Necdet Topçuoğlu
Narsist insanlar, kendilerini fiziksel ve ruhsal yönden aşırı beğenme eğilimindedirler. Diğer insanlara göre kendilerinin üstün olduklarını düşünürler. Sürekli beğenilme, ilgi ve onay beklentisi içindedirler. Gittikleri her yerde özel ilgi göreceklerini düşünür, önemli makamları hak ettiklerine inanırlar. Narsist kişi, benlik duygusunu bu şekilde beslemektedir. Ona göre en güzel, en yakışıklı, en parlak, en zeki kendisidir. Böyle bir kendini beğenmişlikle hayal kırıklığına uğrayan kibir abidelerine sık sık rastlanmaktadır.
Narsist kişiler, eleştiriye dayanamazlar. Sürekli övgü bekledikleri için, davranışları da bunları elde etmeye yönelik olmaktadır. Kendilerini daha üstün göstermek için, başkalarını kullanır ve onların haklarını hiçe sayarlar. Her olayı fırsata çevirme düşüncesi içindedirler. Başkalarının duygu ve düşüncelerini, ihtiyaçlarını anlamak istemezler. Bu nedenle kurdukları ilişkiler benmerkezci olmaktadır. Karar verme sürecinde kimseden fikir almaya tenezzül etmezler.
Narsizmin kökeni yunan mitolojisine dayanmaktadır. Efsaneye göre bir peri ile Tanrının oğlu olan Narkissos, dünyanın en yakışıklı erkeğiymiş. Onu gören her kız yakışıklılığı karşısında büyülenir, ancak o hiçbirisine karşılık vermezmiş. Dağlarda ve mağaralarda yaşayan güzeller güzeli Ekho da Narkissos’un yakışıklılığına vurulmuş. Narkissos bir gün gezerken bir mağaraya gelmiş ve “Kimse var mı burada?” diye seslenmiş. Bunu duyan Ekho hemen söylediği son kelimeyi tekrarlayarak “Burada.” diye cevap vermiş.
Narkissos sesin sahibini merak ederek onu yanına çağırmış. Narkissos, Ekho’nun güzelliği karşısında tepkisiz kalmış. Ekho üzüntüsünden eriyip gitmiş. Kendisinden geriye sadece sesi kalmış. Ne zaman birisi dağlara, taşlara doğru seslense tekrar etmiş. Acısını başkalarının sesiyle dile getirmiş. Kendisini bu hale getiren Narkissos için de “O da benim gibi sevsin ama benim gibi kavuşamasın.” Diye beddua etmiş.
Narkissos bir gün ormanda dolaşırken susamış. Etrafta su aramaya başlamış. Nihayet suyun sesini takip ederek berrak bir pınarın yanına gelmiş. Tam suyu içmek üzere pınara eğildiğinde sudaki yansımasını görmüş. Kendi güzelliğine o kadar hayran kalmış ki gözlerini yansımasından ayıramamış. Günlerini kendi yansımasına hayran hayran bakarak geçirmiş. Elini uzatmış dokunamamış, seslenmiş cevap alamamış. Çaresizce kendi yansımasına ulaşmaya çalışmış. Narsistliğiyle dillere destan olan Narkissos en sonunda kendisine aşık olmuş. Tıpkı Ekho’nun ah ettiği gibi sevmiş ama kavuşamamış. Öyle sevmiş ki kalbi en sonunda aşkına dayanamamış. Yansımasını seyrettiği yerde üzüntüler içinde ölmüş.
Narkissos’u bilen, duyan herkes onu konuşur olmuş. Öldüğünü biliyorlarmış ama cesedini ne gören, ne de duyan olmamış. Merakla yansımasını seyrettiği yere gitmişler. Öldüğü gün tam da yansımasını seyrettiği yerde sapsarı, mis kokulu bir çiçek açmış. Herkes o çiçeği Narkissos olarak bilmiş, öyle seslenmiş. Böylece o muhteşem çiçek olan Nergis, imkansız aşkın, sevip de kavuşamamanın ve kendi ölümüne yol açabilecek kadar güzel olmanın sembolü olmuş. Narsistliğin sembolü olan bu nadide çiçek, genellikle derin anlamlar içeren bir aşkın elçiliğini yapmıştır. Sözlerin ve gözlerin dile getirmekten çekindiği duyguların tercümanı olmuştur.
Kısaca kendini beğenmişlik olarak ifade edeceğimiz narsist kişilik, çocukluk yaşlarında başlamaktadır. Çocuğun annesi ile kurduğu iletişim onun geleceğinde etkili olmaktadır. Birçok aile çocuklarını potansiyelini aşan beklentiler içine sokmaktadırlar. İster istemez çocuklar da ailelerinin beklentilerini karşılamak zorunda hissederler. Bu durum çocukların gerçek potansiyellerini göstermelerine mani olmaktadır. Ailelerin çocukların özelliklerini aşırı derecede yüceltmeleri narsist kişiliğin gelişmesine kapı aralamaktadır. Diğer yandan narsist kişilerin geçmişlerine bakıldığında, yoğun bir değersizliğin olduğu görülmektedir. Bu duygudan kurtulabilmek için, sürekli değerlerini yükselten çabalar içinde bulunmaktadırlar.
Narsist kişiliğe sahip olanlar, çok özel olduklarını ve kendilerine ayrıcalıklı davranılmasını beklerler. Başkalarına uygulanan kuralların onları bağlamadığını düşünürler. Durumlarına saygı göstermeyenlerin cezalandırılmasını isterler. Eleştiriye tahammülleri yoktur. Ukala ve kibirlidirler, bundan asla rahatsızlık duymazlar. Ancak kendileri kadar zeki olanların onları anlayabileceğini düşünürler. Hadlerini aşan taleplerde bulunmayı kendilerine hak saymaktadırlar. Çevrelerinde kendilerine önkoşulsuz saygı gösterecek insanların bulunmasına izin verirler. Bazen mütevazi görünmeye çalışırlar. İstemiyorum ama yan cebime koyun beklentisi içindedirler.
Narsistik kişiler, kendilerine terapi uygulanmasını kabul etmezler. Onlara göre, terapiye gelmek zayıflık göstergesidir. Bu nedenle, temel sebebin ruhsal sorunlar olduğunu düşünemezler. Terapiye geliş sebepleri, genellikle depresyon, kaygı, panik atak, mutsuzluk, boşluk hissi gibi sorunlardır. Bu sorunlar dinamik psikoterapi ile tedavi edilebilmektedir. Terapist, onlar için genellikle öfke duyulan insan olarak görülmektedir. Böyle bir incelemeden sonra kendimizi ve çevremizdeki insanları daha iyi tanıyabilme imkanımız olacaktır.