Necdet Topçuoğlu
Türk siyasi muhalefeti doğru sandığı yanlışlarının farkına varıp, bunlardan bir an önce dönmediği takdirde, Türk Demokrasisi bu dönemi ve geleceğini ebediyen kaybedecektir. Muhalefetin en temel yanlışı, rejim değişikliğinin farkında olmamasıdır. En yetkili ağızlar bu bir devlet krizidir demektedirler. Halbuki devlet yerinde durmaktadır. Devletin yönetim şeklinde bir kriz vardır ve bunun adı rejim krizidir. Diğer önemli bir yanlış, bu rejime tek adam rejimi muamelesi yapılmamasıdır. Tüm muhalefet partileri eleştirilerini, parti iktidarına yapıyormuş gibi yapmaktadırlar. İçinde bulunduğumuz sistem çok partili demokratik sistem değildir. Bu sistem, iki partinin işbirliği yaparak devleti ele geçirmesi ve diğer partileri yok saymasıdır.
Muhalefet halen Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni var zannetmektedir. Halen var gibi görünen Meclis, içi boşaltılmış, yetkileri elinden alınmış, 600 kişilik kalabalıktan oluşan şekli bir kurumdur. Meclisin görevleri Saraydaki Kurullar ve Ofisler tarafından yürütülmektedir. Bu dönem kaybedildiği takdirde, işlevsiz görülen Meclisin feshedilmesi gündeme gelecektir. Meclis artık Milli İradenin merkezi değildir. Rejim Milli İradeyi seçim sistemiyle bölmüştür. Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ayrı ayrı yapılmaktadır. Buna göre, Cumhurbaşkanı Milli İradeyi kendisinin temsil ettiğini düşünerek, her fırsatta Meclisi ikinci plana itmektedir. Buna rağmen Siyasi Partiler Meclis de, eski çok partili dönemin alışkanlıklarını sürdürmektedirler. Bunun içi boş çabalar olduğunun farkında değillerdir.
Bu Rejimde Anayasa sadece iktidar mensupları için vardır. Muhaliflerin anayasal hakları fiilen ellerinden alınmıştır. Hukuk haklının değil, gücü elinde bulunduranların hukukudur. Bu nedenle hukuki mücadele ile sonuç alınması mümkün değildir. Mücadele mutlaka siyaset alanında yapılarak, halkın siyaseten ikna edilmesi şeklinde olmalıdır. Halkı tutsak alan bu rejimi, ancak tüm muhalefetin güç birliği yaparak değiştirmesi mümkündür. Buna rağmen her parti çok partili sistem varmış gibi kendi partisel çalışmalarını yürütmektedirler. Her parti adeta birbirleriyle rekabet ederek, kendi oy oranlarını artırmaya çalışmaktadırlar. Bu durum çok yanlış bir uygulamadır.
Devlet yönetiminin tekrar Parlamenter rejime döndürülmesi için, altı siyasi partinin yürütmekte olduğu çalışmalar halen sonuca ulaşmamıştır. Sanki bilimsel bir araştırma yapmaktadırlar. Burada üzerinde anlaşılması gereken, rejimin değiştirilmesi için, asgari müştereklerde birleşerek altı partinin tek parti gibi çalışmasını sağlamaktır. HDP dışarıda tutulduğu takdirde Cumhur ve Millet ittifaklarının oy oranları birbirine yakın görünmektedir. Buradan bir sonuç alınamayacağı görülmelidir. Bu noktada HDP’nin kendi politikaları açısından tutarlı bir yol izlediğini söylemek mümkündür. Uygun aday olması halinde Cumhurbaşkanlığı seçiminde Millet İttifakına destek vereceklerini, Milletvekili seçimlerinde ise ayrı hareket edeceklerini açıklamışlardır. Bunun anlamı, Cumhurbaşkanlığını Millet İttifakı almış olsa bile, Meclis de anahtar partinin HDP olacağı anlaşılmaktadır. Bunu görmemek için kör, duymamak için sağır olmak gerekir. Bu görülmez ise Gelecekte Meclis HDP’ye muhtaç hale gelecektir.
Muhalefet halen Sayın Erdoğan’ın bir sembol, perde gerisinde siyasal İslamcılar, cemaatler, mafya, menfaatçiler ve bir avuç oligarşiden oluşan koalisyonun olduğunun farkında değildir. Kararlar bu koalisyon tarafından alınmakta ve Sayın Cumhurbaşkanı tarafından uygulamaya konulmaktadır. Gizli koalisyonun bütün temsilcileri saraydaki Kurullar ve Ofislerde etkili görevlerde bulunmaktadırlar. Devlet yönetilmemektedir, devlet ele geçirilmiştir. Son günlerde muhalefete karşı devlet gücünün kullanılacağı ifade edilmektedir. Muhalifler sokağa dökülmesi için adeta tahrik edilmektedir. İzlenen ekonomik politikalarla halk gittikçe yoksullaştırılmakta adeta sabrı sınanmaktadır. Ekonominin kur, faiz kıskacında sıkışmasından dolayı gelecekte kıtlık ve hiper enflasyon tehlikesi görülmektedir.
