Necdet TOPÇUOĞLU
İnsanlar sosyal varlıklardır. Davranış biçimlerini psikolojik, sosyolojik ve ekonomik olarak yorumlamak mümkündür. Köyden kente göçü incelediğimiz zaman bu üç bilimsel yaklaşımın da etkili olduğunu görmekteyiz. Son yıllarda özellikle görsel medya ve digital teknoloji gençlerin yaşam tercihlerini çok etkilemiştir. Yeni nesil gençlerin çoğunluğu ebeveynleri gibi düşünmemektedir. Ufku genişleyen, yaşamdan beklentileri değişen gençler, köydeki dar çevre içinde sıkılmaktadırlar. Yalnızlık psikolojilerini bozmaktadır. Kentsel yaşamda kalabalıklar içinde yaşamayı tercih etmektedirler.
Hemen hemen bütün aileler çocuklarının eğitimini ön planda tutmaktadırlar. Özellikle taşımalı eğitim sisteminden sonra birçok köy okulu kapanmıştır. Bu durum sosyolojik değişimi de beraberinde getirmiştir. Karadeniz Bölgesinde aileler yaz mevsiminde okullar tatil olunca köylerine taşınmaktadır. Yaz mevsimi süresince fındığı ile ilgilenmektedir. Sonbahar mevsimi bittikten sonra da okullar açılınca tekrar şehre dönmektedirler.
İnsanlar çok eski yıllarda parasızlıktan ilçe ve kent merkezlerine gitmekten çekinirlerdi. İşte bu durumu ekonomik yoksulluğun getirdiği psikolojik olgu olarak değerlendirmek mümkündür. Artık birçok ailenin gelir seviyesi ortalamanın üstünde olduğu için insanların güveni artmış, sosyal çevre içinde daha rahat hareket eder duruma gelmişlerdir. Bu ekonomik gelişmişlik aileleri sosyolojik değişikliğe taşımıştır.
Köyden göç alan kentlere baktığımızda, genellikle insanlar kendi köyünden kente ulaşan varoşlarda yerleşmektedirler. Yaşam biçimine ve sosyolojik davranışlarına bakıldığında ise köy kültürünü de kente taşıdıkları görülmektedir. Bu durum kentlerin kültürel yönden köyleşmeye yüz tuttuğunu göstermektedir. Ancak, kültürel çatışma sonucunda, süreç içinde köy yaşamındaki alışkanlıklar terk edilerek insanlar kentleşmektedirler. İnsanlar kent yaşamından beklentilerini, köy yaşamında bulamadıkları sürece, kente göç birbirinden görerek ve özenerek devam edecek gibi görünmektedir.
Yaşadığım bir anıyı paylaşmak isterim. Köyde hayvancılık yapan, büyük fındık bahçeleri olan bir tanıdığım, benden oğlunu evlendirmem için yardım istedi. Oğlum askerliğini yaptı, evlendirmem lazım, kimse bize kızını gelin vermek istemiyor dedi. Neden diye sordum. Köy yaşamına kız vermem, kapıcı olsun ama şehirde yaşasın demişler. Halbuki bu aileye gelin gelecek olan kız, elini soğuk sudan, sıcak suya sokmayacak, evinin hanımı olacaktır. Bundan eminim. Ancak onlar köydeki bu zenginliği istemiyorlar. Şehirdeki kapıcılığı daha cazip buluyorlar. İnsanlar zengin olmayı bile köyde değil, şehirde tercih ediyorlar.
Genellikle kırsal kesimde yaşayan herkesi köylü olarak görmek gibi bir yanılgımız var. Halbuki kırsal kesimde yaşayanları köylü ve çiftçi olarak tasnif etmemiz gerekir. Köylülük sosyolojik, çiftçilik ekonomik bir tanımlamadır. Ürettiğini sadece kendisi tüketen, pazara bir ürün götürmeyenler köylü, gelir elde etmek amacıyla üretim yapanları ise çiftçi olarak değerlendirmek doğru bir tasniftir. Bu tasnif yönetenler tarafından bilinmediği için, sorunların çözümü için doğru politika üretmek mümkün olamamaktadır.
Köylülerin sorunları sosyal politikalar ile çözülmelidir. Bir lokma bir hırka, vereceksin geri ödemesini beklemeyeceksin. Çiftçilerin sorununu ise ekonomik politikalar ile çözmek mümkündür. Ekonomik politikalar çerçevesinde verilen kredileri, ayni destekleri ürettiklerini satınca geri ödeme imkanları bulunmaktadır. Geri ödeme güçlüğü çekenlere farklı destekler uygulanabilmektedir. Toptancı bir yaklaşımla, köylülere verilen zirai krediler ve ayni yardımlar sonunda batık krediler ve alacaklara dönüşmektedir. Dünya örneklerine bakıldığında İspanya ve Fransa bu modeli çok başarılı bir şekilde uygulamaktadır.
Avrupa Birliği uyum sürecinde görüşmeler sürdürülürken, Türkiye’nin kırsal kesim nüfusunun çok fazla olduğu, bu nüfusun on yıl içinde %10’un altına indirilmesi istenmişti. Büyük kentlerde AVM ler açıldı ve kente göç eden bu nüfus AVM lere müşteri yapıldı. İstihdam alanı açılmadan meydana gelen göç olayı kentlerde, çarpık kentleşmeye yol açmıştır. Sağlıklı kentleşme modelinde, kırsal kesim nüfusunu fakirliğin göçe zorlaması değil, kentlerde oluşan istihdamın kırsal kesim nüfusunu ihtiyaca göre emmesi esastır. Bunun başarılması için kaynak ve politika planlaması maalesef yapılamadı.
Yakın geçmişte CoVid-19 virusunun ortaya çıkması ile uygulanan bütün politikalar alt üst oldu. Artık Avrupa Birliği’nin varlığı değil, dağılması konuşuluyor. Kentlerde istihdam alanı açılmadan insanların kentlere göç etmesinin yanlış olduğu anlaşılmıştır. Tarım ve hayvancılığın ihmal edilerek, ithalat eksenli bir gıda tedarik politikası izlenmesi gıda güvenliği sorunu yaratacağı görülmüştür. Bundan sonra her şey yeniden yapılanma sürecine girecektir. Tarım ve hayvancılık en önemli sektörler arasında yerini alacaktır. Gıda güvenliği ve güvenilirliği çok önemli hale gelecektir.
Tarım ekonomisi politikaları ile ilgili bu konuyu bir makaleye sığdırmak mümkün değildir. Bir rapor haline dönüştürerek, bu raporun önerileri doğrultusunda kırsal kesimde yaşayanların sorunlarına çözüm getirmek, kentlerden köylere, tersine göçün özendirilmesi gerekli görülmektedir. Dünya da bunun örnekleri bulunmaktadır. Yönetenlerin, ülkelerini ve toplumlarını iyi analiz etmeleri, bilimsel fikirler çerçevesinde çözümler üreterek, insanlara mutlu yaşama imkanı sağlamaları, başarılı olmaları için temel ölçü olarak değerlendirilmektedir.
(11, Ağustos, 2023-Ankara)
YORUMLAR