Necdet Topçuoğlu
Öğretmen sorunlu bir öğrencisine, evladım neden arkadaşlarınla didişiyorsun, onların yaptıklarını niçin bozuyorsun diye sormuş.
Öğrenci, öğretmenim en iyi ben görünmeliyim, en başarılı ben olmalıyım diye cevap vermiş.
Bunun üzerine öğretmen tahtaya düz bir çizgi çizmiş,
Bu çizgiyi nasıl kısaltabilirsin diye öğrencisine sormuş.
Kıskanç öğrenci hemen atılıp çizginin bir kısmını silivermiş,
Öğretme, hayır olmadı silmek yok diye uyarmış,
Öğrenci bu defa çizginin üzerini eliyle kapatmış,
Öğretmen yine olmadı gizlemek de yok deyince öğrenci duralamış.
Öğretmen başka nasıl yapabilirsin diye sormuş,
Bakmış ki cevap yok, ilk çizginin yanına daha uzun bir çizgi çizmiş,
Hırslı öğrencisine, başkalarının çizgisiyle uğraşacağına, sen daha büyük bir çizgi çiz demiş.
Çevremizde benzer olayları bire bir görmek mümkündür.
Genellikle insanlar başkalarını hakir görmek ve göstermek için kolay yolu seçmektedirler. Kedi ulaşamadığı ciğere murdar dermiş. Bu durum bükemediğin bileği kırmak gibi bir şeydir.
Tarihi örneklere bakacak olursak,
Büyük İskender babası Philippos'u kıskanırmış.
Ben başa geçinceye kadar fethedilecek yer bırakmayacak diye.
Dünyanın yarısını alması, babasına olan kıskançlığındandır diye söylenmektedir.
Sezar da İskender'e kızarmış, benden önce her yeri aldı, bana alacak ülke kalmadı dermiş.
Justinianus Aya Sofya'yı bitirince '' işte seni geçtim ey Süleyman'' diye bağırmış.
Aklı Süleyman'ın Kudüs’te yaptığı tapınaktaymış.
Aslında Hitlerin bütün huysuzluğu, Yahudilerin her konudaki çalışkanlığı ve başarısından olduğu ifade edilmektedir.
Neden Yahudiler bu kadar başarılı da, saf Alman ırkı geri kalıyor diye kızarmış.
Öğretmen öğrenci hikayesinde olduğu gibi, bakmış daha uzun çizgi çizemiyor,
Çizgiyi silmek için en acımasız metodu kullanıp, 6,5 milyon insanı kül etmiştir.
Eski Roma da '' Damnatio Memorai '' yani ‘’hatıraların lanetlenmesi’’ diye bir terim olduğu söylenmektedir.
Sulla, Neron, Commodus gibi imparatorların ölümlerinden sonra, yaptıkları eserleri, koydukları kanunları, evleri, mezarları, heykelleri ve yazıtları silmişler ve günlük yaşamdan sistematik olarak çıkarmışlardır. Eserler ortadan kalkınca medeniyetler hiç yaşanmamış gibi olmaktadır.
Geçmişten zamanımıza geldiğimizde benzeri yaklaşımları görmek mümkündür.
2024 yılı itibariyle elde edilen olumlu gelişmeler, 1930’lu yılların Türkiye’si ile karşılaştırılmaktadır.
O yılların şartlarında imkansızı gerçekleştiren Atatürk ile, günümüzün değerlerini çatıştırmanın altında, tedavisi mümkün olmayan kıskançlık hastalığı yatmaktadır.
Onuncu yıl marşını duyunca sinirlenenlerin,
İzmir marşını duyunca salonu terk edenlerin,
İstiklal marşında ayağa kalkmayanların,
Bayramlara faşist törenleri diyenlerin,
TC'leri silenlerin, Üniversitelerin, Hava limanlarının, Caddelerin, Stadyumların adlarını değiştirenlerin bitmeyen hesaplarının sebebi kıskançlıktır.
Aslında bugünün yöneticileri şanslıdırlar.
Önlerindeki yüksek çıta onların da, ülkenin de ufkunu geniş tutmaktadır.
Atatürk’ü anlayıp, içselleştirebilseler bu günkü sorunların çoğunu yaşamamış olurduk.
Öğretmen öğrenci hikayesinde olduğu gibi, Atatürk’ün çizdiği çizgiyi silmek yerine, daha uzun çizgi çizmenin yollarını arayabilselerdi, bundan hem kendileri hem de ülkemiz kazançlı çıkardı.
Eğer göz bebeklerine sinen o kin ve kıskançlık perdesi olmasaydı,
Atatürk’ün yaptıklarını geçmelerinden, en fazla onun ruhu rahatlık duyardı.
Bir gün belki Kanserin bile tedavisi bulunacak, ancak kıskançlık denilen hastalığın tedavisi mümkün olamayacaktır. Halbuki kıskanmak yerine yarışmak daha faydalıdır. Gençlerimizi yetiştirirken rekabetçi bir anlayışla eğitirsek, hem kendilerine, hem de ülkeye faydalı olmaları mümkün olacaktır.
(12, Mart, 2024-Ankara)
YORUMLAR