Necdet Topçuoğlu
Toplumları istedikleri gibi aldatarak yönetmek isteyenler, önce toplumu bir görüş ve düşünce ekseni etrafında harekete geçirirler. Buna “manipülasyon” diyoruz. Bir süre sonra bu insanları belleksiz köleler haline getirerek mankurtlaştırırlar. Bu durum Manipülasyon’un toplumda yaratacağı muhtemel problemlerden birisidir. Toplum Mühendisliği, hükümetler veya özel gruplar tarafından toplumun geniş bir kesiminin tavır ve sosyal davranışları üzerinde etkide bulunan çabalar olup, siyaset biliminde kullanılan bir kavramdır. Toplum mühendisliğinin politika alanındaki karşıtı ise politik mühendisliktir. Her ikisi de siyaset kurumları tarafından kullanılmaktadır.
Tarihte Toplum Mühendisliği siyasi amaçlarla kullanıldığında çok tehlikeli sonuçlara sebep olmuştur. Toplumun yanlış bilgilendirilerek olumsuz eylemlere yönlendirilmesi sebebiyle kitlesel ölümler ortaya çıkmıştır. Nitekim Nazi yönetimi altındaki Almanya’da Joseph Göbbels veya Çin de Mao Toplum Mühendisliğini çok iyi kullanmış Milyonlarca insan hayali amaçlar uğruna hayatlarını kaybetmişlerdir. Bir ülkede Toplum Mühendisliği insanların etki altında kalarak yanlış yönelimlere veya eylemlere kalkışması şeklinde de gelişebilir. Gerçeği anladıklarında ise iş işten geçmiş olur. Geçmiş yıllarda Türkiye de meydana gelen öğrenci olaylarının taraflarıyla zaman zaman karşılaşıyorum. Her iki taraf da kandırıldıklarını, gençliği birbirine kırdırdıklarından söz etmektedirler.
Tarihimizde ilginç Toplum Mühendisliği örnekleri mevcuttur. Mondros Mütarekesi ile düşmana istediği yeri işgal edebilme imkânı verilmişken, bu anlaşma Başbakan İzzet Paşa tarafından adeta bir zafer gibi açıklanmıştır. O zaman Yıldırım Orduları Gurup Komutanı olarak Adana’da bulunun Mustafa Kemal Paşa dışında hiçbir komutan itiraz bile etmemiştir. Mustafa Kemal günlerce telsizin başında itirazlarını ve anlaşmayı kabul etmediğini açıkça ilan etmiştir. Netice de görevden alınarak İstanbul’a çağrılmıştır. Aslında Milli mücadele için kırılma noktası burada başlamıştır.
Yunan kuvvetleri Batı Anadolu da mezalime devam ederken, bu kuvvetlerin adı “İslam Kuvvetleri”ydi. Osmanlı hükümetinin 3 milyon lira gibi devasa bir ödenek ayırarak, Batı Anadolu’ya gönderdiği “Heyet-i Nasiha” adı verilen işbirlikçi tayfası, Yunan’dan önce illerimizi geziyor, insanların direncini kırmak için elinden geleni yapıyor, arkasından Yunan o ilimizi hiçbir direnç ile karşılaşmadan işgal ediyordu. Bundan sonra da akla hayale gelmeyecek her türlü vahşeti sergilemeye devam ediyordu. Bu durum bize daha o yıllarda bile savaşın sadece silahlar ile yapılmadığını, Toplum Mühendisliğinin de psikolojik harp şekli olarak kullanıldığını göstermektedir.
Kurtuluş Savası sırasında, İngiltere başta olmak üzere Batılı ülkelerin “Şark Meselesi” adını verdikleri “Türksüz Anadolu” projesi daha sonraları “Toplum Mühendisliği” adı verilen çalışmalarla birlikte yürütülmüştür. Diğer yandan Türk Halkının direnç göstermesi önlenmiş, ve düşman işgaline kolaylık sağlanmıştır. Düşman işgaline direnç gösterme ihtimali olanlar ise bir takım iftiralarla tutuklanmıştır. Ziya Gökalp Malta’ya sürülmüş, Kaymakam Kemal Bey gibiler Bekirağa bölüğüne veya çeşitli hapishanelere kapatılmıştır. Gerçeği gören insanlarımızın meydana getirdiği Kuvay-ı Milliye ve diğer direniş hareketlerine karşı halk, “Din maskeli hainlerin tesiriyle” kışkırtılmıştır. Bütün bunlar dikkate alındığında, o yıllarda eğitim seviyesi oldukça düşük olan Anadolu halkının vermiş olduğu mücadele daha büyük önem kazanmaktadır.
