NÜFUS PLANLAMASI
Reklam
Necdet TOPÇUOĞLU

Necdet TOPÇUOĞLU

ŞİMAL YILDIZI

NÜFUS PLANLAMASI

04 Mayıs 2020 - 19:19

Nüfus planlaması, bir insanın doğumundan ölümüne kadar geçen süre içinde, insanca yaşayabilmesi için, ihtiyaç duyacağı her türlü yiyecek, giyecek, barınma, sağlık, eğitim, sosyal gereksinimler hesaplanarak, bunların imkanlar ile karşılaştırılması sonucu, ne kadar nüfusun olması gerektiğinin hesaplanmasıdır.
              Bir insanın ortalama ömrü dikkate alındığında, aslında nüfus planlamasının ne kadar zor ve karmaşık bir plan inşası olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu planın sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi için, planlamanın toplumun çekirdeği olan aileden başlatılması sağlıklı bir hesaplama yapılması bakımından önemli görülmektedir.
              Aile bir toplumun yapı taşıdır. Yapı taşı ne kadar sağlam olursa, bu yapı taşlarından inşa edilen toplum da o kadar sağlam olur. Her aile bir projedir. Ben bunun aşk ile ilgili duygusal yanını bir yana bırakarak yazmak istiyorum. Daha çok ekonomik temeli üzerinde durmak istiyorum. Karşı cinsten iki genç, biz bir araya gelir bir yuva kurarsak, iki kişiyi bakarız. Sonra doğacak çocuklarımızı da bakıp, büyütüp, istikbale hazırlarız düşüncesinden hareket ederek çekirdek aileyi kurarlar.
              Bir aile proje olduğu gibi, bilinçli bir yaşam biçiminde her çocuk da bir projedir. Ailenin ekonomik imkanları kaç çocuğu, bakıp, besleyip, büyütüp istikbale hazırlamaya yetiyorsa o sayıda çocuk yapmalarında bir mani hal yoktur.
              Konuyu nüfus istatistikleri açısından ele alırsak, üç çocuk yapılırsa, bunlardan birisi annenin yerine, ikincisi babanın yerine geçer, üçüncü çocuk da ülkenin nüfusuna bir kişi katkı sağlar. İki çocuk yapılırsa, birisi annenin yerine, diğeri de babanın yerine ikame olur. Bu durumda ülke nüfusuna olumlu, ya da olumsuz etkisi olmaz. Ailede tek çocuk olursa, bu çocuk anne veya babadan birisinin yerine geçer, bu durumdaki aileler ülke nüfusunun bir kişi azalmasına neden olurlar.
              Ancak ailelerin nüfus istatistikleri gerçeğini dikkate alarak, çocuk planlaması yapacaklarını düşünmek mümkün değildir. Genellikle eğitim seviyesi yüksek olan bilinçli aileler, bakıp, büyütüp, istikbale hazırlayacakları kadar çocuk yapmayı düşünürler. Sağlıklı nüfus planlamasının temeli işte bu yaklaşımla ailede başlar.
              Aileden hareket ederek, ülkenin nüfus planlamasına geçersek, burada sınırlayıcı faktör, ülkenin mevcut ve potansiyel imkanlarıdır. Ülkeyi yöneten hükumetlerin artan nüfusu iş sahibi yapacak istihdamı yaratmaları zorunludur. Bir kişiyi istihdam edebilmek için ne kadar yatırım yapılması gerektiği konusunda ekonomik hesaplar vardır. Mevcut imkanları göz ardı ederek nüfus artışının teşvik edilmesi, sağlıklı bir nüfus politikası değildir.
              Bir ülkenin ekonomik yapısını oluşturan sektörler ve bunlarında alt sektörleri vardır. Bunlar. Sanayi, tarım, orman, bilişim ve hizmet sektörleri gibi ana sektörlerdir. Bu ana sektörlerinde alt sektörleri mevcuttur. Devletin iktisadi yönden nasıl bir devlet olduğu, bu sektörlerden hangisinin lokomotif sektör olarak seçilmesine bağlıdır. Yatırımlar ve yatırımların ihtiyaç duyduğu finansman ve iş gücü planlaması da buna göre yapılır.
              Organize olmuş bir devlet, hangi sektörde ne kadar nüfusun istihdam edildiğini, ne kadar nüfusa ne kadar ücret ödediğini bilir. Ayrıca nüfusun kent ve kırsal kesime dağlımı da önemlidir. Devletin sosyal ve ekonomik yapısının değişmesine göre, sektörler arasında ve kırsal kesim ile kentler arasında nüfus geçişleri kaçınılmazdır.
              Bir devletin gelişmişliği, nüfusunun sayısı ile değil, nüfusunun eğitim kalitesi ile değerlendirilir. Eğitimli nüfusun, eğitimi ile ilgili sektörlerde üretime katkısı sağlanmalıdır. Her birey ekonomiden, ekonomiye olan katkısı oranında pay almalıdır. Aksi takdirde ciddi adaletsizlikler söz konusu olmaktadır. Mesela karı, koca çalışan iki çocuklu bir aile, Sosyal Güvenlik Kurumuna iki pirim ödeyerek, dört kişinin sosyal güvenliğini sağlarken, yalnız babanın asgari ücret karşılığı çalıştığı 10 çocuklu bir aile ise, 12 kişinin sosyal güvenliğini sağlamaktadır. Bu durum büyük bir adaletsizliktir. Bu kurumları sürdürülebilir bir şekilde yaşatabilmek mümkün değildir. Dünya ortalaması yaklaşık dört çalışan ödediği pirimler ile bir emekliyi finanse ettiği halde, Türkiye de iki çalışan bir emekliyi finanse etmektedir. Bu durum kurumların iyi yönetilmediğini göstermektedir.
              Ülkelerin nüfus planlaması, dünyanın nüfus planlamasını da yakından ilgilendirmektedir. Sahip olduğu ekonomik imkanlara göre nüfusu fazla olan ülkelerden, ekonomisi ve refah seviyesi güçlü olan ülkelere göç hareketleri olmaktadır. Bu durum bölgesel huzursuzluklara sebep olmaktadır.
              Son günlerde dünya nüfusunun çok fazla olduğu, bu nüfus yükü ile huzurlu bir yaşamın mümkün olamayacağı tartışılmaktadır. Bu fikre katılmamak mümkün değildir. Artan nüfusun protein ihtiyacını karşılamak için buna bağlı olarak, hayvan sayısı da artmaktadır. Bunları birlikte düşündüğümüzde atmosfere çok fazla miktarda karbon dioksit ve metan gazı salınmaktadır. Ayrıca sanayi kuruluşlarının saldığı kloro floro karbon gazları ile taşıtların saldığı eksoz gazları da dikkate alındığında küresel ısınma kaçınılmaz hale gelmektedir.
              Bilim insanları, atmosferin kirlenmesi ile sera etkisi meydana geldiğini, bununda küresel ısınma meydana getirerek, gece gündüz sıcaklık farkını ortadan kaldırdığını ifade etmektedirler. Dünya atmosferinin aşırı ısınması, başta kutuplardaki buzulların erimesi olmak üzere doğal dengeyi bozmaktadır.
              Doğanın gücü bozulan dengesini yeniden kurmaya kodlanmıştır. Kutuplarda buzulların erimesiyle ortaya çıkan zombi virüsler, son yaşamakta olduğumuz coVid-19 salgını doğanın kendisini yenileme hareketleri olarak değerlendirilmelidir. Gelinen son noktada Dünya nüfusunun büyük bir tehlike altında olduğu görülmektedir.
             
 

Bu yazı 939 defa okunmuştur .