Her şey beyinde başlar ve beyinde biter. Beynimize çöp yüklersek, beynimizden çöp çıkar. Bu nedenle beynimizi faydalı bilgilerle doldurmalıyız ki dışarıya yansıyanlardan başkaları da faydalanabilsin. Beyinin işleyişinin sırrını çözmeden eğitimde başarı sağlamanın imkanı yoktur.
İnsanlar doğar doğmaz içinde bulundukları toplum onlara sorgulamayı değil, kabullenmeyi öğretmektedir. Aile içinde çocuklar büyütülürken, onlara hep yapmama yolunda müdahaleler yapılır. Yaramazlık yapma, uslu dur, öyle konuşma gibi bir sürü olumsuz emirler verilmektedir. Bu nedenle aile içindeki eğitim, çocuklara bir şeyleri yapmayı değil, yapmamayı öğreterek başlıyor. Böylece onlar, geliştiren, sorgulayan değil, var olanı önce yargılayıp sonra mecburen kabul eden bireyler olarak hayata başlamaktadırlar.
Engelleyici öğretim sistemi sebebiyle toplumsal yapı, düşünmeyen, sorgulamayan, biat eden bireylerden oluşmaktadır. Buna öğretilmiş çaresizlik sendromu denilmektedir. İngiltere’de eğitimde bulunduğum dönemde, çok deneyimli bir hocam bana kaç çocuğum olduğunu ve nasıl eğittiğimi sormuştu. Ben de dürüstçe anlatmaya çalışmıştım. Baktı ki hep müdahale dolu aile içi eğitim şekli, çok şaşırdığını ifade etmişti. Çocuk 18 yaşını bitirinceye kadar serbest olmalı, düşündüklerini serbestçe ifade edebilmeli demişti. Unutmayın ki bir çocuğu yetiştirirken, aslında toplumun duvarına bir tuğla koyuyorsunuz. Tuğla nasıl olursa duvar da öyle olur diye düşüncesini söylemişti.
Bilim insanları öğretilmiş çaresizliği deneyler yaparak açıklamışlardır. Bir Turna Balığını havuza koymuşlar. Havuzu bir cam bölme ile ikiye ayırmışlar. Diğer yarısına da Turna Balığının çok sevdiği küçük balıklardan koymuşlar. Turna balığı, küçük balıkları görünce yemek için saldırmış, ancak cam bölmeye çarpmıştır. Defalarca hamle yapmış, ancak her defasında cam bölmeye çarpmaktan, burun bölgesi yassılaşmıştır. Bir süre sonra bu davranışından vazgeçtiği görülmüştür. Bilim insanları aradaki cam bölmeyi kaldırdıkları halde, Turna Balığının küçük balıklar ile ilgilenmediği, hatta kendi bölgesine geçmelerine rağmen yine de bir hareket göstermediği gözlenmiştir.
Başka bir deneyde bilim insanları, bir odaya beş adet maymun koymuşlar. Tavana muz salkımı asıp, maymunların ulaşabilmeleri için bir de merdiven uzatmışlar. Doğal olarak maymunlar hızla tırmanıp, muz salkımını almayı denemişler. Ancak, muz salkımına ulaşamadan üstlerine soğuk su püskürtülmüştür. Bu denemeler defalarca tekrarlanmış ve her defasında soğuk su sıkılınca maymunlar muzu almaktan vaz geçmişlerdir.
Bilim insanları bir maymunu dışarı çıkartıp, yerine dışarıdan bir başka maymun koymuşlar. Yeni giren maymun muzu almak için tırmanınca, diğer maymunlar ona engel olmuşlardır. Uzmanlar, bir maymun daha çıkartıp, dışarıdan ikinci maymunu içeriye almışlar. Bu maymun da muza hamle yapınca diğerleri engel olmuşlar. En çok da dışarıdan giren ilk maymun engel olmaya çalışmıştır.
Bilim insanları, hedefe ulaşmak için yapılan hamlelerin sürekli engellenmesi sonucunda oluşan sendroma, ‘’öğretilmiş çaresizlik sendromu’’ demişlerdir. Bu durum insanlar için de böyledir. Genellikle baskıcı yönetimler ile idare edilen toplumlarda insanlar, yasak konulan konularda öğretilmiş çaresizlik sendromu yaşamaktadırlar. Sonra yasaklar kalkmasına rağmen o eylemin yapılmasında tereddüt göstermektedirler.
Böyle bir durumda olumsuzlukların üzerine gidilerek, beyinin bağımlılıktan kurtarılması için çaba gösterilmelidir. Başlarken söylediğimiz gibi, her şey beyinde başlar ve beyinde son bulur. İnsan kafadan kaybeder, ya da kafadan kazanır. İşte her zaman diyoruz ki, konuşmaktan ve yazmaktan korkmayınız. Korkarsanız gün gelir, düşünmekten de korkarsınız. Bir toplum için bundan daha tehlikeli bir durum düşünülemez.
Davranış bilimciler öğretide şu hususa işaret ediyorlar; "Öğrendiklerinize dikkat edin, düşüncelerinize dönüşür. Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür. Duygularınıza dikkat edin davranışlarınıza dönüşür. Davranışlarınıza dikkat edin alışkanlıklarınıza dönüşür. Alışkanlıklarınıza dikkat edin, karakterinizi biçimlendirir. Karakteriniz ise kaderinizdir."
Özgür ve bağımsız düşünce ile yetişen insanlar, ne öğrenilmiş, ne de öğretilmiş çaresizlik sendromunun tutsağı olmazlar. Onlar bilirler ki, çare başkasında değil, çare kendilerindedir. Önemli olan beyin denilen cevheri başkasına kiraya vermemek, her türlü baskıdan uzak tutmak, düşünmeyi başkalarına devretmemek gerekir.