Dünyada yaşayan insan nüfusu ve buna bağlı olarak hayvan sayısı çok artmıştır. Artan nüfusun taleplerinin karşılanması için yapılan yatırımlar sonucunda atmosfere çok çeşitli gazlar salınmaktadır. Gaz emisyonlarının neden olduğu düşünülen sera etkisinin sonucunda, Dünya üzerinde yıl boyunca kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklıklarda görülen artışa, küresel ısınma adı verilmektedir. Bu gaz emisyonlarına insan ve hayvanların salmış oldukları, metan ve karbondioksit gazları da olumsuz etki yapmaktadır.
Bilim insanları, küresel ısınmanın iklim değişikliklerine neden olduğunu ifade etmektedirler. Bu iklim değişikleri kuraklık, çölleşme, yağışlardaki dengesizlik ve sapmalar, su baskınları, tayfun, fırtına, hortum gibi meteorolojik olaylar şeklinde kendisini göstermektedir. Söz konusu meteorolojik olaylar normalin dışında seyretmektedir. Dünyanın birçok yerinde kuraklık ve çölleşme görülürken, yaz ortasında çöllere kar yağmaktadır. Yağmurlar ya dolu şeklinde, ya da aşırı derecede yağarak sel ve taşkınlara neden olmaktadır.
Dün Orta ve Doğu Karadeniz Bölgelerinde görülen aşırı yağışlar, Samsun’dan başlamış, Ordu’da sel seviyesine ulaşmış, Giresun ve Rize’de ise afete dönüşmüştür. Bu afetler ne ilktir, nede son olacaktır. Küresel ısınma önlenmedikçe, daha da yıkıcı afetler ile karşılaşmamız kaçınılmazdır. Bize ve bizi yönetenlere düşen, bu afetlerde meydana gelecek can ve mal kayıplarını en aza indirmeyi sağlayacak önlemlerin alınmasıdır. Dün yağan yağmurun metre kareye 135 Kg olduğu söylenmektedir. Aslında miktarı çok olmamakla birlikte, çok kısa sürede yağdığı için sele dönüşmüştür.
Yıllardan bu yana aklı eren herkes, Kara Deniz Sahil Yolunun yanlış yapıldığını, bölgede aşırı sayıda yapılan HES’lerin doğaya zarar vereceğini dile getirmişlerdir. Doğa asla alacağını bırakmamaktadır. Kendisine yapılan yanlışların bedelini ödetmektedir. Biz bölge halkı olarak, yapılan bu yanlışların bedelini canımızla ve malımızla ödüyoruz. Karadeniz sahil Yolu dağlardan akan suların önünde bent oluşturarak suların denize ulaşmasına engel olmaktadır. HES inşaatları ise dere yataklarını tahrip ettiği için, suların akış rejimleri bozulmuştur.
Bölgede irili ufaklı 120 bin adet dere olduğu ifade edilmektedir. Geçmiş yıllardaki görevim nedeniyle bölgenin arazi yapısını karış karış biliyorum. Sel ve taşkınların önlenmesi adına, ne yerleşim yerlerinde, nede dere yataklarında alınmış hiçbir tedbir bulunmamaktadır. Bakanların dere yatağına ev yapmayınız demesi, sorumlulukla bağdaşan bir ifade değildir. Hükumet olmak, hükmetmek demektir, yaptırmayacaksınız. İktidar olmak, muktedir olmak demektir, tedbirleri alacaksınız. Bunları yapamıyorsanız, durumunuzu gözden geçirmeniz gerekir.
Bu afetin sonrasında can ve mal kayıplarımız olmuştur. Bunun üstüne yazı yazmanın da bir sorumluluğu vardır. Duyguların hassas olduğu zamanlarda kalemin adaletini, ahlakını ve vicdanını iyi ayarlamak gerekir. Bu sebeple eleştiriden ziyade bilimin ışığında düşündüğüm çözüm önerilerini yazmak istiyorum.
Karadeniz Sahil Yolunun birçok yerinden, taşkın sularının denize birikme yapmadan ulaşması için yeni su geçişleri yapılmalıdır. Engebeli arazide bulunan çok sayıdaki küçük su yatağından akan suların, tek ana su yatağında toplanması önlenmelidir. Dikkat edilirse taşkınlar, taşınan su yükünün arttığı ana dere yataklarında meydana gelmektedir. Bu dere yataklarının sağına ve soluna, taşkın zamanlarında su yükünün azaltılmasını sağlayacak yedek kanallar yapılmalıdır. Dere yataklarında suyun akışını engelleyerek, baraj oluşmasına neden olacak bitki örtüsü ve malzemeye izin verilmemelidir. Genellikle yıkıcı sel ve taşkınların bu sebeple meydana geldiği görülmektedir. Su yatağı temelini bozacak, kıyı oyulmalarına sebep olacak kum ve çakıl ocaklarının açılmasına müsaade edilmemelidir.
Dere yataklarına bina yapılmasına ruhsat verilmemeli, yapılmış olanların yıkılması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Mühendislik bir hesap işidir. Sel ve taşkın simülasyonları yapılarak, su yataklarındaki akışa engel olacak bütün engeller temizlenmelidir. Dere kenarına çadır kurulmasına, fındık harmanı yapılmasına müsaade edilmemelidir. Yerleşim yerlerinden geçen derelerin, su yükünün azaltılması için, mutlaka yedek tahliye kanalları yapılmalıdır.
Sel ve taşkın riski bulunan bölgelerde, gereken önlemler alınmadan kontrolsüz yapılaşma ve kentleşmeye izin verilmemelidir. Bütün Akarsu Havzalarının, taşkın frekans analizleri yapılarak tehlike sınırları belirlenmelidir. Akarsu yataklarının doğal dengesi bozulmamalı, akış kesitleri değiştirilip daraltılmamalıdır. Ülkemizde, sel ve taşkın afetleri ile ilgili istatistiki değerler ve envanter çalışmaları oldukça sınırlıdır. Sel ve taşkınların, envanter çalışmaları yapılarak, bilimsel ve sağlıklı veri tabanları oluşturulmalıdır. Bu bilgilerin sel ve taşkın afetine karşı tedbir alınması konusunda gerekli olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’de Afet Yönetim Sistemi yeniden yapılandırılmalı ve Çağdaş Afet Yönetimi Sistemine göre düzenlenmelidir. Kamu yararını sağlamak, doğal afet zararlarını gidermek için Sigortacılık Sistemi geliştirilmelidir. İnsanoğlu yaşadığı evrenin ekolojik dengesini, tüm canlıların yaşama haklarını korumak zorundadır. Hiç birimizin afet kaderdir deyip, sorumluluktan kaçma lüksü yoktur. Gelişmiş ülkeler bilimin gösterdiği yolda hangi tedbirleri alıyorsa, bizim de aynı tedbirleri almamız zorunludur.