Necdet Topçuoğlu
1999 yılı Haziran Ayı’nda ABD’de yapılan DEİK toplantısına katıldığımda, daha ortada AKP’nin adı bile yoktu. Hayatımda ilk defa bu toplantı da Cüneyt Zapsu ile tanıştırıldım. ABD iş çevrelerince çok ilgi gören genç bir iş adamıydı. Bana refakat eden Büyükelçilik Ticaret Müşaviri S.A’ya kim bu delikanlı diye sordum. Bu arkadaş Kürt kökenli bir ticaret adamı. Türkiye’nin fındığını ABD’ye alivre olarak pazarlıyor. Burada Seven Eleven marketler zinciri var. Bir de Pensilvanya’ya yakın olduğu konuşuluyor demişti. Ayrıca Sayın Erdoğan ve Gül’ü ABD çevrelerine tanıtmaya çalışıyor. Yeni bir parti kurmaya çalışıyorlarmış diye ekledi. Ben Türkiye’ye döndüğümde, orada gördüklerimi anlatınca alay edenlerden biri halen kabinede, birisi de Milletvekili olarak Mecliste bulunmaktadır.
O tarihten bu güne kadar neredeyse çeyrek ömür geçti. Türkiye’deki rejimi dönüştürmek için ABD’nin desteği ile Cemaatle koalisyon kuranlar, kırıla döküle amaçlarına ulaşmışlardır. Ancak Türkiye yeni rejimi kabul etmemiştir. ABD çevreleri kendilerine verilen sözlerin tutulmadığını, artık bu yönetimin değişmesi gerektiğini söylerken, yumuşak geçiş imkanlarını araştırmaktadır. Son günlerde ABD'nin etkili dış politika dergilerinden Foreign Affairs'te bir makale yayımlanmıştır. Söz konusu makale Türkiye de görmezlikten gelinmiştir. Bu makale aşın piştiği mutfaktan çıktığı için dikkate alınmalıdır. Makalede Soner Cağaptay, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önümüzdeki seçimlerde kaybedeceği varsayımından yola çıkarak, Erdoğan'a yargılanmayacağına dair bir güvence verilmesini dile getirmektedir.
ABD işbirliği yaptığı aktörleri kullandıktan sonra, başkalarının eline terk etmemektedir. Harcanacağına karar verirse kendisi harcamaktadır. Makalenin yazarı Soner Çağaptay sıradan birisi değildir. ABD Dışişleri Bakanlığı Hariciye Enstitüsü’nün İleri Derecede Türkiye Araştırmaları yapan eski başkanıdır. Kendisine bir misyon yüklendiğini düşünüyorum. Cağaptay makalesinde Türk ordusunun, "Türkiye'nin en güvenilir kurumlarından biri" ve "Erdoğan destekçileri ile karşıtlarının kaynaştığı bir kurum" olduğunu öne sürmektedir. Ya gerçekten böyle, ya da dışarıdan böyle görülmektedir. Yazar, Türkiye de iktidar değişikliğinde barışçı bir geçiş sürecinin yaşanması için, Türk Ordusu’nun dengeleyici bir rol üstlenmesinden söz etmektedir. Makalede anket sonuçlarına dikkat çekilerek, Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde Sayın Erdoğan’ın Meral Akşener, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu karşısında kesin kaybedeceği vurgulanmaktadır.
ABD’nin Türkiye ve Türkiye gibi ülkeler üzerindeki politikalarını yakından bilen eski bir bürokrat olarak, nabız yokladıklarını düşünüyorum. Bu konunun tartışılmasını sağlamak için Türkiye siyasi muhalefetine, aba altından sopa göstermektedirler. Söz konusu yazıda, aksi takdirde Sayın Erdoğan ve yandaşlarının "6 Ocak ABD Kongre baskını tarzı" nda bir müdahale düzenlemelerinin gözden uzak tutulmaması gerektiği ifade edilmektedir. İktidarın bu önemli dergideki makaleyi görmezlikten gelmesi normaldir. Ancak muhalefetin buna bir tepki vermemesi, deve kuşu gibi başını kuma gömmesinden kaynaklanmaktadır. Aslında işlenen suçların hukuk önünde hesabının verilmesi gerekli görülmektedir. Bundan taviz vermek suça ortak olmak demektir. Yemeği yiyenlerin hesabı halka ödetmek için masada kavga çıkarmalarına fırsat verilmemelidir.
Rus politikacı Jirnoviski’nin bir sözü vardır. "günümüzde politika ve siyaset, ya size lağım çukurunu, ya cennette en güzel yeri, ya da küçük mutlulukları vermek için yapılsa da, sonunda sizi daha modern bir köle yapmak için, uluslararası bir sendromu size hediye olarak sunar. Nihayetinde dolara endeksli bir dünya politikası vardır. Hepsi birer kuklan politikacıların ipleri FED'in elindedir" demiştir. Dikkatle bakıldığı zaman tüm kurguların tepesinde efendilerine hizmet etmek için yetiştirilmiş politikacılar yer almaktadır. Uluslararası arenada iki büyük ekol bulunmaktadır. Türkiye gibi ülkeler de bu iki ekolün yetiştirdiği kişilerin seçilmesi zorunlu tutulmaktadır. Bunlar ‘’ABD Ekolü’’ ve ‘’İngiliz Ekolü’’ dür. Seçileceklerin bu şablonun dışında olması mümkün değildir. Boşuna demiyorlar, ‘’Türkiye’nin yönetimi Türklere bırakılacak kadar basit değildir.’’ Diye.
Hiç kimse çıkıp da bize Milli olma edebiyatı yapmasın. Kimin ne kadar Milli olduğunu yakından biliyoruz. İngiliz Ekolü yönetimlere Exeter Üniversitesi’nden yetişen politikacılarla müdahale etmektedir. Sayın Abdullah Gül bunların başında gelmektedir. Bu kurgunun temeli Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’a dayanmaktadır. ABD Ekolünde ise desteklenecek ekipler ‘’Brooklyn Enstitüsü’’nde yapılan çalışmaların sonuçlarına göre yapılmaktadır. Biz Türk Halkı olarak seçmiyoruz, bize seçtiriyorlar. İşin kötüsü biz bunun seçim olduğunu sanıyoruz. Gelecek seçimlerde kimi seçersek seçelim, yukarıda açıkladığım ekollerin önümüze koydukları adayları seçmek zorunda olacağız. Emin olun gerçekten Milli olanlara bir omuzluk yer bile vermezler. Asla şansları yoktur. Kimleri seçtiğimizi bilin istedim.