İslam maskeli faaliyetler tarihin her döneminde de yaşanmıştır. Özellikle Kanuni Sultan Süleyman ve 4.Murat döneminde artış göstermişse de tüm tarikat üyeleri toplanarak toptan idam edilmiştir. 170 yıl önce devletin güçsüzlüğünden, yönetenlerin zaaflarından istifade ile İngilizler tarafından onlarca tarikat kurdurulmuştur. Bu kuruluşlar sırasında özellikle Sabatay Sevi’nin Müridi olan Dönmelerden istifade edilmiştir. Bu gün de tarikatların İngiliz ve İsrail kontrolünde oldukları basın organlarında yer almaktadır. Türkiye’nin düşmanları her dönemde istedikleri işbirlikçileri bulmakta sıkıntı çekmemişlerdir.
Tarikat ve Cemaatlerin yabancıların kontrolünde olması oldukça tehlikeli bir durumdur. Bu gün gün "İslamcılık" veya "ümmetçilik" maskesi altında dayatılan, İslam anlayışı Türk Düşmanlığı amacıyla yapılmakta ve "Türksüz Anadolu’’ hedefi güdülmektedir. Halkımız algı yönetimi altında olduğundan, karşı karşıya kalınan ihaneti anlamamaktadır. İslamcı / Ümmetçi tüm faaliyetler, ister Siyasi parti, ister dernek ve vakıf halinde, isterlerse cemaat ve tarikat görüntüsü altında faaliyet göstersinler hepsinin amacı bir olup, Türk çocuklarını milletine ve ahlaki değerlerine düşman etmektir. Gençliği bu konularda bilgilendirmek hepimizin vazgeçilmez görevidir.
Bu kirli oluşumlar ve bunların temsil ettiği sermaye, halen Tv, gazete gibi insan ruhuna tesir eden yayın organları başta olmak üzere, ülke nüfusunun yarıya yakınını yönlendirmektedir. Tüm bu işler “Algı yönetimi” adı altında yürütülmektedir. Algı yönetimi, toplum mühendisliğinin bir adım ötesidir. Algı yönetimi, mevcut bir düşüncenin insanların bilincine ve bilinçaltına empoze edilerek kabul ettirilmesidir. Algı yönetiminin amacı, insanların, devlet ve toplulukların algılarını belli bir yöne kanalize etmektir. Eldeki bilgi ve duygular vasıtasıyla kitlelerin duyularını ya değiştirmek, ya da var olan durumu olduğundan farklı göstermektir.
Olguları yönetmekte başarılı olamayanlar, insan ruhuna tesir eden tüm basın ve yayın organlarını en etkin biçimde kullanarak, insanların zihinlerini yönetmektedirler. Bu yöntemin etkisiz hale getirilmesi için basın ve yayın kanallarından doğruların insanlara anlatılması zorunludur. Algı yönetiminin eğitimli ve sorgulayan toplumlarda etkili olma ihtimali zayıftır. Bu nedenle olumsuz algıları önlemenin en etkili yolu, toplumun eğitim seviyesini yükseltmektir. Eğitimli bir toplum oluşturulması bir süreç meselesidir. Kolay olmadığı gibi uzun zaman gerektirmektedir.
Toplum Mühendisliği ve Algı Yönetimi kavramlarını anladıktan sonra, Türkiye’nin son yıllarda içinde bulunduğu durumu daha gerçekçi değerlendirme şansımız bulunmaktadır. Toplum Mühendisliğine karşı, Politik Mühendislik ile, Algı Yönetimine karşı olgulardan hareket ederek karşı konulmalıdır. Son günlerde Merkez Bankasının politika faiz oranında yaptığı indirimin, döviz kurlarının aşırı yükselmesine sebep olması, İktidar tarafından yeni bir Kurtuluş savaşı olarak tanımlanmıştır. Bu bir algı yönetimidir. Bu durum karşısında politik mühendislik geliştirilmelidir.
İstanbul da meydana gelen kar fırtınası bahane edilerek, Sayın Ekrem İmamoğlu’nun İngiltere Büyükelçisi ile yemek yemesi üzerinden bir algı oluşturulmuştur. Burada Sayın İmamoğlu olayın merkezine konulmuştur. Halbuki olayın merkezine konulması gereken, diplomatik dokunulmazlığı bulunan İngiltere Büyükelçisidir. Büyükelçinin de içinde bulunduğu araçların mobese kayıtları ile izlenmesi ve basına sızdırılması bir skandaldır. Muhalefet bu konuda politik mühendislik geliştirememiştir.
İktidar Bloku, Sanatçı Sezen Aksu’nun Beş yıl önce söylediği bir şarkının sözleri ile Dine, Gazeteci Sedef Kabaş’ın bir Çerkez Atasözünü kullanarak Sayın Cumhurbaşkanı’na hakaret ettikleri gerekçesiyle bir algı oluşturmuştur. Muhalefet bu konuda şahısları yalnız bırakmıştır. Muhalefetin algı operasyonlarına karşı, parçalı ve duyarsız duruşu, iktidarın toplum üzerinde baskı uygulamasını kolaylaştırmaktadır. Sadece İktidar Blokunun başarısızlığı ve yolsuzluk belgeleri üzerinden sonuç alınması mümkün değildir. Muhalefetin acilen toparlanması zorunludur.