Muhalefetin sandık güvenliğinden söz etmesi, seçim konusunda büyük resmi göremediğinin bir işaretidir. Esas olan seçim güvenliğidir. Seçim iktidarın istediği şartlarda yapılırsa sandıktan da onların istediği sonucun çıkması kaçınılmazdır. Yapılması gereken, seçimin baştan sona güvenliğinin sağlanması ve sonuçta sandıklara İstanbul seçimlerinde olduğu gibi sahip çıkılmasıdır. Yüksek seçim Kurulunun Karaları, seçim sisteminin değiştirilmesi, seçmen kütüklerinin hazırlanması, oy pusulası ve zarfların basılması, parmak boyası, sandık kurullarının oluşturulması ve sandık görevlilerine kumpas kurulması, sandık sonuçlarına devleti ele geçiren güçler tarafından el konulması seçim güvenliğini tehdit eden unsurlardır. Bunların tedbirleri bütün muhalefetin kuracağı ‘’Ortak Komisyon’’ tarafından alınmalıdır. Ortak güç caydırıcı olacaktır.
Muhalefetin şu gerçeği anlaması zorunludur. Yapılacak olan seçim mi, yoksa rejim değişikliğimi, buna karar verilmesi gerekmektedir. Seçim ise partilerin rejimi kabul ettikleri anlaşılmakta olup, ayrı ayrı mücadele vermeleri normaldir. Yok, eğer rejimi değiştirmek ise, partisel çalışmaların hiçbir önemi yoktur. Bütün partiler asgari müşterekte birleşip, tek parti gibi çalışmak zorundadırlar. Bunun için ivedilikle bir ‘’Koordinasyon Merkezi’’ kurulmalıdır. Muhalefet liderlerinin dışında belirlenecek Cumhurbaşkanı adayı, ya Ekmelettin, ya da Muharrem ince modeli olacaktır. Her ikisinin de başarısız olduğu görülmüştür. Aday tespitinin gecikmesi, adaylıkta adı geçenlerin taraftarlarını keskinleştirmektedir. Sonra bunların kısa zamanda birleştirilmesinin çok zor olacağı düşünülmelidir. Aday değilim demesine rağmen, Sayın Akşener halen en güçlü doğal adaylardan birisi olarak görülmektedir.
Daha fazla geç kalmadan altı siyasi parti bir an önce asgari müşterekte birleşmeli, tek parti gibi hareket etmeye başlamalıdır. Bir an önce ortak yürütme komisyonunu kurulmalı, herkesten oy alabilecek bir Genel Başkanın adaylığı üzerinde anlaşılmalı, küçük büyük demeden bütün muhalefeti bir araya toplamaya çalışılmalıdır. Cumhurbaşkanı adayı konusunda asla risk alınmamalıdır. Son şans noktasında risk alanları tarih asla affetmeyecektir. Milletvekilliği konusunda Genel Başkanların kullanacağı sınırlı kontenjanlar dışında, bütün adaylar ittifakın ortak adayları olarak tespit edilmeli ve oylar ziyan edilmemelidir. Gelecekte Cumhurbaşkanı kadar Meclis çoğunluğu da büyük önem taşımaktadır. Matematik hesaplar üzerine kurulmayan bir hareketin başarılı olması mümkün değildir.
Millet ittifakı genişletilerek ‘’Demokrasi İttifakı’’ şekline dönüştürülmelidir. Paydaşlar arasında devlet işleri paylaşılmalıdır. Partilerin sorumluluk alanları açıkça tespit edilmelidir. Söz konusu ittifak, başta ekonomi, işsizlik, adalet, eğitim, tarım, dış politika, savunma, sosyal yardımlar konularındaki alternatif çözüm politikalarını teker teker halka açıklamalıdır. İlk bir ay içinde yürürlüğe konulacak kararnameler hazırlanmalı, Başta Merkez Bankası Başkanı, TÜİK Başkanı, MİT Başkanı, HSYK Başkanı, Bakan Yardımcıları, Emniyet Genel Müdürü gibi kilit noktalarda bulunan bürokratların paydaşlar arasında anlaşarak, acilen değiştirileceği halka anlatılmalıdır. Bürokratik yönetimin devralınması için bütün kararnameli bürokratların ilk bir ay içinde değiştirilmesi için listeler paydaşlar arasında hazırlanmalı ve kararnameler hazır bekletilmelidir. Bunlar şimdiden ‘’Demokrasi İttifakı’’nın paydaşları arasında görüşülüp karara bağlanmaz ise sonradan tartışma çıkması kaçınılmazdır. Bunlar geçmişin tecrübeleriyle sabittir. Hiçbir partinin görevi, bir başka partiyi, ya da partileri iktidar yapmak değildir. Bu bilinç ve sorumluluk duygusu ile hareket edilmelidir.