benim için kardeşlik sözleşmesine vurulmuş bir mühür gibiydi. İşte Hakim Gündoğdu'nun önemsiz gibi gördüğü bu konu, halbuki ölüm kalım mücadelesiydi. Bizimle birlikte bulunan bayan Bölge Şefinin de hiç panik yapması beni şaşkına çevirmişti. Eşi Üniversite de öğretim görevlisi, iki küçük çocuk annesi bir kardeşimizdi.
Sayın Hakim Gündoğdu halen özelleşen Muş Şeker Fabrikasının müdürlüğünü yapmaktadır. Kendisine Kamu Oyunun huzurunda bir defa daha teşekkür ederim. Bayan Bölge Şefinin ise halen Van Pancar Bölge şefi olarak çalıştığını sanıyorum. Daha sonraki denetimlerimde bu acı hatırayı kendileriyle hep konuşmuştuk. İşte ölümden kıl payı kurtulmanın böyle bir durum olduğunu yaşayarak görmüş oldum. Bundan daha tehlikelisini Muş’un Bulanık ilçesinde yaşadık. Onu da yakın zamanda yazmayı düşünüyorum.