Kurban Bayramı, yılda iki defa kutladığımız iki dini bayramımızdan bir tanesidir. Benim çocukluğumda, rahmetli babaannem bu bayrama ‘’Hacılar Bayramı’’ derdi. Şimdi düşündüğüm zaman, babaannemin okuryazarlığı yoktu. Hep merak ediyorum acaba bu ‘’Hacılar Bayramı’’ söylemini nereden duymuştu. Çünkü bana bu söylem oldukça mantıklı ve anlamlı gelmektedir.
Kurban kesmek, geleneksel fıkha göre sünnet veya vacip bir İbadettir denilmektedir. Üzerinde fikir birliğine varılan nokta, kurban kesmenin farz olmadığı şeklindedir. İkinci olarak, kurban kesmek varlıklı olan kişilere düşmektedir. Yani bir kişinin kurban sünnetini yerine getirebilmesi için mali durumunun zekat verecek, hacca gidecek kadar iyi olması gerekmektedir.
Kurban Bayramı, Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail'i Allah’a kurban etmek istemesi ve Hz. İsmail'in buna razı olması, sonunda Allah'a karşı gösterilen büyük sadakatin karşılığı olarak hayvan kurban edilmesinin hâtırasını taşımaktadır. Bütün inanalar bu anlamlı günlerde kurban keserek, bu iki peygamberin Allah'a karşı vermiş oldukları başarılı imtihanın sevincini bayram olarak kutlamaktadırlar.
Kurbanın ve haccın dini yönünü bu konunun uzmanları gerektiği gibi açıklayabilirler. Benim burada anlatmak istediğim, konunun sosyolojik yönü ve uygulamada görülen aksaklıklardır. Benim kuşağımın insanları hemen hemen her bayramda, nerede o eski bayramlar diye, eski günlere özlem duymaktadırlar. Aslında bayramlar hep aynı bayramlardır. Aslında değişen insanlardır. Eski bayramlarda yaşadığımız duygular ve yaşanan sosyal olaylar farklıydı. Özlenen o duygular ve yaşanan olaylardır.
Eski yıllar, aile bağlarının, akrabalık ilişkilerinin güçlü olduğu yıllardı. Bayram vesilesiyle yapılan ziyaretler keyif veriyordu. Ekonomik şartlar yetersiz olduğundan, güzel giysiler bayramlarda alınır, en güzel yiyecekler bayramlar için hazırlanırdı. Aileler kalabalık yaşamaktan rahatsız olmazlardı. Ekonomik şartların iyileşmesi bireyselliği teşvik etmiştir. Eskiden sadece bayramlarda yenilebilen yiyecekler, her zaman yenilebilir hale gelmiştir. Modaya uygun giyecekler istenildiği zaman alınabilmektedir. Bu nedenle yaşam sıradanlaşmıştır. İnsanların yaşamında her gün bayram günü gibi olursa, bayramın ayrıcalığı ortadan kalkmaktadır. Demek ki ekonomik koşulların değiştirdiği insanlar değişmeyen eski bayramları özlemektedirler.
Türkiye’de her yıl Kurban Bayramında bir milyon büyük, dört milyon küçükbaş hayvan kesilmektedir. Ülkede bir yıl da tüketilen etin %30’u bir günde piyasaya girmektedir. Kurban olayına et, deri ve sakatat olarak bakılması, aslında dini olan bu ritüeli ekonomik boyuta taşımıştır. Bu yaklaşım herkesin kurban kesmesi farzdır gibi algılanmaktadır. İşin içine maddi çıkarlar girince, ahlaki değerler dejenerasyona uğramıştır. Vekaleten kurban kestirmek usül haline gelmiş, sonunda bu usül yolsuzluğa dönüşmüştür. Maalesef bende Mehmetçik vakfına kurban parası yatırarak mağdur olan yurttaşlardan birisiyim. Parası alınan kurban kesilmemiştir.
Özellikle büyük kentlerde kurban meselesi, kurbanlık alımından başlamak üzere, kesilinceye kadar bir çileye dönüşmektedir. Kurban kesenler için meydana gelen bu çile, kurbanlıklar için işkenceye dönüşmektedir. Bu durum her yıl daha kötüye gitmesine rağmen, bir türlü çözüm arayışına gidilmemektedir. Sokaklarda kaçan hayvan, hastane acil servislerinde yaralı acemi kasap, yollarda trafik kazası görüntüleri hiç değişmemektedir. Bu durum medya aracılığı ile Türkiye’nin tanıtımına olumsuz yansımaktadır. Dünya önünde hayvan haklarına saygı duymayan, barbar bir Millet olarak algılanmamıza neden olmaktadır.
Her şeyden önce bayramlarda büyük kentlerden, Anadolu’ya kendi özel araçları ile gitmek isteyen yurttaşlara tek, çift plakası uygulaması getirilerek, trafik yoğunluğu %50 oranında azaltılmalıdır. Büyük kentlerde kurbanlık satışları kısmen kontrol altına alınmıştır. Ancak kesim yerleri, hijyen kuralları ve kasap sağlığı ve güvenliği konusunda eksiklikler devam etmektedir.
Bilindiği gibi her mahalle ve köy de cami bulunmaktadır. Bu camilere yakın alanlarda Belediyelerin kontrolünde kesimhane kurulması için, köy ve mahalle muhtarlarına görev verilmelidir. Uygun mekanların bulunması konusunda kent merkezlerinde sıkıntı yaşanması mümkündür. Ancak kırsal kesimde bu uygulamanın başlatılması oldukça kolaydır. Kesimhane sahasının kurban bayramı dışında farklı hizmetler için kullanılması da söz konusudur.
Köy ve mahalle muhtarları, kurban kesimlerinin organizasyonu, ehliyetli kasapların temin edilmesi, hijyen ve güvenliğin sağlanması konusunda yetkilendirilmeli, muhtarlıklara belediyeler tarafından gerekli destekler sağlanmalıdır. Kesimhanelerin kapasitesine göre, kurban kesecek yurttaşlara sıra verilmesi dört günlük bayram süresine yayılmalıdır. Kurbanlardan çıkan kelle, deri ve sakatatların dağıtımı, kesim ile ilgili gelir ve giderlerin muhtarlıklar tarafından sevk ve idare edilmesi gerekli görülmektedir.
Bu vesile ile tüm dostlarımın Kurban Bayramını en iyi dileklerimle kutlar, huzur, sağlık ve mutluluklar dilerim. Bayramın sorunlarını, bayramdan bayrama konuşup, sonra rafa kaldırmamak gerekir. Çözülemeyecek sorun yoktur. Çözülmek istenmeyen sorunlar vardır. Önemli olan çözümlerde akıl ve bilimi ön planda tutmak gerekir.