Necdet Topçuoğlu
Kurtuluş savaşında Türk Milleti varını yoğunu ortaya koymuştur. Sakarya Savaşına çok sayıda devlet memuru katıldığı için, bu savaşa yedek subaylar savaşı denilmiştir. Hatta Tıp Fakültesi son sınıf öğrencileri savaşa katılıp şehit oldukları için, o yıl Tıp Fakültesi mezun verememiştir. Ülkenin geleceği olan gençler savaş meydanlarında şehit olurken, medreselerdeki genç mollalar savaştan muaf tutulmuşlardır. Üst düzey komutanlar bu durumdan rahatsız olduklarını ifade etmişlerdir. Ayrıca medreselerin bulundukları yerlerin köylülerin elinden zor kullanarak alındığı bilinmektedir. Mustafa Kemal Atatürk bu durumdan haberdar olunca çok sinirlenmiş ve gerçeği anlamak için bazı medreseleri yerinde görmeye gitmiştir.
Mustafa Kemal Paşa kendisine refakat eden heyetle birlikte iki medreseye uğramıştır. Ziyareti önceden haber alan mollalar medrese avlusunda toplanarak Paşayı beklemeye başlamışlardır. Bakıldığında hepsi sağlıklı, kanlı, canlı delikanlılar olduğu görülmektedir. Genç mollaların başında geniş cübbeli, beyaz sarıklı hocalar, yerlere kadar eğilerek Mustafa Kemal Paşa'yı selamlamışlardır. Hocaların en nüfuzlu olanı söz alarak, Mustafa Kemal Paşa'dan medrese sayısının artırılmasını istemiştir. Bu zat, ayrıca medrese öğrencilerinin askere alınmamaları gerektiğini ifade etmiştir. Bu istekleri sabırlı bir şekilde dinleyen Paşa, medrese öğrencilerinin askere alınmaması talep edilince çok sinirlenmiş ve yüksek sesle şöyle hitap etmiştir.
‘’Ne o, yoksa sizin için medrese, Yunanlıları mağlup etmekten, halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerlidir? Millet kan içinde yüzerken, halkın en iyi çocukları cephelerde dövüşür, yurt için canlarını feda ederken, siz burada genç, sapasağlam delikanlıları besiye çekmişsiniz. Bu asalakların askere alınmaları için hemen yarın emir vereceğim’’ demiştir. Hocalar heyette bulunan yabancıların önünde azarlandıkları için öfkelenmişler ama belli etmemeye çalışmışlardır. Dini kullanarak halkın sırtından geçinen bu insanlar alışık olmadıkları bir durumla karşı karşıya kalmışlar, ancak seslerini çıkaramamışlardır. Mustafa Kemal Paşa yanındakilere dönerek, durum anlaşılmıştır. Burada yapılacak bir işimiz kalmamıştır. Haydin dönüyoruz diyerek, medrese mensuplarını isteksizce selamlamış ve ayrılmışlardır.
Mustafa Kemal Paşa’nın sinirleri uzun süre yatışmamıştır. ‘’Savaş sona erince onlarla daha ciddi konuşacağım. Her şeyden önce onları malî dayanaklarından, vakıflardan, yoksun bırakacağım. Yurt topraklarının büyük bir parçası, nerede ise üçte ikisi, belki de daha çoğu vakıftır. Bu topraklar mollaların yaşama kaynaklarıdır. Bunların çoğu köylülerin elinden alınmış topraklardır. Buna son vereceğiz. Bir de utanmadan hükümetten yardım istiyorlar.’’ Demiştir. O yıllarda Anadolu topraklarında, sağlam delikanlıları askerden kaçıran 17 bin medrese bulunduğu söylenmektedir. Bu sayı neredeyse bir kolordunun sayısına eşit bulunmaktadır. Mustafa Kemal Paşa’nın sağlıklı medrese gençlerinin askere alınması konusunda vermiş olduğu emir, takdirle karşılanmıştır.
Kurtuluş Savaşı kazanılıp, Cumhuriyet kurulduktan sonra, Atatürk hızla her alanda devrimlerin yapılmasını gerçekleştirmiştir. Ancak devrimleri yaşatacak bir nesil yetişemeden Ulu Önder 57 yaşında vefat etmiştir. Atatürk’ün vefatından sonra devrimler sulandırılmış, atılan olumlu adımlar geri dönmeye başlamıştır. Kapatılan tekke ve zaviyelerin yerini, cemaat ve tarikatlar almıştır. Hiçbir üretimde bulunmadan sadece din istismarı ile holdingleşen cemaatler mevcuttur. Ekonomik temeli olmayan hiçbir yapı ayakta kalamaz. Bunu çok iyi bilen cemaat çevreleri her iktidar döneminde örgütlü güçlerini ekonomik imkanlar elde etmek için kullanmışlardır. Durum gittikçe derinleşerek beka sorunu haline gelmektedir.
Siyaset Kurumu oy kaygısı sebebiyle bu konuda sesini çıkaramamaktadır. Kapatılmalarının çözüm olmadığı görülmüştür. Ancak devlet kadrolarının cemaatlerden arındırılması zorunludur. İktidar ortakları elbirliği ile devlet kadrolarında farklı cemaatlere alan açmaktadırlar. Muhalefetin ise, kervanı Kırk Haramilerden kurtaran pehlivan gibi uykusu derindir. Bir türlü uyanmamaktadır. Aynı sosyal tabandan beslenen siyasi partilerin cemaat ve tarikatlar konusunda kesin tavır almaları mümkün görülmemektedir. Çözümü dinin doğru öğrenilmesinde aramak en akılcı yol olarak görünmektedir. Tarikat ve cemaatlerin yorumlarının din olmadığı insanlara anlatılmalıdır. Bunun yapılması için her aydın yurttaşa görev düşmektedir. Son günlerde bir sanatçının şarkısı bahane edilerek hilafet söylemi dillendirilmektedir. Bu bir nabız yoklamasıdır. Aklımızın bir köşesinde bulunmalıdır. Doğrular korkusuzca Millete anlatılmalıdır.
Kaynak:
Rusya Büyükelçisi S. Aralov’un anıları, askeri ataşe K. Zvonarev ve Azerbaycan Büyükelçisi I. Abilov, 23 Mart 1922